KAPATILSA NE YAZAR
DTP hakkında kapatılma davası açılması, PKK’NIN siyasallaşma çabaları üzerinde tekrar düşünmeme vesile oldu. Örgüt bağlantılı siyasi faaliyetlerin belli bir strateji dâhilinde sürekli gelişme kaydetmesi kaçınılmaz, önlenemez, değiştirilemez bir durum muydu?
Yoksa zaten başka türlü olması mümkün olmadığı için mi böyle oldu? Doğrusu tam kestiremiyorum, tam tahlil edemiyorum, tam hüküm veremiyorum. Biliyorum, Kürt meselesinin çözümünün kendine özgü zorlukları var. Bu iş patates soymaya benzemiyor, çiğ yumurtayı soymak gibi bir çetin iş bu.
Temmuz seçimlerinden önce ve hemen sonra uzun süre Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklandık, Sayın GÜL’ÜN adaylığının belli odaklar tarafından nasıl karşılanacağını tartışıp durduk.
Seçimlerin üzerinden az bir zaman geçmişti. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin konuşulduğu bir sohbet toplantısında hazır bulunmuştuk. Sözün ucu müdahale ihtimaline kadar uzanıyor, sonra: “yok canım bu çağda böyle şey olmaz, ama belki değişik gelişmelere tanık olabiliriz. Büyük ihtimal Sayın Gül’ün adaylığı bir şekilde önlenir...” mealinde fikirler beyan ediliyordu. Bazı dostlar da isabetli tahminlerle GÜL’ÜN seçileceğini ifade ediyorlardı.
Seçim sonrasının ahvali bize de soruldu. Şu mealde şeyler söylediğimi hatırlıyorum:“Temmuz seçimlerinin kucağımıza koyduğu veled-i zina DTP ‘DİR. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Böyle bir veledi cami avlusuna koysan alan bulunmaz, poşete sarıp çöpe bırakmak, ya da bazı hayırsız annelerin yaptığı gibi kanalizasyona atmakta bizim merhametimize sığmaz. Keşke bu siyasi zina hali vuku bulmasaydı da, böyle bir durumla hiç karşılaşmasaydık. Bu mesele başımızı sanılandan çok ağrıtacak, nefesi kesilmeye yüz tutan PKK’ya taze oksijen olacak. ”
Sohbet meclisindekiler bizden laiklik, müdahale, cumbaba muhabbeti bekliyorlardı . O günlerin hararetli konularına değinmeyen böyle bir tahlil kesmedi onları. Ama ben bu minval üzere ilave şeyler söylemekten geri durmadım ve sözlerimi şöyle tamamladım:
"Sistemin bu adamların seçimlere bağımsız aday olarak katılmalarına yol vermesi yüksek bir devlet siyaseti midir? Yoksa bir devlet gafleti midir? Sayın10.Cumhurbaş kanının Devlet Kurum ve kuruluşları arasındaki uyumu gözetme görevini çok fazla önemsemeyen bir yönetim üslubunu benimseyişi, büyük meseleler konusunda yüksek kamu organlarının koordinasyonunda kopukluklar ortaya çıkardı. Acaba bir Çankaya zirvesinde Devlet erkanı bu meseleyi hiç müzakere ettiler mi? Mesela kuvvetler ayrılığı prensibinin en muhkem ayağı olan yüksek yargının bir unsuru konumundaki YSK bu yakın tehdidi neden algılayamadı?”
YSK o günlerde DTP’YE kırmızı ışık yaksaydı, çıkacak gürültü patırtı, önümüzdeki günlerde günlerdeki muhtemel bir kapatma halinden daha ehven olmaz mıydı? Seçimlere bağımsız olarak giren DTP adaylarının hile ve hüllesi o kadar açıktı ki, görmezlikten gelinmesini hala içime sindiremiyorum. Türkiye bu aymazlığın bedelini daha çoookk ödeyecek.
