Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
İLAN-I AŞK GERİ ALINMAZ!

Iraklı Kürt lider Mesud Barzani'nin, "Türkiye Kerkük'e karışırsa, biz de Diyarbakır'a karışırız" açıklamasının yankıları sürüyor.

Daha dün kapımızda el etek öpen bu lider bozuntularının arkalarına küresel güçleri alınca takındıkları küstahça tavrı sükûnetle karşılamak kolay mı?

Bu talihsiz açıklamadan sonra Diyarbakır Belediye Başkanına mikrofon uzatıyor gazeteciler. Özellikle etnik meseleler konusunda lüzumsuz gevezelikleriyle meşhur başkan bu konuda suskunluğu tercih ediyor. İkrarı sükûtuna işaret, belli.“Biz, Türkiye Cumhuriyeti gibi şerefli bir devletin onurlu yurttaşlarıyız. Bir aşiret başkanının haddine mi bizi ağzına almak…” demiyor, diyemiyor.

Kendine kuvvet vehmetme hastalığına yakalanmış bulunan Barzani'nin artık düpedüz tehdit anlamı taşıyan hezeyanlarına, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün "Cevabını göreceksiniz" açıklaması yerinde bir çıkıştı. Daha sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da "Bedeli ağır olur. Bu sözlerin altında ezilirler" açıklaması da basiretli bir çıkıştı. Bütün muhalefet liderleri de kararlı tutumlarıyla milletin yüreğine su serptiler.

Doğru tavır budur. Evet, büyük devletlere teenni yakışır. Uzun vadede yararlı olacak kararlılıklar, anlık öfkelere tercih edilir. Ancak, bugüne kadarki alttan alma politikaları ne yazık ki “kararsızlık, gevşeklik, güçsüzlük” olarak algılandı.

İçimize dalbudak salan bu zehirli kökün gelişim seyrini unutmamalıyız. Bu meczupların ayağına kırmızı halılar sere sere “kırmızı çizgilerimizi” pembeye boyayan biz değil miyiz? Diyarbakır’da Bakanlar Kurulu toplayıp “ Kürt realitesini tanımak .”, “ AB’NİN yolunu Diyarbakır’dan geçirmek” bizim marifetimiz değil miydi? Çekiç gücün görev süresini yıllar boyu kim uzattı, durdu! Kazağı elinle yontacaksın, sonra da batınca feryadı basacaksın! Elli yıl sonraki hamleyi gören satranç ustası değilse yöneticiler, ikide bir mat olmaktan niye şikâyet ederler? Yeşil dolarlı borç çengellerine midemiz takılmasaydı, başımızda çuvallı kepazelik taçları taşır mıydık?

Terörle mücadele denen haysiyet davasında çok falsolar verdik. Dağ taşı mesken eden güvenlik güçlerinin kanlarına, masa başındakiler alın teri katabildiler mi? Dağda kazanıp, düz ovada kaybetmeseydik mücadeleyi, “ dağdakileri bağa davet eder miydik siyaset yapsınlar diye” Bu mücadele yiğitlikle kahpeliğin mücadelesiydi. Küresel kahpeler, dağ kahpelerine omuz verince, kahpeliğin bayrağı bazı tepelerde dalgalanır oldu.

Dağların temizlenmesi için, öncelikle fikirlerin, beyinlerin temizlenmesine ihtiyaç var.

Bu günlere adım adım adım geldik. Gıdım gıdım tavizler vererek geldik. Sonra dönüp baktık ki, yıllar içinde hep vermişiz. Aldığımız bir şey yok. Yuduzmuşusuz. Kayıptayız.
Bir kahpeye ilan-ı aşk etmişiz. Ve malumdur ki “ İlan-ı aşk geri alınmaz!” Alınmıyor, alamıyoruz. Menzil-i maksuda da eremiyoruz. Vuslatta nasip olmuyor.

İnsanoğlunun icat ettiği en acı veren işkence yöntemlerinin başında “Tırnak sökme” geliyor. Etin tırnaktan ayrılması ne büyük ıstıraptır, Allah başa vermesin! Hep deriz ya, Türk – Kürt etle tırnak gibidir. Evet, öyledir ve hatta benim için ondan da öte bir şeydir, daha derindir. Ne zaman Kürt kardeşlerimiz adına ayrılık söylemleri işitsem, etimden tırnak sökülmüyor, bir haşin pençeyle göğsümden yüreğim çekilip alınıyor. Öylesine acı ve ıstırap duyuyorum. Sadece ben değil, bütün millet duyuyor…

Bu yüzden ayrılma ve ayrışma çabaları çok acı veriyor bize. Dış mihrakların Bu beyhude çabalarını boşa çıkarmak hususunda Kürt kardeşlerimize büyük görev düşüyor. Bölge halkı kendi adına üretilen hıyanet söylemlerine kulağını tıkamalı, başta Barzani olmak üzere tüm küresel bölücülerin suratına “birlik beraberlik yumruğunu” indirmeli… Artık bir gerçeği görelim, Kürt meselesini kökünden halletmenin yolu biraz da “Diyarbakır’dan” geçiyor!