Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
ŞEHRİN SORUNU ÇOK, ÇIKMAZI YOK! 15.07.2012



Ekonomi araştırmacısı ve Fütürist Chris Martenson’un çok satan kitabı ‘Crash Course’den bir alıntıyla başlayalım yazıya.

***

Sorun ve çıkmaz arasında çok önemli bir fark vardır.

Sorunların çözümü vardır.

Patlamış lastik tamir edilebilir, işsiz kalınca iş bulunabilir.

Kırılan kemikler iyileşebilir.

Uygun bir çözüm bulunursa sorun ortadan kalkar.

***

Oysa ‘içinden çıkılamayan, kurtuluşu mümkün olmayan durum demek olan çıkmazın’ çözümü yoktur.

İnsanlar ‘çıkmaz’ karsısında tepki verebilirler fakat çözüm üretemezler.

Tepkilerin bazıları başarılı, bazıları başarısız olabilir fakat hiçbir şekilde çıkmazı ortadan kaldıramaz.

Çıkmazın sonuçları yönetilebilir, yumuşatılabilir fakat şartlar eski haline döndürülemez.

Yaşlanmak, sınırlı bir kaynağı tüketmek, seker hastası olmak hep birer çıkmazdır. .

***

Yazarın ‘sorun ve çıkmaz’ ayrımı ilgimi çekti.

Bu tutarlı bakış açısını önemsemem gerektiğini düşündüm.

Özel hayatımızda sık sık sorunlarla karşılaşıyoruz. Çıkmazlarımız da oluyor.

Fark ettim ki çoğumuzun ‘sorun ve çıkmaz’ telakkimiz aynı.

Ne oluyor peki ‘sorunlara’ da ‘çıkmaz’ muamelesi yapınca?

Bir kere çözüm enerjimizi fuzuli şekilde heba ediyoruz.

Bataklıkta boşa çırpınmanın insanı dibe çekmesi gibi, biz de çözümsüzlüğün girdabına kapılıp gidiyoruz.

Önce umudumuzu karamsarlık yelleri savurup götürüyor.

Sonra kulaç atmak için harcayacağımız emek ve enerjiyi çırpınmak, debelenmek için harcayıveriyoruz.

Aksiyon hormonlarımız felç oluyor.

Taarruz ve tırmanış adrenalimiz dumura uğruyor.

Bu şahsi panik ve narkozlaşma hali giderek toplumsal bir ölü toprağı sendromuna dönüşüyor.

***

Şehir sorunlarına da ‘çıkmaz’ muamelesi çekiyoruz.

Toplu ağlaşmalar, diz dövüşler alıp başını gidiyor.

Şark’ın kadim hastalığı hiç yakamızı bırakmıyor.

Ya sorunları hiç görmüyoruz.

Ya da her soruna ‘çıkmaz’ muamelesi yapıyoruz.

Orta yolu, itidali terk ediyoruz.

Ya iflah olmaz karamsar, ya da gözünün önündeki çukuru bile tümsek zanneden ‘aptal iyimser’ pozisyonunu benimsiyoruz.

***

Yöneticileri, siyaseti, sorumluları değerlendirirken de bu bakış açısının esiriyiz.

Analize ihtiyaç yok ki…

Eğer muhatap bizdense ‘hatadan münezzeh.’

Karşı taraftansa ‘ağzıyla kuş tutsa’ kıymeti yok.

Bu sakat yaklaşım meydanları ‘ibrikçiler’, ya da ‘müzmin muhalifler’ cenneti haline getiriyor.

Aklıselimin sesi kısılıyor, bilgi ve analize dayalı vicdanlı değerlendirmelerin kıymeti kalmıyor.

***

Şehir hakkında görüş beyan ettiğimizde,

Bir şeyler yazıp çizdiğimizde,

Hep orta yolu tercih ediyoruz.

Bilgi ve tetkike dayalı analizler yapmaya özen gösteriyoruz.

Hizmetleri alkışlıyor, eksiklikleri göz önüne sermeye çabalıyoruz.

Bu itidal üslubunun şehir aydınının müşterek tavrı olmasını elbette arzu ederiz.

Ancak, her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğunu biliyoruz, her yiğide ve yoğurt yiyiş şekline saygı duyuyoruz.

***

Beynimizin değerlendirme merkezinin sürekli ışık ve oksijen alan geniş pencereleri olmalı.

Pencereleri tuğlalarla örüp duvar haline getirmeyelim.

Aksine, varsa duvarları yıkıp pencere haline getirelim.

Her kişi ve olaya geniş açılardan bakalım.

***

Şehrin irili ufaklı birçok sorunu var.

Hizmet önceliklerinde zaman zaman hatalar gözleniyor, planlama eksikleri oluyor, üretime dayalı kalkınma hamlelerinde kesintiler yaşanıyor.

Kalkınma atı çayıra çakılı değil; hep hareket halinde…

Bazen tırısta, bazen rahvan halde… Şaha kalkmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Elbette bu zaman, imkân ve süreç meselesi…

Şehrin ‘sorun’ boyutunda sıkıntıları var.

Şükür ‘çıkmaz’ boyutunda musibetlerle boğuşmuyoruz.

Elbette bu sorunlar sahipsiz de değil.

Çözüm için arılar ve karıncalar gibi gece gündüz didinen kişiler, kuruluşlar var.

Sanırım en önemli eksiğimiz ‘ortak aklı, ortak gönlü’ tesis edememek.

Kalın alışkanlık duvarlarını yıkamamak… Dünyaya açık yeterli pencereler açamamak…

Bilgi, beceri ve tecrübelerimizi daha sık ‘aşure’ haline getirdiğimizde ‘şahlanışı’ da gerçekleştireceğiz…

Hem de uzun sürmeyecek bir zaman diliminde…