Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
TUZAĞA DÜŞEN ASLANLAR, AĞDAN KURTULAN GÜVERCİNLER

Rivayet olunur ki, bir gün karganın biri yuvasında bulunuyorken çirkin yüzlü, çirkin mi çirkin omzunda ağ, elinde değnek bulunan bir avcının ağaca doğru yaklaştığını gördü. Karga avcıdan korktu ve kendi kendine:

“Bu adamı buraya ya benim ecelim ya da benden başka birinin eceli sürüklemiştir. Yerimden hiçbir yere kıpırdamayacağım, bakalım bu herif ne yapacak göreceğim.” diye söylendi.

Derken, avcı ağını atıp, üzerine taneler serperek, ona yakın bir yerde gizlendi. Az sonra, tasmalı güvercinlerin beyi olan bir güvercin yanında bir güvercin grubuyla oradan geçti. Ne güvercin beyi nede arkadaşlarının hiç biri ağı görmeden tanelere üşüşüp toplamaya başladılar. Bir anda neye uğradıklarını şaşırıp hepsi birden ava takıldılar. Bunun üzerine avcı sevinçle ve neşeyle geldi. Güvercinlerin her biri, tuzaktan kurtulmak için çırpınıp çareler aradılar. Tasmalı güvercin şöyle bağırdı:

“Tuzaktan kurtulmak için çareler ararken aranızdaki birliği ve dayanışmayı bozmayın, kimse sadece kendi canını kurtarmaya kalkmasın. Hepimiz tek bir kuş gibi uçmalı ve sürekli birbirimizle yardımlaşmalıyız, böylelikle her birimiz diğerimiz sayesinde kurtulmuş oluruz.” dedi.

Güvercinler tasmalı güvercinin önerisi doğrultusunda birbirleriyle elbirliği ederek, güçlerini toparlayıp hep birlikte ağı koparıp onunla havaya yükseldiler. Fakat avcı yine de ümidini onlardan kesmedi. Biraz uçtuktan sonra onların düşeceklerini sandı. Bu arada olup biteni seyreden karga, kendi kendine:

“Bu güvercinleri mutlaka takip etmeli ve sonuçlarının ne olacağını görmeliyim” dedi. Bir ara güvercin beyi etrafına bakar ve avcının kendilerini izlediğini fark etti. Bunun üzerine güvercinlere şöyle dedi:
“ Görülüyor ki, bu avcı sizi takip etmekte kararlı. Açıktan değil de yerleşim yerlerinden doğru gidersek ona izimizi kaybettiririz, o da çekip gider. Filan yerde bir fare dostum var, şayet onanlaşabilirsek şu ağımızı keser.”

Güvercinler söyleneni yaptı, avcı da onları yakalamaktan ümidi keserek geri döndü. Fakat karga onları takip etti.

Nihayet tasmalı güvercin farenin yerine ulaşınca diğer güvercinlere yere düşüp konmalarını emretti. Farenin her tehlikeye karşı hazırladığı yüz deliği varmış. Tasmalı onu kendi adıyla “Zeyrek” diye çağırdı. Fare de deliğinin içinden:

“ Sen kimsin” diye karşılık verdi.

“Ben, dostun tasmalı güvercinim!

Fare koşarak Tasmalı güvercine geldi ve:

-Seni bu hale düşüren nedir? Diye sordu.

Tasmalı güvercin şöyle cevap verdi:“Hayır ya da şer hiçbir şey kaderin dışında meydana gelmez. Beni de bu tehlikeye düşüren odur. Benim yerime benden daha güçlü birisi de olsaydı başına aynı şey gelir ve başına gelecek kaderden kurtulamazdı.

Bunun üzerine fare tasmalı güvercinin bulunduğu ağ düğümünü kesmeye başladı. Tasmalı ona:

“Önce diğer güvercinlerin sonra benim düğümlerimi kes” dediği halde fare hiç oralı olmadı. Güvercin beyi bu isteğini tekrar tekrar yineleyince, fare cevap verdi:

“Bu sözü o kadar çok tekrar ettin ki, sanki bana kendini hiç düşünmüyor ve kendine hiç acımıyorsun gibi geldi.”
Güvercin beyi buna karşılık şöyle cevap verdi:

“Benim düğümümü keserken bıkıp yorulursun da sonra diğerlerinin düğümünü kesmekten tembelliğe düşersin diye korkuyorum. Fakat önce onlardan başlarsan, ben sonuncu olduğumda bıkkınlık gelse bile benim ağ içinde kalmama razı olmazsın.”

