KİLİMİN ZOR ANLARI
Vikipedi, bakın kilim hakkında ne dedi;
Kilim, Türk el dokuma sanatlarından en önemlilerinden.
El dokuması kilim denilince akla ilk Türk kilimleri gelir.
Anadolu'da yün kilimler elde dokunur.
Dünyanın en eski kiliminin, M.Ö. 5. yüzyıla ait Türk kilimi olduğu tespit edilmiştir.
Kilimin elle yapımı zordur.
Kök boyası yüzyıllarca solmaz bu yüzden kök boyası kullanılmalıdır.
Döşeme, divan gibi yerlere serilir.
Anadolu'da halı kadar, belki ondan bile çok sevilir.
Yünden, kıldan dokunur.
Genellikle desenlidir.
Desenleri şiir şiirdir.
Destan destandır.
İlmiğine pamuk eller değdiğinde 'yar kilimi' olur, düğümünü gözleri yol kollayan, kulakları ses bekleyen sevgili attığında 'kor kilimi' olur.
Gün gelir ağa duvarında süs, gün gelir bey divanında minder olur. Gün gelir genç kızların en muteber çeyizi olur.
Şiirler, Türkü'ler kilimi sever.
Ben de kilimli şiirleri severim.
Behçet Necati ne güzel söylemiştir:
Sakladığım baharlar nerde bu kilim için,
Nerde yıllarca önce, ben sana…
Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda…
Çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde?
Hani beyaz, beyaz, beyaz… Beyazları ne yaptın?
Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış!
Bari biraz kışlarda… Çıplak, çok çiğ!
Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: Kara! Ben sana
Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ
Paslı borulardan katran, soba zifiri…
Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska
Parmaklarda kirli tütün sarısı.
Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…
Nazım Hikmet'in şu dizeleri ezberimdedir:
İskemleler ayakta uyuyor
masa da öyle
serilmiş yatıyor sırtüstü kilim
yummuş nakışlarını
Fatih Kısaparmak'ın kilim şiiri/şarkısı da pek güzel değil mi sizce:
Sevdiğine sözü olan bir kilim dokur
Kilimin dilinden ancak anlayan okur
Sırlarımı verdim sana sevgimi verdim
Şu gönlümü kilim yaptım yoluna serdim
beş vakit kilim dokur sevdanın eli
nakışı yar yüzüdür, deseni yar yüreği
bükülür pehlivanların bileği er geç
bükülmez kilim dokuyan yarin bileği
bu da bendenize ait bir dörtlük…
Diyorsunuz ki nereden çıktı şimdi bu kilim muhabbeti.
Bir kare fotoğrafta iki yüksek bürokrat.
Biri Genelkurmay Başkanımız.
Diğeri Afyon Valisi…
Cephane patlamış, 25 şehidimiz var, Paşamız o acıyla gitmiş olay yerine.
Vali’yi de ziyaret etmiş.
Vali Bey, mutat olduğu üzere bir armağan vermiş konuğuna.
Bu hediyeleşme için ortamın müsait olmadığını unutmuş.
Vermiş kilimi, çektirmiş fotoğrafı...
Adamları, 'Valimize Paşa geldi, Paşamız ona kilim verdi' heyecanıyla koymuşlar fotoyu sitelerine.
Aldırmadan seksen milyonun gözyaşı destekli sitemlerine.
Yenilmişler yüreklerini, beyinlerini kelepçeleyen o malum 'tanıtım şehvetine'
Unutmuşlar, o saatlerde yirmi beş canın, cansız bedenlerinin yüz pare olmuş parçaları toplanmakta, teşhis edilmeye çalışılmakta, bayraklara sarılmakta.
O an işte kilim, yedi bin senelik kilimliğinden sıyrılıp, bayrak olmak istemiş.
Sarmak istemiş o canları, ıslanmak istemiş o kanla.
Ve derler ki, Bu işe en çok kilim üzülmüş.
Çünkü kilimin ipliği aşktan, ilmiği meşkten imiş.
Boyası kökten imiş, kökün suyu göz yaşından imiş.
Tezgâhı gönül imiş. Ve kilim bu işe şaşmış kalmış, 'ben kilim olalı, yani yedi bin senedir böyle bir hal görmedim, böyle bir iş gelmedi başıma' demiş...
25 can için ilmik ilmik, desen desen ağlamış!
|