GELECEĞİN ŞEHRİNİ İNŞA ETMEK; YA DA GELECEĞİ BUGÜNE FEDA ETMEK
Şehir yöneticilerinin iki ana görevi var.
Birincisi; gündelik ihtiyaçları mükemmel şekilde karşılayarak şehri yaşanır hale getirmek.
İkincisi; bugünün değil, geleceğin şehrini inşa becerisini göstermek.
***
Özellikle Belediyeler, şehrin geleceğini ipotek altına almak, elli yıl, yüz yıl sonrasının kentleşmesine pranga vurmak gibi risklere neden olabilirler.
Bugünün idarecisi, yarının şehrini nasıl şekillendirecek diye sorabilirsiniz.
Müspet ve menfi anlamda bu pekâlâ mümkün…
Bir şehir imar planı yaparsınız. İyi hazırlanmışsa, bugünün ve yarının ihtiyaçları gözetilmişse…
İşin erbabınca tanzim edilmiş, mecliste enine boyuna tartışılarak karar altına alınmışsa…
Bu, sadece günün değil, geleceğin de yol haritasının tarihe mal edilmesi anlamını taşır.
Aceleye getirilmiş, üstün körü çalışılmış, uluslararası şehircilik kurallarına riayet edilmemiş, yerel ihtiyaçlar dikkate alınmamışsa…
Hem şehrin bugünü heba edilmiş, hem de geleceğine ipotek konulmuş olur.
***
Erzurum gibi önünde büyükşehir sıfatı taşıyan bir şehrin bugüne kadar bu detay ve kapsamda nazım imar planından yoksun oluşu önemli bir eksiklikti.
Büyükşehir tarafından 1/25 binlik çevre düzeni planı ile 1/5 binlik nazım imar planının hazırlanarak meclise sunulacak aşamaya getirilmesi önemli bir hizmettir.
Büyükşehir Başkanı Ahmet Küçükler'i peşinen tebrik edip... Ancakkk... Diyeceğiz...
***
Ancak…
Bu güzel, halis niyeti; önemli bir aşama kat etmiş gayreti aceleye getirmeyelim.
Üzerinde biraz daha çalışalım. Toplumsal uzlaşma sağlamak için çaba gösterelim.
Metni, meclise sunmadan önce kamuoyunda tartışmak mümkündü. Ama buna nedense ihtiyaç duyulmamış. Sanırım, ‘bu teknik bir mesele, uzmanlık konusu, halk bunun neyini tartışacak’ diye düşünülmüş.
Bence hatalı bir yaklaşım… Önemli yasalar konusunda, anayasa değişikliklerinde bazen halkoyuna başvurmak gerekebiliyor. Halk, hukuk okumamış, kahir ekseriyet anayasa hukuku uzmanı değil. Ancak oy kullanıyor ve oyu ile ‘Anayasa, yasa yapıyor.’
Sayın Başkan, mevzuat müsaitse tasarıyı geri çekebilir, muhtelif kesimlerin görüşünü alarak metni daha da olgunlaştırabilir.
Veya Meclis, müzakereye geçmeden önce konuyu alt komisyonlara havale eder, onlar da metin hakkında ilgili kurum ve kuruluşlardan görüş isteyebilir.
Türkiye’nin belli başlı üniversitelerinin ilgili bölümlerinin mütalaası talep edilebilir.
Sivil toplum kuruluşlarının düşünceleri alınabilir.
Ta ki ‘Arkadaş bu minare çok güzel ama birazcık eğri’ denilmesin, sonradan…
Çok önemli bir eksikliği giderecek olan bu plan öyle bir mükemmellikte hazırlansın ki…
İkide bir revize ihtiyacı duyulmasın.
Çünkü imar tadilatları her zaman ‘vebal katsayısı yüksek’ işlemlerdir.
Rantın; kültüre, tarihe, ahlaka galip geldiği düzenlemelerdir bu tür revizeler.
Yapanı, haklı haksız zan, töhmet altında bırakır. Bu tür işlemlerden ‘gül kokuları’ gelmez.
O nedenle öyle bir plan yapalım ki…
Gelecek elli/yüz yılda değiştirme ihtiyacı hissedilmesin.
Burası yeşil alan denmişse, hep yeşil alan kalsın.
Burası ibadet alanı, okul alanı, park alanı denilmişse hep öyle kalsın.
Geleceğin başkanlarının ve meclislerinin rant iştahını, allem gullem şehvetini kabartacak açıklar bulunmasın planlarda…
Onun için de aceleye lüzum yok.
Büyük bir işi bu aşamaya getirmenin onuruyla yetinelim.
Planın onayını gelecek meclise ve başkana havale edelim.
***
Plan gündemde iken ve yerel seçimler yaklaşmışken
‘Avrupa Şehir Şart’ından bazı maddeleri şehir kamuoyunun dikkatine sunmakta yarar görüyorum.
Ama bir dahaki yazıda…
|