BİR E-MÜLAKATA VERDİĞİM CEVAPLAR
Geçenlerde önemli bir haber sitesinin editörü, cevaplamamız için e- posta kanalıyla bazı sorular göndermişti. Verdiğim cevapları okuyucularımla paylaşıyorum.
- Şener Eruygur'un “Darbe"yi tartıştığı ve bir darbe için medyanın topyekûn saldırması gerektiğini vurguladığı özel toplantıların için de Balbay'ın ya da daha genel anlamda bir 'gazetecinin' bulunmasının anlamı nedir sizce?
Darbelerin hazırlık sürecinde silahın kaleme ihtiyacı var... Ama bu sürekli bir ihtiyaç değildir. Kullanan, kullandığına saygı duymaz çünkü... İşi bitince atar bir kenara... Bizdeki darbelerde gazeteciler sanıldığı gibi " Hazırlayıcı aktör" değillerdir... Darbeyi hazırlayan "Fikri kumanda merkezinde" doğrudan yer almazlar... Onlar öyle istediği için müdahale olmaz yani... Müdahale isteyenler onları kullanırlar. Darbeler için gerekli kritik kitlenin oluşturulmasında medyaya çok ihtiyaç vardır, bu aşamada medyadan özel adamlar ayarlamak rutin bir karargâh faaliyetidir. Şunu da unutmamak lazım… Darbeci odakların yüreklendirilmesi ve hatta yönlendirilmesinde akademik çevre ve bazı siyasi partiler, medyadan daha derin ve kapsamlı rol oynarlar. Bana göre sözünü ettiğiniz kişi ya da kişiler "Önceden ayarlanmış, darbe için gerekli kritik kitlenin oluşturma memurlarıdır..." Cumhuriyet Gazetesi de, darbe hazırlığında kullanılacak sivil memurlar için doğrusu mümbit bir topraktır.
Belirttiğim gibi, darbeci mihrakların gazetecilere ihtiyacı daha çok hazırlık aşamasındadır. Darbe başarılınca, darbe heveslisi gazetecileri darbe yanlısı hale getirmeye ihtiyaç kalmaz. Zaten onlar, daha ihtilalın şafağında otomatikman “Darbe kalemşoru” olup çıkarlar. 12 Eylül sabahını hatırlayınız. Arşivlere gidip manşetlere bir bakınız. Sonradan demokrasi havarisi kesilenlerin ne kadar maharetli birer postal cilalayıcısı olduğunu göreceksiniz. Evet, öyle dönemlerde postalları cilalamak gazetecilere düşer, yalamak içinse bol miktarda yalaka aydın ve işadamı bulmak hiç zor değildir. Anlayacağınız darbeler eğer başarılı olursa o gün herkes “ Mustafa Balbay’dır…”…Yok eğer başarılı olunamazsa herkes bedavadan demokrattır!
Tabi burada, en zor şartlarda bile antidemokratik uygulamalara karşı asil tavırlar sergileyen az sayıdaki yazar ve aydını istisna tutmak borcundayız. Demokrasi ağacımızın kökten kurumamış olmasını bunlara borçluyuz.
Şunu tekrar ifade edelim ki, 2003-2004 döneminde planlanan müdahalelerin başarılı olamayışındaki asıl faktör, “Basının topyekûn saldırmaması” değildir… Eğer darbenin iç ve dış şartları olgunlaşsaydı, Genel Kurmay Başkanı da ikna edilebilseydi… Ve ertesi gün Türkiye Mutlucan türküleriyle uyansaydı… Şu an tüm gazetelerin arşivlerinde en süslü darbe ululama manşetlerini bulabilirdik!
- CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in: “Mustafa Balbayları bitiremezsiniz. Türkiye'de bir Mustafa Balbay'ı tutuklarsanız, 100 tane 1000 tane Mustafa Balbay çıkar.”(!)sözlerine göre, ortada bir cürüm olmadığına ilişkin kanaatiniz hangi safhada?
Ortada bir cürüm yok diyenlerin "Cürümden" ne anladığına bakmak lazım. Darbeyi meşru saymayanlar "Azmettirmeyi" hoş görmezler. Darbe hazırlama komitelerinin belli amaçlar için kullandıkları kişilerin eylemlerini "Fikir özgürlüğü" çerçevesine yerleştirmek, dünyanın geldiği demokrasi anlayışıyla çelişiyor. Bizatihi darbeyi cürüm saymayanlar elbette o uğurdaki çabalara "Cürüm" isnat etmeyeceklerdir.
