TERÖRİST BAŞININ KORKTUĞU BAŞINA GELECEK Mİ?
ANF’nin haberine göre, Terörist başı Öcalan, İmralı’da avukatlarıyla yaptığı haftalık görüşmede, “demokratik açılım”a ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş.
Terörist başı, bundan sonra hiçbir grubun Türkiye’ye gelmeyeceğini ifade ederek, "Açılım hikâye, asıl amaçları PKK’nın tasfiyesi” demiş.
Haberin içeriğine daha sonra değineceğim, ancak önce şu “Haftalık görüşme” meselesi üzerinde bir nebze duralım… Her hafta bu tür açıklamaları medyadan izledikçe dudaklarıma acı bir tebessüm yerleşiyor. On yıldır tekrarlanan bu kepazeliği, kendimi ne kadar zorlasam da hazmedemiyorum.
Haftalık görüşme deyince bizim aklımıza “Cumhurbaşkanıyla Başbakanın haftalık görüşmesi”, “Başbakanın Genelkurmay Başkanını haftalık kabulü” gelir… Terörist başının, mahkûm-avukat görüşmesine de on yıldır benzer önem atfedilmeye çalışıldı ve bunda başarılı olundu.
Bir terör suçlusunun avukatlarıyla ara sıra görüşmesi, hadi diyelim ki bir hukuki gereklilik… Peki, örgütün bu görüşme zinciriyle yönetilmesine ne buyrulur? Adam her hafta avukatlarını kabul ediyor, örgüte talimatlarını “Hukuk güvencesi altında” hukuk cübbeli avenesiyle iletiyor!
HAFTALIK GÖRÜŞME Mİ “DİVAN-I EŞKİYA MI?”
Benzetmek gibi olmasın… Bu haftalık görüşme kepazeliği bana “Divan-ı hümayun”un Fatih sonrası uygulamasını hatırlatıyor.
Biliyorsunuz, İlk defa Orhan Bey zamanında kurulan Divan’a, Fatih Sultan Mehmet’e kadar Padişahlar da katılırlardı. Fatih bu geleneğe son vererek, toplantıları kafesli bir pencerenin arkasından takip etmiştir, kendisinden sonda ki Padişahlar da bu uygulamayı sürdürmüşlerdir.
Kafes arkasındaki Padişah, toplantıda yoktur. Ama fiilen toplantıya hâkimdir. Oradaki yüksek yöneticiler bilirler ki, söyledikleri her söz, verdikleri her karar Padişaha malumdur. Yani bir nevi, “Asıl hâkim irade” hemen yakınlarındadır, biraz ötede kafesin arkasındadır. Ne derlerlerse desinler, ne karar alırlarsa alsınlar “İrade-i hümayunu” aşamazlar, asıl gücün direktiflerinden milim şaşamazlar!
La teşbih vela temsil kabilinden olsa bile böyle bir benzetme bana da hoş gelmedi. Ecdada özür borcum var.
Ama söyleyin, iş böyle değil midir? İmralı’da imtiyazlı mahkûmken Öcalan, hem PKK’yı, hem onun TBMM siyasi karakolu olan DPT’yi yıllardan beri kafes arkasından yönetmiyor mu?
Birçok DTP Milletvekili, seçildikleri günden bu yana örgütle söylem ve eylem işbirliğini alenen ve gururla icra etmişlerdir.
DTP’NİN Gerçek Başkanı, kafes arkasından her karara ve eyleme müdahil olan ÖCALAN’DIR. Bu nedenle, Devletin açılım sürecinde DTP ile muhataplığı, doğrudan ÖCALAN’LA muhataplık anlamına geliyor.
Öyleyse, Mutlaka gerekli olan çözüm arayışlarında DTP devre dışında tutulmalı, “Divan-ı eşkıya” kararlarına itibar ve tenezzül edilmemelidir.
DTP’SİZ ÇÖZÜM MÜMKÜN VE GEREKLİ…
“Kürtlerin ne eksiği var?”,”Mesele sadece ekonomiktir, bölgede ekonomik iyileşme sağlanırsa Kürt sorunu çözülür.” Tespiti eksiktir.
“Kürt sorunu” vardır, çözümü mümkündür, ama çözüm için vakit dardır. Az zamanda büyük işler yapılmalıdır. Devlet, ortak akıl ve ortak vicdanla “Ölçülü, hesaplı kitaplı açılımlar” yapmalıdır.
Ama her ne yapılacaksa, doğrudan halk kitlelerine yönelik yapılmalıdır. Arada simsarlar, örgüt eskileri, militanlar olmamalıdır.
DPT’nin her fırsatta dile getirdiği “Devlet Öcalan’la masaya oturmalı” saçmalığı da ne oluyor?
Devlet, başka bir devletle savaşır, kazanır veya kaybeder de, sulh için masaya oturur. Devletin eşkıyayla masaya oturduğu nerede görülmüş?
PKK TASFİYE EDİLEBİLECEK Mİ?
MUTASYONA MI UĞRAYACAK?
PKK, yeni ahval ve şeraite göre mutasyona uğrayıp “Melez ve daha öldürücü bir virüs” olarak vücudumuza girme stratejisi içinde. Dağdan dönüş şovlarıyla bunun provasını yaptı. Allahtan büyük tepki gördü, ağır bir kamuoyu şamarı yedi. İçişleri Bakanının haklı tespitiyle, o meşum rezaletlerin asıl mimarı DPT’dir.
Tasfiyeden korkan PKK, mutasyona uğrayıp, siyasal zırh altında varlığını sürdürmeye çabalarından vazgeçmeyecek, nihai hedefine ulaşmayı bu yolla deneyecek.
Buna fırsat vermemeliyiz.
Öncelikle “Milli bağışıklık sistemimizi” güçlendirerek, hangi kılıkla bünyemize girmeye çabalarsa çabalasın PKK virüsüne karşı her an teyakkuz halinde olmalıyız. Bu da iktidar ve muhalefetiyle, Türküyle Kürdüyle“Milli çıkarlar etrafında” kenetlenmemize bağlı.
Kimseye “Seke seke geldik, söke söke “ aldık dedirtmeyecek; “Kürt kardeşlerim, bunlar sizin tabii hakkınızdı, gecikmeli de olsa verdik…” anlayışıyla… Gereken yapılmalıdır. Gelecek olan gelsin, ama zafer çığlıklarıyla değil, haddini, hududunu bilerek… Türkiye’nin ikinci bir dönüş festivaline tahammülü yoktur, aman dikkat!
Devlet, her isteyene istediğini veren "Verici istasyonu" değildir… Makul ve gerekli olanı "Kontrollü şekilde" ihsan edendir. Devlet, sadece yumruk atmaz, tokalaşır da… Ama tetik çekmekten nasırlaşmış kanlı ellerle değil…
Umuyorum ki, yazının başına aldığım Öcalan’ın korktuğu başına gelir: “PKK tasfiye olur!” Türk-Kürt kardeşliğinin arasındaki bu kanlı ve suni engel kalkar… Böylece Kürt Kardeşlerimizin makul talepleri daha süratle, daha dikkatle, daha özenle karşılanır; Güneydoğu’muz sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan arzu edilen seviyeye tez zamanda ulaşır.
|