YENİ ÖĞRETİM YILINDA ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
Atatürk Üniversitesi geçen hafta yapılan törenle 2008-2009 Eğitim-Öğretim yılına başladı. Eğitim kadrosuna ve öğrencilere başarılı bir akademik yıl diliyorum.
Törende Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep AKDAĞ ve Erzurum Milletvekili Muzaffer GÜLYURT Beyin de hazır bulunduklarını gazetelerden okuyunca, geçen yıl yayımladığımız “YÜKSEKÖĞRETİMDE STARTEJİK HEDEFLER” raporunda yer alan bir temenninin gerçekleşme emarelerini görerek mutlu olduk.
Şöyle demiştik, söz konusu raporda: “Diğer alanlarda olduğu gibi yükseköğretim alanında da değişimi yakalamak ve eğitimi global trendlere uygun bir şekilde yapılandırmak için alınması gereken tedbirlerde devletin, dolayısıyla siyasi gücün rolü belirleyicidir. Atatürk Üniversitesinin reformist bir anlayışla yönetilmesinin vakti gelmiştir ve bunu başarmanın yolu üniversite yönetimi ile siyasi gücün işbirliği yapmasından geçmektedir. Bu işbirliğini sağlayacak ortamı hep birlikte hazırlamamız lazım. Atatürk Üniversitesinde gerekli olan reformlar, sadece üniversitenin inisiyatifine bırakılmayacak kadar ciddidir. Tüm sorumluluğu üniversiteye yüklersek haksızlık etmiş oluruz. ”
51.Yılını idrak eden Üniversitemiz köklü bir bilimsel ve idari birikime sahip bulunuyor. Kurumsal gelenekleri ve idari teamülleri iyice yerleşmiş bulunan böyle bir kuruluşun açılış törenine siyasi heyetin davet edilmesini ve davete icabeti “Kurumun siyasete bulaşması” olarak nitelemek doğru bir yaklaşım değildir. Elbette bir yüksek bilim kuruluşu, asli görevlerinin icrası ve bilimsel faaliyetlerde siyasetin dışında ve üzerinde olmalıdır…
Ama asli görevleri yerine getirirken siyasete alet olmamakla, siyasi heyete mesafe koymayı bir birine karıştırmamak gerekiyor. Siyasi heyetin açılışa davet edilmemesi, ya da onların açılışa katılmaması gibi tutumlarla geçen yirmi yıllık süre içerisinde zaman zaman karşılaşılmış, ama bu tablo ne şehrin ne de üniversitenin lehine olmuştur.
Rektörün eğitim ve araştırma hedefleri…
Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hikmet Koçak, açılış konuşmasında “ 51. kuruluş yıldönümünde eğitim ve araştırma hedeflerini çağın birikimlerine göre şekillendireceklerini” ifade ediyor ve şu hususların altını çiziyor:
• Bilgi toplumunda en önemli unsur, bilginin kendisi olup, araştırma, geliştirme faaliyetlerine aktarılan insan gücü, finans kaynakları ve zamanın kullanımı ile elde edilmektedir. Bilgi ağlarının gelişmesi, bilginin uluslararası denetimi, erişimi ve paylaşımını gündeme getirir.
• Çağımızın en önemli özelliği toplumun bilgi üretme kabiliyetidir. Her ülke kendi potansiyeline göre bilgi üretmek üzere araştırma-geliştirme faaliyetinde bulunmaktadır. Araştırma-geliştirme faaliyetleri ile yeni ürünler elde edilebildiği gibi, hazır bilgilere erişme veya erişilmiş bilgilerin nasıl kullanılacağının öğretilmesi de mümkün olmaktadır.
• Bilgi toplumu, bilgilerin toplum fertlerinin düşünce süzgecinden geçirilip yorumlanması ve günlük hayatın organik bir parçası haline gelmesi ile sağlanabilir ve gittikçe daha üst düzeylerde, yetişmiş, daha nitelikli ve verimli bir insan gücü talep eder.
• Çağımızda, geleceğin toplumunu oluşturmak için çağın gereklerine uyumlu, düşünen, araştıran ve birlikte yaşamayı bilen insanları yetiştirecek çok iyi bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Her konuda genel bilgi sahibi, çok yönlü ve çevreye kolayca uyum sağlayabilen insanlar, bilgi toplumunda başarılı olacaklardır…
Rektörlerin açılış törenlerinde yaptıkları konuşmalar ” idarenin geleceğe yönelik vizyonunu ve önceliklerini” ifade bakımından önem taşır. Hele göreve ilk gelen Rektörlerin konuşmaları bir nevi “Acil eylem planlarının ve stratejik hedeflerinin” bir ifadesi ve toplumla paylaşılmasıdır.
Prof. Dr. Hikmet Koçak’ın yukarıya aldığım tespitleri, onun yönetim yaklaşımı ve ileriye dönük amaçları hakkında ipuçları veriyor ve üniversitenin geleceği konusunda beni umutlandırıyor.
Prof. Dr. Koçak, ya isabetle altını çizdiği bu hedefleri üniversiteye hakim kılmaya çalışacak… Böylece, “Üniversitenin tarihini ve talihini değiştiren” Rektör olarak tarihe geçecek… Ya da, Üniversite yönetmeyi herhangi bir okulu yönetmekten öte görmeyecek; gündelik işler koordinatörlüğü ile yetinip “bürokratik işlemler noteri” olarak kalacak… Sadece yerleşkenin düzenlemesi, park bahçe tanzimi, lojman hizmetleri, kapı güvenliğiyle meşgul olacak… Bize göre onun vizyon ve kapasitesi “Üniversitenin tarihini ve talihini değiştirme misyonuna” daha elverişli, yatkın ve yakın… Elbette tercih kendisinin…
Üniversitenin tarihini ve talihini değiştirmeyi nasıl başarabiliriz?
