Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
.

Şu dizüstü denen ufaklıkla ünsiyeti artırınca kitaplarımı nasıl da ihmal etmişim! Bu affedilmez vefasızlık kafama dank eder etmez, kadim dostlarla arama giren ‘laptop’u çantasına hapsedip, kütüphanemin raflarını şöyle bir karıştırayım dedim.

Ahmet Haşim Beyin “Bize Göre” adlı eseri geldi elime… Şöyle bir göz gezdirince kırmızı kalemle aldığım not dikkatimi çekti. “Rüşvetçi memurlar ya da test edilmemiş dürüstlük” diye yazmış, sonra da bir bölümün altını çizmişim.

Altını çizdiğim satırlarda Ahmet Haşim, Kırklareli taraflarında, bir çiftlikte misafir edilişini şöyle anlatıyor: Beni Karakaçanlar bir öğle yemeğine davet ettiler. Karakaçanlar sürüleriyle dağda dolaşan göçebe çobanlarıdır.

Keçi kılından örülmüş siyah çadırlar altında bir yamyam yemeğini andıran kuzu çevirmesini yedikten sonra etrafı gezmeye çıktık.

Dağlı çobanlar “size prenslerimizi gösterelim" dediler ve henüz süt emen köpek yavrularını annelerinden ayırıp önümüze getirdiler. Bu yumuk ve zinde hayvanlar karşısında dağlı çobanlar anlattılar.

-Bizim topumuz tüfeğimiz köpeklerimizdir. Gece, kurda ve hırsıza karşı koyunlarımızı onlar muhafaza ederler. Her doğan köpek, bizim için yeni kazanılan bir kuvvettir, artık onlara nasıl baktığımızı anlayabilirsiniz!

- Köpeklerinize ne yedirirsiniz?

- Köpeklerimiz sütten kesildikten sonra ölünceye kadar hiçbir gıdanın tadını bilmezler. Yalınız bazen bir köpek, kuzularla oynaşırken körpe bir kulak dişleri arasında kalır. Bu dakikadan itibaren artık köpek, etin ve kanın tadını almış, masum ruhu bir canavar ruhuna dönüşmüştür. Tabi evvela bizim bundan haberimiz olmaz.

Fakat her gün sürüden bir koyunun eksildiğini görerek köpeklerimiz içinden birinin azdığını ve kurt olduğunu anlarız. Gözetlemeye başlarız ve nihayet bulunca onu hemen öldürürüz.

Zira eti tadan, artık kuru ekmeğe dönemez.

***

Kitabı okuyuşumun üzerinden seneler geçmiş. O vakitler altını çizdiğim satırlar demek ki bana “rüşvetçi memurları” çağrıştırmış!

Yazıyı yazmadan önce gözlerimi kapadım, göz kapaklarımın ekranında dişleri kanlı etlere gömülmüş nice âdemoğulları belirdi!

Helalinden servet kazanıp memleketin gelişmesine, büyümesine vesile olanlara; istihdam imkânları sağlayıp fakir fukarayı iş sahibi yapanlara ne mutlu…

Başarı merdivenlerini alın teriyle tırmanıp vatanına milletine şanla şerefle hizmet eden bürokratlar; haramdan canavardan kaçar gibi kaçan memurlar, siyasetçiler başımızın tacıdır. Devleti dokuz şiddetindeki yolsuzluk depreminden koruyan sağlam temeller bunlardır işte…

İkbal ve yetki sınavına alınan kulun dişleri ete temas ettiğinde “masum ruhu canavara dönüşmüyorsa”, ne mutlu o er kişiye… Etten geçip, yetindiği kuru ekmek, onun cennet biletidir!