YAŞASIN, BEN DALKAVUĞUMU BULDUM!
Genel Müdür, kendisine iletilen bir talebin halli için daire başkanını çağırdı.
- Bu işi şöyle halletsek iyi olur.
- İsabet buyurdunuz, gerçekten dediğiniz gibi yapmak lazım, efendim.
- Ama bu şekilde halletmemizin bazı sakıncaları olabilir, en iyisi öyle değil de şöyle halledelim!
- Aman efendim, zekânıza sağlık, en iyi çözüm bu!
- Yok, canım, bu işi çözmektense bekletsek iyi olur, başımıza iş almayalım.
- İşte deha çapında idarecilik budur, efendim! Sizden başka kim düşünebilirdi böyle bir tedbiri! Dosyayı havale buyurun komisyona, zaten komisyonun başkanı da bendenizim, mezardan ölü çıkar, benim arşivden dosya çıkmaz!
***
Belediye Başkanı, sıkıntılı bir imar meselesini yardımcısıyla ve ilgili amirle görüşüyor:
- Beyler, falan mahallenin feşmekân caddesinin tam caddeye nazır binasının sahibini siz de tanırsınız, çünkü bilirim ki benden önce size çoookk gelip gitmiştir. Çok değerli bir insandır… Bir imar tadilat talebi var, halletsek adamın işini…
- Hakkınız var Başkanım, böyle mükemmel bir şahsiyet yüz yılda bir çıkar… Onun problemini çözmeyip kiminkini çözeceğiz.
- Aslında seçimden önce bazı yanlışlarını görmüştüm, kulağıma hakkında bazı dedikodular da gelmedi değil… Karışık bir adam galiba bu, hatta muhalif partiyle ilgisi de varmış… Talebini, bizi ikna edinceye kadar bekletsek…
- Aman efendim, siz gerçek bir adam sarrafınız, dedim ya az önce, böyle bir alçak yüz yılda bir gelir cihana… Evet, ikna oluncaya kadar bekletelim dosyayı, hem daha bizi de tam olarak ikna edebilmiş değil!
***
Müdür, şefi çağırdı.
- Falan işin feşmekân müteahhidinin istihkak dosyasını niye bekletiyorsun, kardeşim!
- Efendim siz emir buyurmuştunuz, haberim olmadan işlem yapmayın diye! Hem bu adam hakkında size gönderilen bazı ihbar mektuplarından söz etmiştiniz… Eksik demir, noksan çimento falan
- Kim ben mi? Hâşâ kardeşim, hâşâ… Vekil Bey’le uçakta yan yana oturan, akşam aynı lokantada yemek yiyen, üstelik partiye bağış yapan adam hakkında nasıl böyle sözler söyleyebilirsiniz?
- Ama efendim, ben değil siz…
- Sus, sus… Emekliliği çoktan dolmuş memurla çalışırsan olacağı budur, adam başkasından duyduğu iftiraları bana mal edecek nerdeyse…
- Aaaa şimdi hatırladım efendim, siz bu muhterem müteahhit hakkında inşa ettiği okulun mahalle muhtarının teşekkür mektubundan söz etmiştiniz bana, çok özür dilerim…
- Şimdi hemen parafla getir bana dosyayı, bekletmeyelim böyle seçkin bir müteahhidi…
- Derhal efendim, şimdi efendim, başüstüne efendim!
***
Hemen söyleyelim ki, bizim bürokrasimiz çok köklü, gelenekleri olan bir bürokrasidir. Bürokratlarımızın yüzde doksanı düzgün, bilgili insanlardır. Bu işinde gücündeki yüzde doksanlık kesimin sesi soluğu ne yazık ki gür çıkmaz, yüzde onluk simsar ve işportacı kesim işini yürütür, gemisini salimen limana yanaştırır!
Yukarıdaki dalkavukluk hikâyeleri, sanırım size de çok tanıdık geldi... Ame onlar adı üstünde hikâye, üstelik elbette bizim ilimizde cereyan eden olaylar değil.
Ama sıkı durun şimdi anlatacağım öykü bir zamanlar yaşanmış bir olaydır.
Eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmiş. Konağın birinde bir gün Bey demiş ki:
- Bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız.
Derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş. Biri içeri alınmış. Bey sormuş:
- Sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Olur mu efendim? Ben filan Bey'in yanında şu kadar, feşmekân Bey'in yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak çalıştım.
Bey:
- Olmadı, sen çık. Demiş.
Derken ikinci, üçüncü… Adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. Bey, dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş. Bey:
- Söyle bakalım sen dalkavuk musun?
- Evet efendim.
- Ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
- Hayır, hiç benzemem efendim.
- Dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
- Evet efendim. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
Bey neşeyle haykırmış:
- Tamam, ben dalkavuğumu buldum!
|