İKİ ELİMİZ YAKANIZDADIR
Dışarıdan bakınca Erzurum, palandökenler kadar yüce ve haşmetli görünür. Her şeye rağmen ve hala “Erzurumlu olmak” büyük bir kredidir, her türlü gönül ve kalp gümrüğünü aşan “ Kırmızı pasaporttur.”
Daha geçen gün bir hemşerimizden dinledim. Yıllar önce Ankara’nın hatırı sayılır bir mağazasından alışveriş yapmış. O zamanlar kredi kartı falan yok. Yüklüce alaverelerde senet isteniyor, kefil talep ediliyor.
Mağaza yetkilisi senetleri hazırlama aşamasında hemşerimizden nüfus cüzdanını istemiş. O esnada mağaza sahibi yanlarına gelmiş. Kafa kâğıdının memleket hanesinde Erzurum yazdığını görünce “ İstediğini al götür, ne senete gerek var, ne kefile… Senin senetin de, kefilin de memleketin…” deyivermiş…
Meğer adam askerliğini şehrimizde yapmış, palandöken rüzgârıyla gönlünü temizlemiş, dabakhane suyundan abdest alıp, yüzünü nurlandırmış.
Sayısız izzet ikram görmüş; lokantasında en güzel yemeği yemiş, kahvehanesinde tavşankanı çay yudumlamış. Gönlüne öyle bir Erzurum nakşetmiş ki, aksini söyleseniz cevabı okkalı bir Osmanlı tokadı olur!
Buna benzer anlatıları siz de işitmişsinizdir. Birbirine benzeyen evliya menkıbeleri misali, biraz da süslenerek dilden dile dolaşan bu gibi öykülerin bence büyük önemi var.
Kamuoyunda böyle algılanıyoruz. Muhataplarımıza emniyet ve güven telkin ediyoruz.
Komşularımız “Erzurumluya evini, ehlini, namusunu teslim et, arkan geri çekmesin “ diyor.
Amir, çekinmeden en hassas görevi dadaşa gönül huzuru içinde tevdi ediyor. Memur, Erzurumlu yöneticinin adaletine tereddütsüz teslim oluyor.
Gerçi biz epey zamandır bu hasletlerimizi unutmuş görünüyoruz. Koro halinde “ Arkadaş, bu şehirde yaşanmaz, fırsatını bulunca evi barkı toplayıp çekip gitmek lazım” deyip duruyoruz.
Belki bu karamsarlığı besleyen sayısız gerekçe var. Şehrin kadim kültürünü sarsan büyük çözülmenin farkındayım. Manevi değerlerimizi alt üst eden popüler kültürsüzlük sağanaklarını savuşturmakta nasıl zorlandığımızı görüyorum.
Yoğun nüfus göçünün bizden neleri alıp götürdüğünü müşahede ediyorum. Zaman zaman umutsuzluğa kapıldığım da oluyor. Ancak… Her şeye rağmen…“Bu şehirde yaşanmaz” psikolojisine savaş açmamız gerektiğini biliyorum.
Erzurum’un makul bir sürede gelişip büyüyeceğine, tüm evlatlarına aş ve iş sunacak ekonomik bir yapıya kavuşacağına, zedelenen kültürel dokusunu tez zamanda tamir edeceğine hep inandım, inanmaya devam edeceğim.
Sizin de inanmanızı istiyorum. Tabi böyle bir amaca ulaşmak öncelikle çalışma ve sebat istiyor. İyi niyet istiyor. İmkân ve kaynak istiyor.
Bunlar da yeterli değil… Şehrin iyi yönetilmesi gerekiyor. Önder, öncü kadroların baş tacı edilmesi gerekiyor. Güçlü prensiplerin yönetim kademelerine hâkim kılınması gerekiyor. Şehir de ülke de iyi yetişmiş, becerikli, maharetli evlatlarının omuzlarında yükselebilir ancak.
İşte bu bakımdan şanslıyız. Şehri geleceğe taşıyacak olan “LAPTOPLU DADAŞLAR ORDUSU” hemen her alanda başarıdan başarıya koşuyor.
İyi eğitim görmüş, yerel değerlerini kaybetmeden küresel çapta düşünebilen, yabancı dil bilen zengin insan kaynakları hazinemiz var.
Bunlardan birçoğu şu anda iş başında… Gece gündüz demeden memleketleri için mesai harcamakta. Ter dökmekte.
Buradan sözü son zamanlarda meydana gelen tatsız olaylara getireceğim.
Vali vukuatından bu yana kiminle görüşsek… Kimin telefonuna çıksak alaylı tebessümlere ve istihza dolu alolara muhatabız. Bir nevi “Çamlık” edebiyatı gelişti diyebiliriz.
Yazının başında çizdiğimiz tabloyu bize yakıştıran kamuoyu, bu durumu hiç yakıştırmıyor. En az Erzurumlular kadar, tüm ülke halkı da “Erzurum’un fuhuşla, bürokratik ve siyasi kadroların karıştığı polisiye vakalarıyla” anılmasından rahatsız.
Bunu bize açıkça ifade edip, diyorlar ki “ Erzurum’dan ilim, irfan haberleri, kalkınma havadisleri duymak isteriz. Vatan millet dara düştüğünde erkekçe sedaların yükseldiği bu aziz beldede neler oluyor böyle?”
Onları rahatlatmaya çalışıyoruz. “ Merak etmeyin “ Diyoruz. “ Yel kayadan bir şey götürmez. Bunlar münferit olaylar. Erzurum cins at gibidir. Ehliyetsiz süvariyi kaldırır atar sırtından. Bakın bu süfli zevklerin günahkâr aktörleri uyanık medya mensupları sayesinde bertaraf oldular. Dirayetli yöneticiler ve duyarlı siyasetçiler sayesinde de hak ettikleri cezayı gördüler. Bunlar her şehirde, her toplulukta görülebilecek olaylar. Bir büyük sepetteki bir kaç çürük yumurta...Birkaç olayla bu şehrin açık alnına kara çalınamaz.”
Böyle demesine diyoruz da… İçimize derin kederler üşüşüyor. Bir daha böyle olaylar olmasın diye dua ediyoruz. İki elimiz, iki cihanda da… Bu mübarek şehrin temiz adını süfli zevkleri için kirletenlerin ve buna zemin hazırlayanların yakasındadır…
|