BU SABAH BEN YENİLMEYE GİDİYORUM
Bu gece rüyalarım çok karışıktı. Saçlarını bukle bukle örmüştün… Uzaklardan öpücükler gönderip duruyordun. Bana doğru koştuğunu sanıyordum, tam kollarımı açmışken başka bir yola sapıyordun. Uyandığımda defterime iki mısra yazmışım, sonunu getirememişim.
Rüyada kavurdu bir buse beni
Korkar oldum artık öpücüklerden
Çocukluğumda ateşli hastalıklara yakalandığım günleri hayal meyal hatırlıyorum. Rüyamda çifte kanatlar takar, uçsuz bucaksız ufuklara doğru uçar dururdum. Her kanat çırpışımda ufuk biraz daha uzaklaşırdı benden. Sonra geri dönerdim. Çatılar, bacalar, minareler… Konacak bir yer arardım. Tam ayaklarım yere değeceği esnada yuvarlanıp düşerdim duvar diplerine, çalıların arasına…
Bu sabah konacak yer arayan kuşlar gibiyim. Üstelik rüyada değilim. Bir kuş olsaydı gönlüm, omzuna konmak isterdi, kesin. Ve bir kuş olsaydı gönlün, omzuma konmasını arzu ederdim. Bazen omzuma bir gölge düşüyor, kolun sanıyorum.
Bu sabah çok erken uyandım. Ortalık hala karanlık. Aceleyle tıraş oldum. Keskin jileti yüzümde gezdirirken şarkı mırıldanmadım. Kendi kendime tebessüm etmedim, aynayla oynaşmadım. Keyfim yerindeyken yaparım böyle şeyler.
Sokağa adım attığımda yüzümle bahar rüzgârı tokalaşsın isterim. Şöyle hafif bir çimen kokusu… Hemen ardından nemli toprak rayihası… Nemli toprak kokusu ana sütünü hatırlatır bana… Sonra içime bir fanilik hissi gelir. Yine de solumak isterim toprak kokulu havayı.
Güneş doğsun istiyorum. Güneşsizlik ürkütüyor beni. Şafak nerdesin? Yüzümü ufka çevirdim, bir yandan yürüyorum, bir yandan mırıldanıyorum. Karanlığın kulağına bir şeyler söylemek istiyor canım. Karanlık iyi bir dinleyicidir, biliyorum. Işığa kolay laf anlatılmaz, onu da biliyorum.
Güneş ha doğdu ha doğacak
Anlıyorum seherin telaşını
Rengini solukluğa rehin vermiş
Her hangi bir dağın yamacındaki
Her hangi bir papatyayla
Bir yudum suyu paylaşmak için
Telaşlı adımlarla yürüyorum
Seherin telaşını seviyorum. Karanlıkla oynaşması ne güzel. Rüzgârın saygılı esişinden kendimce anlamlar çıkarıyorum. Sessizlik orkestrası, sehere emanet edilmiş dualara eşlik ediyor. Solukluğun renkleri rehin alışına tanık oluyorum. Seher hayalimle çelik çomak oynuyor. Seher’le oynaşmak iyi geliyor, zifiri karanlıkların bunalttığı ruhuma. Evet, papatya özlemim depreşti iyice. Alacakaranlığa teşekkür borçluyum. Siyah iple beyaz ipi ayırt edebiliyorum artık. Papatyam merhaba! Bir yudum suya ne dersin? Beraber kahvaltı edelim mi?
Telekleri pençe darbeleriyle seyrekleşmiş
Bir alacakargayla karşılaşmak alaca karanlıkta
Hüznün gölge düşümüdür yürek ortasına
Neden şafakla kendini sokaklara bırakış? Neden hüznün gölge düşümüyle el ele ufuklara koşuş?
Neden?
Nereye gidiyorum bu sabah?
Hiç bilmiyorum.
“Düşler kurmuyorum bu sabah
Bu sabah ben yenilmeye gidiyorum “
|