TEKNİK ÜNİVERSİTENİN MİSYONU
Geçen gün yerel medyada şöyle bir haber yer aldı:
“Erzurum Teknik Üniversitesi istişare toplantısı, Ticaret ve Sanayi Odası'nda düzenlendi.
ETSO’ daki tablo hoşuma gitti.
Bir yanda önemli sivil toplum kuruluşları, diğer yanda şehrin bilimsel geleceğinde önemli rol oynamaya aday Teknik Üniversitenin yönetim kadrosu.
Sayın Başkanı, Rektör Bey’i ve diğer katkıda bulunanları kutluyorum.
Bana ‘şehrin üzerinde yoğunlaşmamız gereken en önemli meselesi nedir?’ diye sorsalar, hiç tereddütsüz ‘Teknik Üniversite.’ Derim…
Teknik Üniversiteye yoğunlaşıp da ne yapacağız?
Yasa çıkmış, kadrolar tahsis edilmiş. Meselenin, çok mühim olan bu tarafı tamam…
Şimdi sıra kucağımıza verilen bu nadide çocuğa özenle bakmak, büyütmekte… Bir ebeveyn duyarlılığıyla ona ilgi, alaka göstermekte. İcap ederse, tatlı uykumuzdan bile fedakârlık ederek sabahlara kadar başında beklemek.
Üniversitenin ‘şekle’ ilişkin en önemli meselesi şüphesiz ‘yerleşke’ tanzimidir. Kampusun, estetik ve fonksiyon itibarıyla tüm çağdaş ihtiyaçlara cevap verecek bir şekilde inşasına önem verilmesi gerekiyor.
Öğrenciler, fiziki imkânlar ve bilimsel ihtiyaçlar bakımından tercih edecekleri bölümleri listelerken, ETÜ’YÜ ‘ilk üç sıraya’ rahatlıkla yazabilmeli, gelecek on yıllarda…
Çabalar, bu doğrultuda olmalı…
Ancaaakkkk….
Sırf bu mudur, yapılandırma aşamasında dikkat edeceğimiz husus…
Atatürk Üniversitesi kurulurken çok itirazlar yükseldiğini biliyoruz… Özellikle İstanbul ve Ankara’da ‘işlerini güçlerini yoluna koymuş’ akademik lordlar; ‘Erzurum’da Üniversite mi olurmuş, birader!’ diye feryadı figanı basmışlardı…
Prof.Dr. Nurettin TOPÇU’nun bu tutarsız yaygaralara tokat gibi inen cevabı şöyledir:
“ Üniversite, cemaate bela olacak bedenlerin değil, fikirlerin barınacağı yerdir. Mütevazı bir kulenin çatısı da ona kâfi gelir.
Eski asırlardan kalma bir kral sarayı olan Sorbonne, içinde dolaşan adamlarla çatırdayacak kadar harap bir binadır.
Fikir hayatına sahip olamayanlar ise, lüks ve sefahat içinde saraylarda sürükleniyorlar.
Yalnız Erzurum Kongresinin toplandığı binada değil, bir köylü evinde de üniversite açılabilir.
Çünkü onun gösterişe hiç ihtiyacı yoktur. Kendi tabii işleyişiyle bünyesini genişletir.”
***
Bir yandan ETÜ’ nün fiziki ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılarken… Yani gelinliğini en iyi modacılara tasarlatırken…
Diğer yandan ‘öze’ odaklanalım diyorum…
Üniversitenin bilimsel çapını belirleyecek ‘beyinsel ortama’ uygun toprağı şimdiden hazırlayalım… Yasayla tahsis edilen akademik kadrolara atamalar yaparken dikkatli olalım…
Açılacak bölümleri önemli… ETÜ’yü küresel çapta iddialı hale getirecek bir yapılanma için kolların sıvanması gerek… ETÜ yöneticilerinin, bu yüksek hedefleri kavrayacak ve şekillendirecek vizyona sahip olduğuna inanıyorum.
***
Thomas A. Stewart’ın şöyle diyor:
‘İçinde yaşadığımız yeni çağda, zenginlik bilginin ürünüdür.
Bilgi, ekonominin başlıca hammadesi ve en önemli ürünü haline gelmiş bulunuyor.
Günümüzde zenginlik yaratmak için gerek duyulan sermaye varlıkları arazi, bedensel emek, imalat aletleri ve fabrikalar değildir.
Bunların yerini bilgi almış durumdadır."
***
Michio Kaku, “Physics Of The Future” adlı eserinde çok önemli bir tespitte bulunuyor:
"Bir ülkede ortada yatırım yapacak buluş yokken, yatırım bankacılığı yapanlar artarsa çöküşün başlaması kaçınılmazdır.
Geleceğin zorluğu gençlere, başkasının parasını yönetmek üzerine kurulu kariyerleri değil,
Gerçekten refah yaratan meslekleri cazip kılmaktır.
Bunun çözümü, kafası çalışan öğrencilerin bilim dallarına yönlendirilmesi olabilir.”
Sayın Rektör’ün istişare toplantısındaki konuşmasını haberleştiren değerli medya mensupları, meseleye bu zaviyeden baktıklarında…
Rektör Bey’in “Erzurum'a önemli katma değer katmak için çalışacaklarına’ ilişkin sözlerinden çok…’Yüksek bilimsel hedefler içeren’ beyanlarını başlığa çekeceklerdir!
***
Geçenlerde, havaalanında bir dosta tesadüf ettim, arabasına bindik, hal hatır babından dostuma dedim ki; ‘işler nasıl, neler yapıyorsun?’
Gülümseyerek cevap verdi:’Sabah akşam büyük titizlik ve gayretle Güney Kore Cumhuriyeti için mesai yapıyorum…’
Epey bir miktar kredi çekerek yeni bir otomobil satın almış. Tesadüf ya… Cep telefonu da aynı ülkenin markası…
Oturmuş hesap etmiş, bilmem kaç yıl, kaç saat o çalışacak ki o ülkeden ithal edilen ürünlerin parasını ödeyebilsin.
Dostum, kendini bu markalara ‘gelirinin ve ömrünün bir bölümünü’ tahsis etmiş gibi hissediyor ve diyor ki “biliyorum, bu durum küresel ekonominin bir sonucu, ama neden başka ülkelerin tüketicileri de sadece bizim elmamızı, armudumuzu yiyor da… Donumuzu, fanilamızı giyiniyor da… İleri teknoloji gerektiren ürünlerimiz için para sayan tüketiciler olmuyorlar!”
Dedim ki ona ‘ E, senin hesabına göre oğul uşah belli markaların ücretlisi haline gelmişiz, kredi kartlarımız büyük markaların elektronik kelepçesi gibi elimizi kolumuzu bağlamış!’
***
‘Yeni çağda zenginlik bilginin ürünüdür’ demiş ya adam…Yüksek bilim üreten fabrikalar, yani ‘Üniversiteler’ ve ‘Arge kuruluşları’ gece gündüz harıl harıl çalışarak…
Zenginlik devrimine giden ‘bilgi otoyollarını’ döşüyorlar…
Geleceğin ipini ellerinde tutuyorlar, istikbalin efendiliğini şimdiden garanti altına alıyorlar…
‘Katma değer’ dendi mi benim aklıma bunlar geliyor!
|