Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
SONDÖNEMLERDEKİ EDEBİ VE BİLİMESL BAŞARILAR

Adeta gözümüz yolda, kulağımız seste bu şehrin yüzünü ak edecek başarı haberleri bekliyoruz. Bilim ve kültür alanındaki başarılar bu medeniyet şehrine nasıl da yakışıyor, ulusal çapta ses getiren edebi muvaffakiyetler başımızı nasıl da göğe erdiriyor.
Kamusal alanın gayet debdebeli, entelektüel hayatın durgun sular kadar sakin olduğu bu kadim kültür ve medeniyet şehrinde “laptoplu dadaşların” uyanışına tanık olmaktan ne kadar gurur duysak azdır.

Geçen iki yıl içinde birkaç önemli eserin neşri sevindirdi bizi. Talat UZUNYAYLALI, “Efsane Kadın” romanıyla edebiyatseverlerin gönlünü hoş etti 2006 senesinde. Bu yıl da Mustafa Çetin BAYDAR, “Şapka” romanıyla önemli bir edebi başarıya imza attı. Derin kültür birikimine üslup kudretini katıp, gerçekten övgüyü hak eden bir eser vücuda getirdi. Eser, birkaç cümlelik değerlendirmeden ziyade daha geniş tahlili hak ediyor. O görevi müstakil bir yazıya bırakalım.

Prof. Dr. Sıtkı ARAS hocamızın “Bir Şehrin Ruhu Erzurum”, “Erzurum’un Manevi Mimarları” adlı kıymetli eserlerinin genişletilmiş yeni baskıları okuyucuyla buluştu. Eğitimci-yazar Ahmet FİDAN Beyin, sadeleştirerek neşrettiği Mehmet Nusret SOM merhumun “ Tarihçe-i Erzurum” adlı eseri kayda değer bir çalışma olarak hatırımda yer etmiş. İrfan Gürkan Çelebi’nin denemelerini topladığı “Al yastığımdan Kokunu” kitabını zevkle okuduğum hemşehri eserleri arasında yâd etmem lazım.

“Âlem-i fanide baki olan suhandır.”Diyen ne güzel demiş. Söyleyecek sözü olmayanların, söyleyecek sözü olup da söylemeyenlerin yaşadığı bir şehri neyleyim! “Mevla bir şehri hâkimsiz, hekimsiz, şairsiz, şuarasız, yazarsız bırakmasın…” Duası ne anlamlı bir duadır…

Erzurum, uzun bir süre “kültürel üretim” fukaralığı yaşadı. Eserleri ulusal ölçekte kıymet ifade edecek vasıfta edibe, şaire, bilim adamına hasret kaldık, yıllarca... Ekonomik yoksulluk ve yoksunluktan daha vahimi buydu aslında, ama kimse dert etmedi. Hatta fark etmedi.

Esersizlik fark edilmeyecek, ahlanıp vahlanılmayacak felaket midir? Eser telifindeki tembellik Milletlerin, Devletlerin ve Şehirlerin en onulmaz hafıza kaybı değil midir?

Uzun zamandır şehre musallat olan edebi ve fikri kuraklık halinden “kitap yazan”, “bilimsel başarılar kazanan” bir kültürel iklime doğru emeklemeye başlamamızı bu yüzden çok önemli buluyorum. Sayısı kâfi olmasa da bu başarıları uzun süren “fikri fetret devrinin” yavaş yavaş sona ermesinin habercisi olarak niteliyorum. Seviniyorum.

Dünya ve Türk klasiklerinin ekserisini tetkik imkânım oldu. Dünya klasiklerini okurken insan elbette büyük bir edebi ve estetik zevk alıyor. Ama nedense bu eserlerin tasvir ettiği hayal âleminde dolaşmak, bir yabancı diyara yolu düşen seyyahın ruh halini yaşatıyor insana.

Şapka ve Efsane Kadın romanlarını okuduğumda kendimi o devrin Erzurum’unda hissettim. Kitapların satırlarında gezinirken sanki kadanada, çırçırda, yoncalıkta tur atıyormuşum gibi geldi bana. O devirlerin acılarını, haksızlıklarını yüreğimde hissettim.

Ve çok samimi söylüyorum, bu eserlerden aldığım edebi ve kültürel hazzı, Nobelli eserlerden, büyük klasiklerden bile almış değilim. Yerel muhtevanın derin edebi ve estetik dimağa verdiği lezzet, biçimsel ve teknik üstünlüklerin fevkinde bir şey, demek ki.

Roman, öykü, deneme alanlarında çok az eser üretebildiğimizi söylemiştik. Sade, sıradan okuyucular olarak bizler, hem Erzurum’u yazan eserler, hem de Erzurumlu yazarların imza attığı daha nice kitaplar bekliyoruz. Yağmursuzluktan çatlamış topraklar gibi, kültürel sağnaklara hasret olduğumuzu kalem erbabına bir kere daha hatırlatmış olalım.

