TÜRK VE KÜRT
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun görüşmesini çok önemseyip umutlananlar da oldu, ‘iki büyük siyasi parti liderinin buluşması elbette önemli, ama bu yıldırım zirvenin çözüme pratik katkısı tartışılır’ diyenler de...
Görüşme ve genel hatlarıyla Kürt sorununun geldiği aşama, geçen gün katıldığım bir sohbet toplantısında ele alındı. Görüşlerine itibar ettiğim bir dostun söylediklerini not aldım. Özetleyerek köşeme alıyorum.
***
Sayın Erdoğan-Sayın Kılıçdaroğlu zirvesinin 'Kürt Sorunu'nun çözümü noktasında 'kıymet-i harbiyesi' nedir?
Zirveden birkaç gün sonra Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın dikkat çeken açıklamaları oldu.
CHP Genel Başkanı’nın bu ani görüşme atağını analiz ederken Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir ATALAY’IN açıklamalarını gözden ırak tutmamak gerekiyor
Sayın Atalay, Kürt açılımı konusunda yürüyen yoğun çalışmaların bulunduğunu belirterek “Kuzey Irak’ta silah bırakmaya, teslim almaya kadar giden görüşmeler var. Bu sürecin başından beri ABD de işin içinde” dedi, bu açıklamasında.
Demek ki ufukta çözüme yönelik ciddi çalışmalar var. Belki de sonuç alınacak, siyasi ranta tahvil edilebilecek çalışmalar…
Kılıçtaroğlu, sorunun çözümü yolunda bu yaz önemli adımlar atılacağı kanaatine varmış ve bu gelişmede rolü olsun istemiş olamaz mı? Ya da ‘Devlet’ in telkin ve teşvikinin bu görüşmede etkili olduğu söylenemez mi?
***
Bu ve benzeri toplantılarda yol haritası belirlenirken, siyasi küreselleşmenin etkisiyle alevlenen ve ABD’nin benimser gözüktüğü ‘Federalizm’ dayatmalarına karşı uyanık olmak lazım.
Bölgede pişirilen aşlara ayrılık baharatları karıştırmak isteyen ‘baş aşçılar’ yine kepçelere sarılmış gözüküyor. Kaşıkla topladıklarımızı, kepçeyle dağıtmaya azmetmiş olanlar var.
Öyle bir sürece girdik ki… Etnik terazinin kuyumcu titizliğiyle ayarı gerekiyor. Bu konuda şimdi size söyleyeceklerimi benim de iyi tartmam lazım.
***
Zeytinyağı ile sirkeyi birleştirmeye çalışınız, bir şişede çalkalayınız, bir süre sonra yine ayrılacaklardır.
Türk ile Kürt’e bu muameleyi yapmayalım. Yani onları bir şişenin içinde çalkalayarak birleştirebileceğimiz zehabına kapılmayalım. Her ikisinin de kimyasıyla oynamayalım. Çalkaladığımızla kalırız. Kalmışız da zaten.
Hem sirke zeytinyağına karışmadan da o kadar güzel ki… Zeytinyağı sirkesiz de öyle lezzetli ki… Bırakalım kendi şişelerinde, en doğal ve lezzetli halleriyle kalsınlar…
Bir şartla ama…
Yan yana aynı rafta dursunlar.
Aynı sofrada hizalansınlar.
Aynı salatanın çeşnisi olsunlar.
Asla uzak durmasınlar.
Ayrı diyarların nimeti olmasınlar.
Tamamlıyorlar, çünkü bir birlerini… Asırlardır…
Eksik kalırlar, uzak kalırlarsa...
Mutsuz olurlar, ayrılırlarsa…
***
Geçenlerde Diyarbakır’da söyleşi yapan muhabir, ‘Kürt kökenli vatandaşların sorunu…’ gibi bir şeyler soracak oldu. Vatandaş hemen düzeltti. ‘Kürt kökenli değil, Kürt demelisin.’ Tıpatıp böyle değildi konuşma, buna yakın bir şeydi işte.
Kürt kendine Türk denmesini istemiyor. Kürt kökenli demesini de istemiyor. Bu, Türk’ü sevmediğinden değil, onu istemediğinden değil… Kendi kimliğine düşkünlüğünden…
Çok samimi söylüyorum, ben aklını peynir ekmekle yemiş küçük bir azınlık hariç, Kürt’ü sevmeyen Türk görmedim.
Aklını peynir ekmekle yemiş küçük bir azınlık hariç, Türk’ü sevmeyen Kürt de görmedim.
Türk’e kurşun sıkan bölücülere, teröristlere bakmayın siz…
Onlar büyük, ana kitlenin yanında gerçekten küçük bir azınlık…
Küçük ama gürültücü…
Küçük ama mide bulandırıcı….
***
Artık bu işin adını koyalım.
Kenardan güreşmeyelim.
Meselenin esasıyla meşgul olalım.
Lüzumsuz romantizmin hiç gereği yok.
Türk Türk; Kürt Kürt’tür…
Türk toplumu bugün sayıları on milyonu geçen, yarın yirmiye varacak olan Kürt unsurunu içinde eritebilir mi?
Hem niye eritsin ki? Böyle bir niyet de, böyle bir politika da yok.
Bu nüfus artış hızıyla elli sene sonra Kürtler sayısal çoğunluğu elde etseler, onlar Türkleri içlerinde eritebilir mi?
Elbette ki hayır!
Öyleyse meseleye doğru açıdan bakmanın vakti geldi.
Asla ayrılıkçılığa pirim vermeden… Bunu akıldan bile geçirmeden…
Sen sensin, ben benim… Diyeceğiz… Ama aynı zamanda ‘biziz’ bilincini yitirmeyeceğiz.
Din gibi bir büyük müşterekimiz var. Ezanımız, kan bağından öte bir bağ… Kuranımız kement, kıblemiz halat… Milliyet kadar kuvvetli bağlar değil mi bunlar?
Ve elbette bayrak… Hani PKK ve PKK partisinin her kongrede yerlere atıp, üzerinde tepindikleri… Parti binalarına bir kere bile asmadıkları, ama büyük Kürt çoğunluğunun aşkla bağlı olduğu Nazlı hilal, parlak yıldız… Türkün ve Kürt’ün kanından rengini alan… Onların özgürlüğü için dalgalanan… Kardeşlik senedimiz…
***
Hangi çılgın, hangi hain bizi ayıracakmış, şaşarım!
***
Yani anlayacağınız…
Biz ayrılamayız…
Ayrılmayacağız!
|