.KAPATMAYI FIRSATA ÇEVİRMEK
Devlet aklından sıkça söz edilir. Bence ondan daha önceliklisi “Devlet Feraseti”dir.
2007 seçimlerine PKK, bağımsız adaylarla girdi. Bu açık bir hülle vaziyetiydi. Karar Yüksek Seçim kurulunun özgür iradesinin sonucu muydu, devletin başka mekanizmaları da devreye girdi mi, bilemiyorum.
Neticede DTP’YE altından kalkamayacağı bir misyon yüklendi. “Bu parti mecliste grup kurar, parlamento çalışmalarına katılırsa… Bölgede tansiyon iner… Sorunun çözümüne böylece katkı sağlanır” sanıldı.
Ancak DTP, bölge halkının tamamını temsilden uzaktı. Daha çok örgütü ve terörist başını temsil ehliyetinde idi…
Devlet feraseti bunu görmeliydi. Partinin tevarüs ettiği bir siyasi gelenek vardı. Kendinden öncekilerin hepsi haklı gerekçelerle kapatılmışlardı.
Kapatılma ihtimali çok yüksek olan bir partiye, bir yüksek yargı organı neden müsamaha gösterdi? Türkiye, haklı gerekçelerle de olsa parti kapatılan bir ülke konumuna neden sürüklendi?
Yine siyasi tarih tekerrür edecek. Yasaklı olmayan DTP’LİLER yeni bir parti kuracaklar. Yeni parti, hiç kuşkunuz olmasın eskisinin tüm genetik kodlarını taşıyacak. Belki de mutasyona uğrayıp daha zararlı hale gelecek.
Aslında, Kürt kökenli vatandaşlarımızın parlamentoda temsili için ayrı bir partiye ihtiyaç var mı? Doğru olan, bölge halkının etnik temelde siyaset yapmayan “Türkiye Partilerinde” yeterli temsil fırsatı bulabilmeleri değil midir?
“Güneydoğu sorununun” getirildiği fiili vaziyet buna imkân tanımıyor. PKK güdümlü partiler, yıllardır bölge adına siyaset yapma tekelini ellerinde bulundurmaya çabalıyorlar. Sanırım yine o iddiaları taşıyan etno milliyetçilik anlayışında bir parti daha kurulacak. Keşke öyle olmasa, bölge halkının tamamını temsil ehliyetinde yeni siyasi partiler kurulsa…
Bölge halkı, “Türkiye Partileri” dışında yerel merkezli siyaset yapma ihtiyacı duyuyorsa, buna elbette saygılı olacağız… Ama bölge halkı adına siyasete soyunacak partilerden de kamuoyunun şu temel hassasiyetlerine saygılı olmasını bekleyeceğiz.
• Kürt halkı adına siyaset yaptığını iddia eden partiler, “PKK’nın TBMM müfrezesi” gibi davranmayacaklar,
• Ülkenin birlik ve bütünlüğüne kast etmeyecekler,
• Türk Bayrağını taşlamayacaklar, aksine onu kendi bayrakları sayacaklar, kardeşliğimizin en anlamlı nişanesi olarak her yerde şerefle şanla taşıyacaklar… Şanlı bayrağımıza rengini veren asil kan, Türkü ve Kürdü kan kardeşi yapan ortak kan değil midir? Bayrağımızdaki hilal en büyük müşterekimizdir. Hilal İslam inancını temsil eder. Ve biz Kürtlerle iman kardeşiyiz. Bundan büyük kardeşlik olur mu? Sonra bayrağımızdaki yıldız, gücü kuvveti temsil eder. Biz ancak kardeş olursak güçlü oluruz. Yıldızımız ebediyyen ışıl ışıl parladıkça, yani gücümüz arttıkça hilalin, yani İslam'ın gücü artacaktır. İman sahibi Kürt kardeşlerimizin kahir ekseriyeti bu şuurdadır, onları temsil iddiasındaki partiler de bu bilinci taşımalıdır.
• Her kongrede, toplantıda, törende en gür seda ile istiklal marşımızı söylemekten çekinmeyecekler.
• Güçlerini imralıdan değil, halktan alacaklar. Mahpushaneden uzaktan kumanda edilen siyasi parti, ancak bizde görülebilecek cinsten bir garabettir. Böyle bir hata artık tekrarlanmamalı.
• Her imkân ve fırsatta terörist başına bağlılıklarını bildirmeyecekler, terörist başından “Önder”, kanlı katillerden “Gerilla” diye bahsetmeyecekler…
• Çoluk çocuğu sokaklara döküp, edepsizce, hayâsızca, insafsızca eylemlerin aktörü olarak kullanmayacaklar… Kalleş pusularla Mehmetçiğe saldıran kanlı örgütlerin siyasi sözcülüğünü yapmayacaklar…
• Terörden, kandan, şiddetten medet ummayacak… Bir yandan eylem yapanları alkışlayıp, diğer yandan sahte barış nutukları atmayacaklar…
• Meşru, anayasal çerçevede temiz siyaset yapacaklar. Türküyle, Kürdüyle aynı büyük hedeflere yürüyen büyük bir devletin sadık, hür, müreffeh toplumunu tesise çalışacaklar.
DTP’NİN kapatılma kararını işitir işitmez bunları düşündüm… “ Bu sonucu yeni fırsatlara vesile kılmak belki mümkün olabilir” diye umutlar yeşerttim kafamda.
Daha iki hafta önce PKK ve DTP’Yİ devre dışı bırakacak “Kürt politikalarının” yararından bahsettiğim bir yazımı hatırladım. Şöyle demiştim o yazıda:
“ ‘Kürtlerin ne eksiği var, Mesele sadece ekonomiktir, bölgede ekonomik iyileşme sağlanırsa Kürt sorunu çözülür.’ Tespiti eksiktir.
“Kürt sorunu” vardır, çözümü mümkündür, ama çözüm için vakit dardır. Az zamanda büyük işler yapılmalıdır. Devlet, ortak akıl ve ortak vicdanla “Ölçülü, hesaplı kitaplı atılımlar” yapmalıdır.
Ama her ne yapılacaksa, doğrudan halk kitlelerine yönelik yapılmalıdır. Arada simsarlar, örgüt eskileri, militanlar olmamalıdır. DPT’nin her fırsatta dile getirdiği “Devlet Öcalan’la masaya oturmalı” saçmalığı da ne oluyor?”
Şimdi de aynı kanaatteyim ve hazır DTP yüksek mahkeme kararıyla devre dışı kalmışken, Devlet doğrudan bölge halkını muhatap alarak süratli reformlara start vermelidir…
|