Dostlarımız “okuyan şehir Erzurum” özlemi içinde olduğumuzu bilirler. Bu özlemimiz birkaç misliyle “yazan şehir özlemine” dönüşmüştür ve bu yoldaki nadide çabaları çok önemli buluyorum.

Bir Erzurumlunun yayımladığı en mütevazı eser bile gözümde şehre kurulmuş nadide fabrika hükmündedir. Ve ben bu şehrin bacalarından hem fikri ve hem fiziki fabrika dumanlarının hiç eksik olmamasını hayal ediyorum.

Sözünü ettiğim edebi ve kültürel başarıların yanı sıra, önemli bilimsel gelişmelere da tanık oluyoruz.

Palandöken Gazetesinin dünkü manşeti ne kadar anlamlıydı. Haberi okudukça insanın içi açılıyor. Bakın nasıl bir önemli gelişmeyle karşı karşıyayız:

Dünyanın en prestijli üniversitesi olan Harvard Üniversitesi'nde araştırma çalışmaları yaparken tanıştığı Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz'ın isteği üzerine ülkesine dönen Kaya, kurulan laboratuarda, Parkinson ve Alzheimer başta olmak üzere yanlış protein katlanması sonucu oluşan hastalıklara çare arayacak. Dünyanın en saygın ve en prestijli üniversitesi kabul edilen Harvard Üniversitesi'nde 'Protein Katlanması ve Protein Yapı Tahminleri' üzerine doktora sonrası araştırma yapan Doç. Dr. Hüseyin Kaya, Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz'ın teklifi üzerine Erzurum'da çalışmaya başladı.
İşte bir üniversite böyle çabalarla gerçek bilim yuvası olur, bir şehir böyle gelişmelerle “KÜRESEL ŞEHİR OLMA” yolunda emin adımlarla yürür.

Yine dün mahalli basında bir başka sevindirici haber daha vardı. Onu da okuyalım birlikte:

“Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Halis Süleyman ve beş kişilik öğretim üyesi ekibi, ülser hastalığının ortaya çıkış nedeni ve tedavisinde önemli bir buluşa imza attı. Doç. Dr. Süleyman ile Prof. Dr. Fatma Göçer, Doç. Dr. Sait Keleş, Yrd. Doç. Dr. Zekai Halıcı, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu ve araştırma görevlisi Elif Çadırcı'dan oluşan ekip, ülserin böbreküstü bezlerinin salgıladığı kortizol ve adrenalin arasındaki dengenin bozulmasından kaynaklandığını bilimsel olarak ortaya koydu.”

Aynı haberden öğreniyoruz ki, bu başarı dünya bilim çevrelerinde de yankılanmış, bu bilimsel çalışmayla ilgili makale, Alman tıp dergisi Naunyn-Schmiedeberg's Archives of Pharmacology'nin Mart 2007 sayısında yayımlanmış.

Ekibe binlerce teşekkür borcumuz var. Biliyoruz ki ABD üniversitelerini dünyada lider kılan “Araştırma Üniversitesi” oluşlarıdır. Eğer biz üniversiteyiz diyorsak, bilimsel araştırmalarımız, buluşlarımız, patentlerimiz olmalı…

MARİFET TAMAM DA, İLTİFAT NERDE?

Ulusal çapta ses getiren az sayıdaki yazarımız ve bilim adamlarımızın başarılarını alkışlayalım.

İltifatlarımızı onlardan eksik etmeyelim, tamam da… Bunu nasıl yapıyoruz yahut daha doğru soru şu: Yapıyor muyuz?

Şehrin başına edebi ve bilimsel taçlar koyan bu değerli şahsiyetlerin başarılarını sembolikte olsa ödüllerle taçlandırıyor muyuz?

Hep merak ederim, mesela Üniversitenin değerli bir bilim adamı emekli olduğunda, ya da başka bir üniversiteye gittiğinde devlet erkânının kılı kıpırdamış mıdır?

Bir veda yemeği, bir plaket töreni falan yapılmış mıdır?

Şehrin adını edebi eserleriyle duyuran ve kültürel membaı kurumaya yüz tutan bu şehre bereketli fikir yağmurları yağdıran yazarlarımız, şairlerimiz; hemşehrilerinden ve şehrin siyasi, bürokratik, sivil elitinden kayda değer bir alaka görmüşler midir?

Şu son bilimsel başarıyı ele alalım, Büyükşehir, Vilayet ve Sivil örgütler görelim ne yapacaklar, takdirlerini, iltifatlarını nasıl ifade edecekler? Hoş, bilim ve kültür insanlarının şekli merasimlere, alakalara elbette ihtiyaçları yoktur. Asıl yerel yöneticiler ve sivil toplum önderlerinin böyle insanlara saygı göstererek yücelmeye ihtiyaçları vardır.

Onları bilemem, ama ben bu şehre eser kazandıran, bilimsel başarılara imza atarak şehrin şerefini şanını artıranlara kalbi teşekkür ve hürmeti vazife sayıyorum.

El verelim, destek verelim ki bir devin uyanışının, bir şehrin silkinip kendine dönüşünün işaretleri olsun bu parıltılı başarılar…