Siyasi evrimini tamamlayamamış bir ülkedir Türkiye... Böyle ülkelerde gerçek politik ağırlığın kimde olduğu sorunu, temel demokrasi sorunudur. Türkiye'de, güçlerinin farkında olan politikacılar bu gücü bürokratik kademelerle paylaşmakta yeterince cömert davranmadıklarında "oligarşik-bürokratik kesimlerce yaratılan rejim sorunları" ortaya çıkıyor.
Önce mesele yaratılıyor, sonra çözüm dayatılıyor. Bu süreçte "İdeolojik güdülemeye uygun tipler" sahneye çıkıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in "100 Balbay'ı tutuklarsanız 1000 Balbay çıkar..." sözünü bu çerçevede değerlendiriyorum.
Buna rağmen, yazarların "Sırf düşünce aşamasında kalan, herhangi bir kurum ya da gurupla eyleme yönelik icraatlarda bulunmayan" düşüncelerinden dolayı hapsedilmesini içime sindiremediğimi belirtmek isterim. Bu durumdaki kişiler için yargı ve ceza kurumu elbette işleyecektir, ama yöntem üzerinde daha özgürlükçü yasal düzenlemelere gidilebilir.
- Cumhuriyet Yazarı Orhan Erinç'in Basın Yasası'nın şu 14. Maddesini hatırlatarak, “Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi (muhabir/yazar-O.E.) bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.” şeklinde yaptığı açıklamayı, bulunan günlüklerin davanın netliği açısından nasıl bir ehemmiyete sahip olduğunu yorumlayabilir misiniz?
Bulunan günlükler, darbe ya da post modern müdahale heveslerinin işe ne kadar yoğun ve ciddi şekilde asıldıklarını gösteriyor. Bu süreçte sevindirici olan, her şeye rağmen silahlı kuvvetlerin kurumsal olarak demokratik çerçevede kalma iradesini göstermiş olmasıdır. Türk ordusunun bundan sonraki temel kurumsal iradesinin hep demokratik doğrultuda tecelli edeceğine inanıyorum. Hiçbir darbe “BALBAYLAR” istedi diye olmaz, “ALBAYLAR” isterse olur! Bu olay, Balbayların istekli olmasına, bazı paşaların da yanıp tutuşmasına rağmen TSK’NIN ortak aklının darbeyi önlediğini gösteriyor.
“Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibi (muhabir/yazar) bilgi ve belge dâhil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamaz.” ilkesi, ne pahasına olrusa olsun ihlal edilmemelidir. Bu ilke özgür basının oksijen kaynağıdır. Bu kaynağı kurutursak, basını soluksuz bırakırız.
Ancak, bu ilke basın erkini hoyratça kullananların sığınağı olmamalıdır. Gerçek gazetecinin haber kaynağı, ulus, ülke ve demokrasi çıkarlarını bombalayacak bilgileri pompalayan kötü niyetli kişi ve odaklardan oluşmaz zaten... Gazeteci asla haber kaynağını açıklamaya zorlanmamalı, ama gazeteci de bu temel ilkenin arkasına sığınmayı gerektirecek pozisyonlara düşmemeli... Kaldı ki, günlükler BALBAY’IN hem muhabir gibi değil, muhbir gibi davrandığını… Hem de darbeciler tarafından fena halde kullanıldığını gösteriyor. Oysa gazeteci, unvanı ve statüsü ne olursa olsun hiç kimsenin kullanamayacağı, kullanmaya bile cesaret edemeyeceği kişi değil midir?
Kaynağı açıklamama ilkesine sık sık vurgu yapanların, bunu bazı cürümleri gizleme telaşı ile yapmadıklarına inanmak isteriz.
Özetle, 2003-2004 döneminde yanlış bir hedefe, eğri yollardan ulaşmaya uğraşıp duranlar iyi ki mağlup olmuşlardır. Bazen talih, milletin önüne böyle armağanlar koymakta cömert davranıyor, çok şükür.
Sözlerimi, Balbay günlükleri konusunda Enis Batur’a açıklamalarda bulunan Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi ÖZKÖK’ÜN harika bir tespitiyle bitireceğim: “Türkiye, her işin, onu yapması gerekenlerce yapılacağı bir ülke olacaktır.”
|