ERZURUMLU NASIL BİR BAŞKAN İSTİYOR?
Türkiye seçim sath-ı mailine girdi sayılır. Partiler özellikle büyükşehir adaylarını dillendirmeye başladı. Buna paralel olarak şehir gündemini de yerel seçimler oluşturuyor. Aday adaylarının kulis çalışmalarına başladığını gözlüyor, şehrin seçim atmosferine erken girmesini demokratik yarışın bereketi açısından sağlıklı bir gelişme sayıyoruz.
Aday belirleme parti yönetimlerinin işi. Partiler bu görevlerini belli bir takvim dâhilinde tüzük ve teamüllerine göre yerine getirecekler. Şu aşamada aday isimleri üzerinde durmak için belki erken… Ama konuya entelektüel düzeyde enine boyuna tartışmanın tam da zamanı…
Halkın seçim sürecine sadece oy kullanarak dâhil olması yeterli değil… Kamuoyu, adayların belirlenmesinde de ağırlığını hissettirmeli, vatandaş kendisine sorulmadan dayatılan adaylara mecburen oy vermek zorunda bırakılmamalı… Katılımcı demokrasinin tüm güzelliklerinin sergilenmesi gereken öncelikli alan yerel seçimler olmalı…
Sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri, aydınlar ve yazarlara bu aşamada düşen görev; partilere aday dayatmak, belli kişileri yıpratıp, belli kişileri parlatmak olmamalı… Meseleye daha kapsamlı bakarak halkın “Nasıl bir başkan” istediğini tespite uğraşmalı, bu konuda oluşan kamuoyu görüşünü parti yönetimlerine aktarmaya çalışmalıyız. Bu alanda ön yargısız, objektif, dürüst ve tarafsız olmalıyız.
***
Ağustos ayı içerisinde İzmirlinin “Nasıl bir başkan” istediğini araştıran bir anket çalışması yapılmış, anket sonuçları gazetelerde yayımlanmıştı. İlgimi çektiği için not etmişim. Anketi yapan firma vatandaşa sormuş:
İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Avrupa ve dünyada örnek şehir olması için nasıl bir belediye başkanına sahip olması gerekir?
Bakın İzmirli bu soruya nasıl cevap vermiş? Cevaplara göz atıp, biz de kendimize göre bir hisse çıkarabiliriz:
Yüzde 38,1’i genç, çalışkan, işlerinde başarılı bir başkan görmek istiyor.
Yüzde 18,1’i İzmir’in ihtiyaçlarına ilişkin gerçekçi ve etkileyici projeleri olan…
Yüzde 11,9’u devlet ve bürokrasi deneyimi olan, yönetim politikasını iyi bilen ve üst düzey yöneticilik deneyimi bulunan…
Yüzde 7,9’u ayrımcı olmayan, tüm İzmirlilere eşit mesafede duran…
Yüzde 6,6’sı iyi eğitimli, yabancı dil bilen ve kültürlü…
Yüzde 4.1’i belediyecilikte tecrübeli…
Yüzde 4.0’ü uluslararası ilişkiler konusunda deneyimli…
Yüzde 3.7’si çağdaş, vizyon sahibi…
Yüzde 5,6’sı da diğer özellikleriyle öne çıkan bir başkan görmek istiyor.
***
Görüyorsunuz, İzmirli işi çok ciddiye alıyor. Kenti yönetecek Belediye Başkanını tıpkı bir bakan, başbakan düzeyinde görmek istiyor. Aday oluncaya kadarki hayatında “Başarıya ulaşmış” olmasını önemsiyor. Başkanlık makamını “Hizmet stajyerliği yeri olarak” değil, edinilmiş tecrübelerle hizmet döneminin taçlandırdığı makam olarak telakki ediyor.
İzmirli seçmen vizyondan, kültürden, devlet ve bürokrasi tecrübesinden dem vuruyor. Partizanlıktan, üst düzey parti erbabına yanaşma ve yaklaşma becerisinden söz etmiyor. Ve bence iyi bir başkan profili çiziyor, okkalı bir çıtası koyuyor.
Erzurum, kendine has özellikleri olan özel bir şehir... Burayı idare edecek olan yerel yöneticilerin İzmirlinin aradığı vasıflardan daha üstün özelliklere sahip olması gerekmez mi?
Erzurumlu, seçeceği Büyükşehir Başkanı ve diğer tüm başkanlarda yukarıdaki özellikleri aramalı. Bununla yetinmemeli, hizmet çıtasına başka vasıflar da eklemeli. Erzurumlu, Kişilerden önce İşin yöntemi üzerinde durmalı. Meseleye öncelikle şu noktadan yaklaşmalı:
Gelecek on yılda nasıl bir Erzurum hayal ediyoruz? Bu temel çerçeveyi iyi çizersek, kimin bu işi başarabileceği daha kolay ortaya çıkacaktır ve adayları bu mihenge vurarak değerlendirme imkânımız olacaktır. Siyasi partilerin aday arayışlarında bu temel kıstası göz ardı etmemelerini diliyoruz.