Sayın Rektör’ün bu konudaki ana fikirlerini yukarıya aldık. Bizim bu konudaki önerilerimizi de izninizle, sözünü ettiğimiz “YÜKSEKÖĞRETİMDE STARTEJİK HEDEFLER” raporumuzdan özetleyerek alalım ve bu değersiz malumatı yeni öğretim yılı hediyesi olarak Sayın Rektör’e takdim edelim:
Atatürk Üniversitesi, ellinci şeref yılında “yeniden başlama arzusuyla” dolu olarak yeni atılımlara, idari ve akademik reformlara girişmelidir. Çünkü yükseköğretimde büyük hedefler belirlemeyip, gündelik işlerle uğraşarak ve “bürokratik akılla” yetinerek çağdaş bir üniversiteye gidecek yolları döşeyemeyiz.
Şu anda gelişmiş ülkeler “bilişim çağını” yaşıyor. Dünyanın geleceği bilişim üzerine şekilleniyor. Artık bilgi ekonomisinden bahsediyoruz. Alvin TOFLER’İN ifadesiyle ABD çoktan beyin odaklı "bilgi ekonomisine" geçmiş bulunuyor. Bilişim araçları bizi bilgi toplumuna taşıyacak “enformasyon ve bilgi otoyolları ağı” örüyor. "Bilgi ekonomisi" kavramı üzerinde ciddi olarak durmalıyız. Çünkü geleceğin dünyasını bu kavram şekillendirecek ve bilgi ekonomisinde temel aktör, bilgiyi üreten güç, yani üniversite olacak.
Bilgi üretimi ve bilginin kamuya yayılmasının önemi konusunda ilginç fikirleri olan akademisyen yazar Manuel Castells şöyle diyor: “Yeni ekonomik paradigmada zenginleşme yetisi konusunda, ABD’E ile Avrupa arasında gözlenen en önemli farklılık ABD 'de araştırmaya yoğunlaşmış Üniversitelerin üstün bir kaliteye sahip olması, bu anlamda bütün Avrupa’da yalnızca Cambridge ABD üniversiteleriyle kıyaslanabilir. ABD'NİN yapısal üstünlüğünün bir başka kaynağı da, buradaki araştırma üniversitesi sistemidir. ABD deki 4000 i aşkın üniversitenin ve yüksek öğretim kurumunun yaklaşık yarısının araştırma kurumu olduğunu söyleyebiliriz. ABD'de bilim ve mühendislik alanlarındaki doktora öğrencilerinin yüzde 50'si yurt dışındandır ve çoğu, yeteneklerini daha çok geliştirebilindikleri için bu ülkede kalır. ABD'NİN SÜPER GÜÇ STATÜSÜ BÜYÜK ÖLÇÜDE ÜNİVERSİTELERİN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN KAYNAKLANIYOR, ÇÜNKÜ BU DURUM YALNIZCA ASKERİ UYGULAMALARDA DEĞİL, ÇOĞU ALANDA MUTLAK TEKNOLOJİK LİDERLİĞE DÖNÜŞÜYOR."
İşte biz de şehrimizi “enformasyon ve bilgi otoyolları ağının” yolcusu yapmak gibi bir amaca sahipsek, bunu gerçekleştirecek olan kaptan üniversitemizdir.
Nasıl ki ABD'NİN SÜPER GÜÇ STATÜSÜ BÜYÜK ÖLÇÜDE ÜNİVERSİTELERİN ÜSTÜNLÜĞÜNDEN KAYNAKLANIYORSA, ülkemizin süper bölgesel güç olmasının yolu da üniversitelerimizi üstün kılmamıza bağlı. Erzurum’u “KÜRESEL ŞEHİR“ haline getirme ülkümüze de ancak ve ancak Atatürk Üniversitesini KÜRESEL BİR ÜNİVERSİTE haline getirerek ulaşabiliriz.
Atatürk Üniversitesini KÜRESEL BİR ÜNİVERSİTE haline getirme ülküsüne erişmek elbette kolay iş değil. Sabırlı, planlı ve ısrarlı çalışmalara ihtiyaç var. Topyekûn şehrin desteği ve toplumsal irade gerekiyor. Siyasi kararlılık icap ediyor. Öncelikle üniversitemizin bizatihi kendisi reforma muhtaçtır ve üniversitemizin gelecek otuz yılını, bilinçli ve uzun soluklu bir vizyon hareketi ile bugünden planlamamız gerekmektedir. (Yeni yönetimin öncelikli amacı bu olmalı.)
ABD'NİN bilim üretimi yoluyla dünyayı Amerikanlaştırmasının önüne geçmek istiyorsak,bunun bir tek yolu var: Manevi kültürel sahada yerli değerleri baş tacı ederek, bilimsel üretimde çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak...
Atatürk Üniversitemizi “bilim üretim fabrikası” haline nasıl getireceğiz?
Bu önemli hedefe varmak için, bu hedefe varma yollarını arama azmini açıkça ifade eden Üniversite yönetimine halkın, sivil toplum örgütlerinin, siyasi heyet ve hükümetin samimiyetle destek olması gerekiyor…Atatürk Üniversitesi bu desteğe layıktır!
|