Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
YEŞİL IŞIĞIN YANMASINI BEKLEYEN ADAM!

Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın görmediğini fark edip, soluğu göz doktorunda alıyor. Körlüğü, doktora da bulaşmasın mı? Körlük, doktordan başkalarına da geçiyor, giderek bir salgın hastalık gibi bütün kente yayılıyor.

Körlük, öldürücü bir hastalık değil. Nitekim öldürmüyor insanları, ama tüm ahlaki değerleri yok ediyor. Her türlü günah, kusur, suç işleniyor ama kimse görmüyor.

Toplum, görmeyen gözlerle cinayetlere, tecavüzlere, ahlaksızlıklara, yolsuzluklara, hırsızlıklara tanık oluyor.

Ama bu tanıklık, körlerin tanıklığı! Koca kentte körlükten kurtulan tek kişi, göz doktorunun karısıdır… Bir kent düşünün, herkes kör bir tek kişi görüyor! Veya birkaç kişi!

Yukarıdaki metin Portekizli yazar Jose Saramago’nun “Körlük” romanının özeti. 1998 yılı 'Nobel Edebiyat Ödülü' sahibi olan Saramago, bu eserinde liberal demokrasinin insanları sürüklediği sağlıksız ortamı etkileyici bir üslupla anlatır.

Ancak eserin not ettiğim özetini size aktarmamın nedeni, “Liberal demokrasi” üzerinde bir şeyler yazma isteğim değil. Esere temel teşkil eden “Körlük” metaforu, çağdaş birçok sorunu, gelişmeyi, olayı o kadar güzel ifade ediyor ki!

Eseri ilk okuduğumda şöyle düşünmüştüm. Adam yeşil ışığı beklerken kör değil de “Sağır olsa… Ya da ne bileyim aniden “Lal” olsa… Topluma yansımaları nasıl olurdu? Böyle düşününce fark etmiştim ki, aslında çağımız dünyasında yeşil ışığın yanmasını bekleyen adam sadece kör değil, aynı samanda sağır, lal ya da bunak olabiliyor ve bu illetleri önce doktoruna, sonra da tüm topluma bulaştırabiliyor.

Diyelim ki araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın sağır oluyor.

Sağırlık, önce doktora, sonra tüm kent halkına bulaşıyor. Sadece KBB doktorunun eşi işitiyor, diğer herkes sağır! O da işine geleni işitiyor… Mazlumun sesine hiç kulak vermiyor, öksüzün feryadını kulak memesine bile yaklaştırmıyor. Gelin birlikte “Sağırlık metaforu” üzerinden Türk ve Dünya toplumuna bir nazar kılalım!

Sonra ne bileyim, araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken ansızın “Lal” olduğunu fark ediyor. Adamcağız telaşla doktora koşuyor, doktora da bulaşıyor dilsizlik. Sonra tüm şehre… Sadece doktorun karısı konuşabiliyor koskoca kentte. O da tüm dünyaya en üstü açık yalanları haykırıp duruyor! Nasıl olsa duyan yok ve dilsizler ülkesinde konuşma imkânı sadece kendisine ait! Haydi, şimdi de “Dilsizlik” metaforu üzerinden düşünelim, ülkemizi, dünyayı…

Yeşil ışık beklerken yitirilen duyuların listesini uzatabiliriz… Bu kadarla yetinip, dalgayı değişelim… Şöyle düşünelim bir de:

Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken birden bire “Namus” hissini kaybettiğini fark ediyor. Telaşla “İşin ehline” müracaat ediyor. İşin ehlinden kimi kast ediyor olabiliriz? Aklınıza gelen temel kurumları, zatları, şahısları koyun tırnak içine… Müracaat sahibi manevi şifa bulacak yerde, illet muhatabına da bulaşıyor. Ondan da koca bir şehre, hatta ülkeye...“Kadı hüccet ile yiyor rüşveti” misali, üstelik “ehl-i hal” bu hale bin bir gerekçe de bulmakta hiç zorlanmıyor.

Yeşil ışığın yanmasını bekleyen kişi bu sefer “İffet” hissini kaybettiğini fark ediyor. “Aman kurtar beni” çığlıklarıyla “İffet hekimine” koşuyor. İffetsizlik doktora bulaşıyor, ondan da tüm şehre…

Araba kullanmakta olan bir adam, yeşil ışığın yanmasını beklerken say ki ; “Bilim haysiyetini”,“Dürüstlüğü”,“Kanaati”, “Helal kazanç hassasiyetini”, “Komşu hakkına riayeti”, “Eline, beline, diline sahip olma titizliğini” kaybediyor, “Doktora” koşuveriyor… Netice aynı…

Yeşil ışığı beklerken kör olan adamın öyküsü, nihayet körlük metaforu üzerinden bir liberal demokrasi eleştirisidir… Ondan esinlenerek sıraladığımız diğer hususlara gelince… Biliyoruz ki, “Toplumsal huy bozuklulukları” sâridir. Gerçekten bir bulaşıcı hastalık hızıyla yayılır, tahribatı büyük ve kalıcı olur. Hele de küreselleşen dünyada, hele de ağ toplumunun ezici egemenliğinde…

Türk toplumu, yeşil ışıkta beklerken gelebilecek bulaşıcı illetlerin yakın tehdidi altında, evet… Ama bu topluma asırlardır şekil ve ruh veren manevi dinamikler gibi “Her çağdaş bulaşıcı hastalığa karşı” uygulanabilecek kuvvetli aşılarımız da mevcut…