Fare:

-İşte seni önemli ve sevimli kılan şeylerden biri budur.

Fare ağı kesip bitirdi. Tasmalı güvercin ve arkadaşları kurtuldular.”

***

“Kelile ve Dimne” den aktardığım bu hikâye çoğunuzun malumudur. İbretli öyküleri, maksada uygun fıkraları, konuya cuk diye oturan kıssaları hatırımda pek tutamam. Ama bu hikâyecikle uzun sayılabilecek bir ünsiyetim olduğunu söylemeliyim.

Gün gelir “çirkin mi çirkin omzunda ağ, elinde değnek bulunan bir avcının” ağ kurduğu yollarda yürümek zorunda kalırız. Ağaç kovuğundan çıkmadık ya. Yanımızda eşimiz dostumuz, ahbab u yaranımız da vardır. Geçim derdi, maişet gayretiyle “ağı görmeden tanelere üşüşüp toplamaya başladığımızda”…Ya da kişisel, toplumsal, sosyal amaçlarımızı gerçekleşmek isteği ile yollara düştüğümüzde… Avcı keyifle ellerini ovuşturmaya başlar…

İşte o an eşle dostla, ahbapla, arkadaşla birlikte kanat çırpmanın vaktidir. İşte o zaman “Hepimizin tek bir kuş gibi uçma ve sürekli birbirimizle yardımlaşma” zamanıdır…

Şimdi gözlerinizi kapatıp, hayatın tuzaklı yollarındaki yürüyüş maceranızı hatırlamaya çalışın. Birlikte kanat çırptığınız, zorlukları birlikte aşmaya çalıştığınız dostlarınızı, iş arkadaşlarınızı, komşularınızı göz önüne getiriniz.

Gönül ekranınızda şefkatli dost yüzler mi gülümsüyor size, yoksa ekran önce karıncalanıp sonra simsiyah mı oluyor?

***

Hadi şimdi de şehrinizi düşünün.

Şehrinizin kalkınması için hayaller kuran, didinen çırpınan sade bir vatandaşsınız. Gazetecisiniz. Kanaat önderisiniz. Sivil toplum mensubusunuz. Siyasetçisiniz.

Şahısların sırtı şehirleri taşımakta acizdir. Şehir kalkınması kadroyla, ekiple, ortak akılla mümkündür.

Şehir kalkınmasının önünde tıpkı güvercinlere tuzak kuran “çirkin mi çirkin omzunda ağ, elinde değnek bulunan ceberut, kalleş, cahil ama kurnaz” avcılar vardır. Ağları hasetten, çekememezlikten, kıskançlıktan örülmüştür.

Bu kalleş ağlardan kurtulmanın yolunu bize sevimli güvercin beyi gösteriyor.

“Tuzaktan kurtulmak için çareler ararken aranızdaki birliği ve dayanışmayı bozmayın, kimse sadece kendi canını kurtarmaya kalkmasın. Hepimiz tek bir kuş gibi uçmalı ve sürekli birbirimizle yardımlaşmalıyız, böylelikle her birimiz diğerimiz sayesinde kurtulmuş oluruz.” Diyor.

Ama sizin boynunuza demirden dağlar asılması, yollarınıza hendekler kazılması, paçalarınıza tonlarca ağırlık bağlanması işten bile değildir… Dedi kodu, iftira, hıyanet hizmet yolunun kilometre taşları haline gelmiştir…

***

Nice şahin anlamsız efelenmelerle avcı tuzaklarında can verip gitti.
Nice Aslan “Çirkin mi çirkin, çelimsiz mi çelimsiz omzunda ağ, elinde değnek bulunan” avcıların esiri oldu. Burunlarında zincir, teflerle oynatılan cüsseli ayıların hüzünlü öykülerini bilmeyeniniz var mı?

Tek tek kişilerin de, şehirlerin de, ülkelerin de tuzaklara düşmemesinin; düşerlerse kurtulmalarının yolu yöntemi aynı aslında…

Tek tek ama birlikte, belli bir düzen içinde kanat çırpmak… Havalanmayı bilmek… Bu da yetmiyor, öyküdeki gibi ağınızı kemirip sizi kurtaracak sadık dostlara sahip olmak…

Tarih ve hayat her an kulağımıza bu basit ve çıplak, ama o ölçüde değerli gerçeği fısıldıyor, fısıldamasına da… İşiten kim, anlayan kim?