Canavar ruhuna dönüşen masum ruhlar!
Başarı merdivenlerini alın teriyle tırmanıp vatanına milletine şanla şerefle hizmet eden bürokratlar; haramdan canavardan kaçar gibi kaçan memurlar, siyasetçiler başımızın tacıdır. Devleti dokuz şiddetindeki yolsuzluk depreminden koruyan sağlam temeller bunlardır işte…
Şu dizüstü denen ufaklıkla ünsiyeti artırınca kitaplarımı nasıl da ihmal etmişim! Bu affedilmez vefasızlık kafama dank eder etmez, kadim dostlarla arama giren ‘laptop’u çantasına hapsedip, kütüphanemin raflarını şöyle bir karıştırayım dedim.
Ahmet Haşim Beyin “Bize Göre” adlı eseri geldi elime… Şöyle bir göz gezdirince kırmızı kalemle aldığım not dikkatimi çekti. “Rüşvetçi memurlar ya da test edilmemiş dürüstlük” diye yazmış, sonra da bir bölümün altını çizmişim.
Altını çizdiğim satırlarda Ahmet Haşim, Kırklareli taraflarında, bir çiftlikte misafir edilişini şöyle anlatıyor: Beni Karakaçanlar bir öğle yemeğine davet ettiler. Karakaçanlar sürüleriyle dağda dolaşan göçebe çobanlarıdır.
Keçi kılından örülmüş siyah çadırlar altında bir yamyam yemeğini andıran kuzu çevirmesini yedikten sonra etrafı gezmeye çıktık.
Dağlı çobanlar “size prenslerimizi gösterelim” dediler ve henüz süt emen köpek yavrularını annelerinden ayırıp önümüze getirdiler. Bu yumuk ve zinde hayvanlar karşısında dağlı çobanlar anlattılar.
-Bizim topumuz tüfeğimiz köpeklerimizdir. Gece, kurda ve hırsıza karşı koyunlarımızı onlar muhafaza ederler. Her doğan köpek, bizim için yeni kazanılan bir kuvvettir, artık onlara nasıl baktığımızı anlayabilirsiniz!
- Köpeklerinize ne yedirirsiniz?
- Köpeklerimiz sütten kesildikten sonra ölünceye kadar hiçbir gıdanın tadını bilmezler. Yalınız bazen bir köpek, kuzularla oynaşırken körpe bir kulak dişleri arasında kalır. Bu dakikadan itibaren artık köpek, etin ve kanın tadını almış, masum ruhu bir canavar ruhuna dönüşmüştür. Tabi evvela bizim bundan haberimiz olmaz.
Fakat her gün sürüden bir koyunun eksildiğini görerek köpeklerimiz içinden birinin azdığını ve kurt olduğunu anlarız. Gözetlemeye başlarız ve nihayet bulunca onu hemen öldürürüz.
Zira eti tadan, artık kuru ekmeğe dönemez.
***
Kitabı okuyuşumun üzerinden seneler geçmiş. O vakitler altını çizdiğim satırlar demek ki bana “rüşvetçi memurları” çağrıştırmış!
Yazıyı yazmadan önce gözlerimi kapadım, göz kapaklarımın ekranında dişleri kanlı etlere gömülmüş nice âdemoğulları belirdi!
Helalinden servet kazanıp memleketin gelişmesine, büyümesine vesile olanlara; istihdam imkânları sağlayıp fakir fukarayı iş sahibi yapanlara ne mutlu…
Başarı merdivenlerini alın teriyle tırmanıp vatanına milletine şanla şerefle hizmet eden bürokratlar; haramdan canavardan kaçar gibi kaçan memurlar, siyasetçiler başımızın tacıdır. Devleti dokuz şiddetindeki yolsuzluk depreminden koruyan sağlam temeller bunlardır işte…
İkbal ve yetki sınavına alınan kulun dişleri ete temas ettiğinde “masum ruhu canavara dönüşmüyorsa”, ne mutlu o er kişiye… Etten geçip, yetindiği kuru ekmek, onun cennet biletidir!
Vahdet Nafiz Aksu
|