EMİR KÜÇÜK YERDEN
Altmış bilmem kaç gün önce bir haber patladı.
Cezaevlerindeki terör hükümlüleri ölüm orucu tutmaya başlamışlar.
Ölüm orucu da ne demek?
Kademeli intihar da diyebileceğimiz bu eyleme ‘oruç’ gibi mübarek bir adı takanlar eleştirildi.
Bazı kalemler ‘ölüme yatmak’ falan dediler.
Ölüme yatanlar 18 Ekim 2012 günü, hayata kalktılar.
Bu müjdeli haber medyada çınlarken…
Bir başka haberi kısık ve mahcup bir sesle okuyordu spikerler:
Hakkâri’nin Şemdinli ilçesine bağlı Ortaklar köyü kırsalında çıkan çatışmada, ilk belirlemelere göre 5 askerin şehit olduğu, 1 askerin de yaralandığı bildiriliyormuş.
***
Ölüme yatan teröristlerin, dağda öldürmeye programlanmış terördaşları… O adi vampirler… Keleşlerini doldurmuşlar… Nişan almışlar… Beş Mehmet’i taramışlar.
Her halde, ölüme yatan meslektaşlarının hayata dönüşünü kutlamışlar!
***
İçim acıdı. Yüreğime hüzün çöktü, beynime yüksek voltaj elektrik verildi. Sinirlerim gerildi.
Ölüme yatanlar, imdatlarına apo babalarının talimatı yetişmeseydi… Birer birer telef olup gideceklerdi.
Türkiye’nin başını çok ağrıtacaklardı.
Dünyayı ayağa kaldıracaklardı.
Etkili bir eylem koymuşlardı çünkü.
Bitmesi iyi oldu.Ama bitiriliş şekliyle ÖCALAN, ‘bu kanlı terör oyunun hala başyönetmeni benim’ mesajını verdi.
Ne yapacaksanız benimle yapacaksınız ayarı çekti.
Kandilin kandilini söndürdü, DTP’yi zaten hiç olamadığı siyasi bir teşekkül pozisyonundan, PKK’nın meclis mangası gerçek kimliğine indirdi.
***
Kimse ölüme yatma eylemini ben bitirdim havasına girmesin.
Başlatan güç bitirdi eylemi.
Ve eylemle birlikte birçok şeyi!
DEKANLARIMIZA BAŞARILAR
Atatürk Üniversitesinin muhtelif fakültelerinin yeni dekanları belli oldu.
Hocalarımız, onurlu ve önemli bir görevi üstlendiler. İlgili kanunlara-yönetmeliklere göre fakültelerini yönetecekler. Bunu hakkıyla başaracaklarına, idari bakımdan çok muvaffak olacaklarına hiç kuşku yok.
Ama mesele fakülteyi idari bakımdan mükemmel şekilde yürütmekten ibaret değil ki…
İşin bir de bilimsel sorumluluğu var.
Öğrenci ve öğretim üyesi kadrosuna bilim, ahlak bakımından örnek olmak…
Onların ufuklarını açmak; başında bulundukları fakülteyi evrensel bilimin uçsuz bucaksız deryasında en iyi şekilde sevk ve idare edebilmek…
Bunlar elbette ekip işi, kadro işi… Atanan isimlere bakınca bu büyük sorumluluğun ehil ve emin ellere tevdi edildiğini görüyoruz.
Dekanlarımızın hepsine yürekten başarılar diliyorum.
İçlerinden birisine özel bir selam göndermeme izin vermenizi talep edeceğim.
İlahiyat Fakültesi Dekanlığına atanan değerli bilim adamı Prof.Dr. Davut YAYLALI Hocamızın fotoğrafını, sosyal medyada paylaşınca bir dostum şu mesajı gönderdi:
‘Bu müstesna insanı nereden tanıyorsunuz, neden bütün dekanlarımızın adını yazmanıza rağmen, onun fotoğrafını paylaştınız?’
‘Kendileriyle iftihar ettiğim bir yakınlığım var, halamın oğlu olmasının yanı sıra kıymet verdiğim bir ağabeyimdir.’ Diye cevap verdim, dostuma… Evet, öyle… Davut Hocam, kıymetli bir bilim insanı, ilmiyle amel eden, edep ve güzel ahlak timsali bir gönül adamı… Varlığıyla iftihar ettiğimiz bir dost… Allah muvaffak etsin, başarıları daim olsun inşallah…
***
Geçenlerde, hacdan gelen bir dostumuzu tebrike gittik. Sohbet esnasında kendisine dedim ki :’Hemşehrilerimizi böyle önemli makamlarda gördükçe, sanki oturdukları yerde bir palandöken yükseliyor, ejder tepesi bize göz kırpıyor, öyle hissediyoruz!’
Ne kadar çok yıldız parlarsa, gök o kadar muhteşem ve güzel gözükür bize, öğle değil mi?
|