“Nasıl bir şehir?” sorusuna gereken cevabı vermekle önemli bir mesafe alacağız ve sıra ikinci can alıcı soruya gelecek: “Nasıl bir başkana?” Bu soruya İzmir nasıl bir ciddiyetle cevap vermişse, biz de en azından aynı ciddiyetle cevap vermeliyiz. Şimdi yazının başına dönüp İzmirlinin verdiği cevaplara bir kere daha göz atalım ve sonra da şu ilaveleri birlikte yapalım:
1. Dürüstlüğü, talip olduğu grevin değil, kişiliğinin temel bir özeliği olarak kabul eden, onu içselleştiren, hayatının ve kamu hizmetinin yegâne özelliği sayan bir şahsiyet…”Bir eline ayı, diğerine güneşi verseler”…Beytülmalden bir kuruşa, yetim hakkından bir zerreye tamah etmeyecek… Yatla, katla, imar düzenlemesiyle, ihaleyle, yüzdeyle, kayırmayla, kıvırmayla alakası olmayan bir yüksek seciye… Bunun özeti: Haza dadaş olmak demektir...
2. Yerel yönetici için “Temsil kabiliyeti” büyük önem taşır. Yerel yöneticilerin oturuşuyla, kalkışıyla, konuşma şekliyle, ifade-i meram yeteneğiyle, dadaşı temsil edebilecek vasıfları taşıması ne kadar önemli, değil mi?
3. Başarıyı ortak akıl, ortak gönül, ortak vicdanda arayan bir lider kişiliğe sahip olmalı adaylarımız… Kiminle çalışacaklarını şimdiden belirleyip onlara kısa ve uzun vadeli planlar hazırlatmalılar. Adaylar ilk iki yılda şehrin ihtiyaç duyduğu reformları şimdiden ilan etmeli, bunun finans kaynaklarını açıklamalı, genel bütçeden ödenek aktarımı konusundaki planlarını, düşüncelerini, bu alanda sergileyecekleri becerileri kamuoyuyla paylaşmalılar. Hazırlıklı, donanımlı gelmeliler göreve, kısaca…
4. “Kolay ulaşılabilir olmak”, yerel yöneticinin ayırıcı vasıflarındandır. Oturmaya memur uzvu koltuğa değer değmez başı arşa dayanan zatlardan seçmene ve şehre hayır gelmeyeceğini zaman birçok ibretli olayla ispat etmiştir. Partiler adaylarını belirlerken, vakar ve tevazu dengesini karakterinde mezcetmiş şahıslar bulmaya özen göstermeliler. Bunu önemsemeliler…
5. “Seçmen, eleştirebileceğini seçmeli” diye bir yaklaşımım var. Tabi bunun olabilmesi için göreve talip kişilerin “Eleştiriye tahammüllü” olması lazım. Seçimle gelinen görevler, ihtiyari görevlerdir. Kimse kimseyi mecbur etmez bu görevlere… Dolayısıyla önce seçilip sonra nemrutlaşma yeri değildir bu koltuklar… Adam seçiliyor, iki ay sonra kimse beni eleştiremez, ben eleştiriden masunum, onlar kim ki beni eleştirecek noktasına geliyor… Dostu eleştirince “Kıskandı”, basın yazınca “Saptırdı” diyen adamdan, her şey olur da, yerel yönetici olmaz! Dolayısıyla “Eleştirilerin seçilen tarafından dikkate alınması…” keyfiyeti, vatandaşla yirmi dört saat ilişkide olan yerel yöneticinin amentüsü hükmündedir…
6. “Ortak yönetim metotlarını geliştirmeye eğilimli yerel yönetici ” en makbul yöneticidir. Aday tespitinde, taliplerin bu özelliğe sahip olup olmasına mutlaka bakılmalıdır. Çok üzerinde durduğumuz, Büyükşehir Başkanı Sayın KÜÇÜKLER’İN uygulamaya geçirdiği “Kent Konseyi” gibi ortak akıl arayışlarına imkân verecek yöntemler, şehir kalkınmasına çok yararlı olacak açılımlardır. Geliştirilmeli, benzerleri devreye sokulmalı…
7. “Seçmen şikâyetlerinin anında değerlendirilmesini sağlayacak yöneticiler” başarıyı yarı yarıya sağlamışlar demektir. Birçok belediye ihdas ettikleri “Beyaz masa” gibi uygulamalarla halkla ilişkide harikalar yarattı… Bizde bu yöntemlere çok fazla işlerlik kazandırılamadı… Önümüzdeki dönemin gözde yöntemi, internet ve sms üzerinden halkla ilişki ve şikâyetlerin giderilmesi dönemi olacaktır. Bu gibi konulara kafası basan idarecilere bir mim koyalım…
8. Tarih bilinci ve estetik zevke sahip yöneticilere her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bunun için de yöneticilerin entelektüel çaplarına da dikkat edilmesi gerekiyor.
9.
“Nasıl bir şehir” ve “Nasıl bir başkan” sorularının cevabını daha sonra birlikte analiz etmeyi sürdüreceğiz. Şimdilik bu kadarla yetinelim.
Ve hemen şunu belirtelim ki, şu anda görev yapan değerli yöneticilerimizin birçoğu bu vasıfları taşıyan, şehre güzel hizmetler veren, kendilerinin ve seçmenlerinin yüzünü kızartacak kötü iş ve eylemlerde bulunmayan değerli zatlar.
Çizmeye çalıştığımız hizmet profiline, kişilik ve beceri olarak layık o kadar çok hemşerimiz var ki, şükür… Erzurum’un, değil şehrin birkaç belediyesini, tüm ülkeyi yönetecek birinci sınıf insan kaynağı mevcut… Yeter ki bulmasını, seçmesini bilelim…
|