Her ne hal ise… Türkiye kendi kalesine öyle bir gol attı ki sormayın. “Sistem”, eşkıyanın yüce meclisi kirletmesine bal gibi seyirci kaldı. Belki de böyle bir tavırda “memleketin âli menfaatleri açısından” yarar görüldü de, bizim aklımız kesmiyor…
Velhasıl, TBMM ikinci PKK işgal harekâtına maruzdur. DTP siyasi yumuşama sağlayacak, bölge halkının sesi olacak sananlar yanıldılar. Bu borazan kulakları tırmalayan bir hoyratlıkla “PKK, PKK” diye ötüp duruyor ve repertuarında başka bir “kayde” bulunmuyor.
Bunların elinde mikrofon, dağdaki yoldaşlarının elindeki keleşten daha tahripkar… Bunların elbiseleri barut kokuyor, bunlar meclisin oylama tuşlarına kanlı parmaklarıyla basıyorlar.
Dün öyle düşünüyordum. Bugünde aynı kanaatteyim.
Sistemin DPT’YE TBMM yolunu açması son yılların en büyük “derin uykusudur.” Demek ki derin devletin uykusu da bazen derin olabiliyormuş…
Eğer DTP normal şartlarda seçime girip yüzde on barajını aşarak meclise girseydi, o ayrı bir keyfiyet olacaktı. Öyle bir durum partinin başarısı, bölge halkının da örgütün siyasallaşması na desteğinin kanıtı olurdu. Ama bu adamların hile-i şeriye yolunu seçip bağımsız adaylarla meclise girmeleri, dağda PKK’NIN bir taburumuzu işgalinden farksızdır.
İşte yanlış olan budur. Kişilerin ihmali ağır sonuçlar doğursa doğaldır. Ama Devletin ihmal gibi bir lüksü yoktur. Devlet hata kaldırır, ihmal kaldırmaz. Savunma mekanizmaları dumura uğrayan devletin sonu Allah korusun “hasta devletliktir” ki, hatırlarsanız Osmanlı, demokrasi cereyanlarına kapılarak meclis-i mebusanı rumla-yahudiyle dolduruvermiş ti. Ama bu cereyanların çarptığı bu tedbirsiz “hasta adamın” sonunu biliyorsunuz.
Gerçi mevlaya şükür Türkiye, o yılların hasta adamına benzemiyor. Azıcık gıdasına, ilacına dikkat etse, yarasını açık bırakmasa… Bu PKK sürüsünün kalaşnikof, havan sesleri sinek vızırtısı hükmündedir ve bunların yaptığı yelin kayadan bir şeyler koparma çabasından ibarettir.
SAPLA SAMANI AYIRMA ZAMANI
Yüce mahkeme DTP hakkında ne hüküm verir bilemeyiz. Kapatma kararı çıksa bile yedek parti hazırdır, hemen girer devreye.
Bugüne kadar etnik ayrımcılığa dayanan nice partiler gördü geçirdi Türk siyaseti. Halkın Emek Partisi (HEP), Özgürlük ve Demokrasi Partisi (ÖZDEP), Demokrasi Partisi (DEP), HADEP ve DEHAP adil ve titiz yargılamalar sonrasında anayasa mahkemesince kapatıldı.
Ama bunlar yedekli çalışıyor. Biri kapandı, bir diğeri açılıverdi. Demek ki parti kapatmak belki gerekli ama yeterli değil. Önemli olan ayrılıkçı partilere yol vermemek.
Kürt halkının huzuru kalp ile oy vereceği, tüm milletin de huzuru kalp ile kabul edip, benimseyeceği partilere ihtiyaç var.
Bu seçimde Kürt kardeşlerimizin büyük çoğunluğu AKP’YE OY verdi. Böyle büyük kitle partilerine oy verecek olanlar, versin, ne ala… O tür partilerde siyaset yapacak olan yapsın, ne güzel…
Ama kendilerini mevcut kitle partilerinde ifade edemeyenlerin diğer seçeneği BÖLÜCÜ PARTİLER silsilesi olmamalı… Kürt kardeşlerimiz bayrağımıza, ortak vatanımıza, birlik ve dirliğimize göz dikmeyen, ağızlarından bölücülük hırıltıları fışkırmayan siyasi aktörlerin önderlik ettiği partilere hasretler, biliyorum…
Yedeği daha şimdiden hazır bir hıyanet çetesini kapatsanız ne olacak? Asıl mesele, etnik ayrımcılığa karşı kale gibi muhkem duran Kürt kardeşlerimizin siyasi vaziyete de al koymaları ve meydanı bölücülere bırakmamalıdır.
Kürt meselesi öncelikle vatanperver Kürt vatandaşlarımızı n çözeceği bir meseledir. İş gelmiş “benden yana misun, domuzdan yana mı” basit tercihine dayanmıştır.
Sevgili Kürt Kardeşlerim! Yüzde üç bucuk oy vererek ağır bir sille indirdiğiniz bu uzaktan kumandalı siyaset mayınlarını iyice yalnız bırakın ki, iyice desteksiz kalsınlar ve gidip kendileri için hazır bekleyen conilerin kucağına otursunlar.
Biz ise ebediyet yolunda, birlik ve dirlik içinde yürümeye devam edelim.
Tekrar tekrar ifadeden hiç usanmıyorum. Öfkem, hırsım, kinim, garazım PKK ve onun siyasi uzantılarınadır. O çizgiye yüz vermeyen KÜRT kardeşlerime bağlılığım, muhabbetim, saygım sonsuzdur. Yeri geldi mi “bugün hepimiz Kürdüz” diye yeri göğü inletecek kadar onların fikren, ruhen ve fiziken onların yanındayım, haklarının savunucusuyum.
Daha geçen gün içimden gelerek şöyle yazmıştım. Hatırlayalım:
Masum Kürt vatandaşlarımızı da bir kardeşlik ve sevgi halesi içine alacağız. Onlarla ilişkilerimizde her zamankinden daha özenli ve şefkatli olacağız. Bunu belli kaygılarla değil, içtenlikle, inanarak yapacağız.
DTP ile Kürt ahalisini kesinlikle bir birinden ayırmalıyız.
PKK’YA kartal ve şahin olmalıyız, bu hususta en küçük bir yumuşamanın sonucu bölünmedir.
Bölge halkına güvercin olacağız. Sevgimizin, şefkatimizin, rikkatimizin, dikkatimizin haddi hesabı olmayacak. .
Sürekli olarak barışı, kardeşliği teşvik edeceğiz. Kürt kardeşlerimizle ilişkilerimizde şefkat ve anlayışı ön planda tutacağız. Tüm Kürt kardeşlerimizi bu işlerden mesul tutma yanlışına düşerek, PKK’nın değirmenine su taşımayacağız.
Türk ve Kürt, kan kardeşidir. Kanlı bıçaklı olmamalıdır. Aynı kanı mı taşıyoruz diye sakın itiraz etmeyin. Nasıl kan kardeşi olunur bilirsiniz. İki şahıs parmaklarını bıçak ucuyla kanatıp, kanlarını katarlar birbirine… Türk ile Kürt bin yıldır zafer savaşlarında ve hezimetle sonuçlanan harplerde kanlarını kattılar birbirlerine… Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da bayrağa al renk vermek için yarıştılar.
Türkün şanlı bayrağındaki asil kan Türkü ve Kürdü kan kardeşi yapan müşterek kan değil midir?
Bayrağımızdaki hilal en büyük müşterekimizdir. Hilal İslam inancını temsil eder. Ve biz Kürtlerle iman kardeşiyiz. Bundan büyük kardeşlik olur mu?
Sonra bayrağımızdaki yıldız, gücü kuvveti temsil eder. Biz ancak kardeş olursak güçlü oluruz. Yıldızımız, yani gücümüz arttıkça hilalin, yani İslam’ın gücü artacaktır. İman sahibi Kürt kardeşlerimizin kahir ekseriyeti bu şuurdadır, inanıyorum.
Evet, inanıyorum.
Ve yine inanıyorum ki, DTP eğer kapatılırsa bundan en büyük iyiliği Kürt halkı görecektir.
Amma velâkin bu kapatılma keyfiyeti bir nevi “geçti borun pazarı” halidir. Bu 20 vekil PKK’NIN meclise gönderdiği canlı bombalardı. Birkaçı çekip pimi patlattı bombaları. Marifet onları bu yüce çatı altına PKK sözcüleri olarak sokmamaktı. Girdiler bin zarar verdiler, kapatılırlarsa yüz bin ziyan verecekler.
|