ERZURUM’U YATIRIM CENNETİ YAPMAK
Yavuz DONAT, sanırım bir ay kadar önce yayımladığı köşe yazısına şu başlığı atmıştı:”Yatırım Cenneti Kırşehir.” Yazıdan öğreniyoruz ki yatırımcılar Kırşehir il sınırında karşılanıyormuş. Arsa bedava veriliyormuş. Bu uygun şartları gören işadamları da soluğu Kırşehir’de alıyormuş.
Erzurum’da geçen hafta yapılan “Ekonomik ve Sosyal Konsey” toplantısı vesilesiyle bu yazıyı hatırladım. Kurulması kararlaştırılan kalkınma ajansının inşallah öncelikli hedefi “Hemşehri sermayeyi” şehre çekmek, iç ve dış kaynakları harekete geçirmek olur…
Evet, bir şehri yatırım cenneti haline getirmeden kalkındırmak mümkün değil. Kim cennet dururken cehenneme koşar ki?
Kalkınma konusunda imrenilecek mucizeler yaratan illeri tahlil ettiğimizde şu gerçekle karşılaşıyoruz: Bu iller, büyük merkezlere göçen sermayenin geriye dönüş yollarını açarak işe başlamışlar.
Erzurum, diğer birçok il gibi yılardır beyin ve nitelikli insan göçü veriyor. Sermaye göçüyle zaten çok sınırlı olan mali kaynaklar hızlı bir şekilde şehir dışına transfer oluyor.
Bizim kalkınma atağını belli bir kıvama getirmiş olan illerden farkımız şu: Hem hemşehri sermayenin geriye dönüşünde, hem de diğer yatırımcıların kente kazandırılmasında gerekli altyapıyı hazırlamakta başarılı olamıyoruz.
Bunu başarabilmek için öncelikle zihniyet devrimine muhtacız.
Her yatırımcıyı potansiyel dolandırıcı olarak görmemeliyiz. Yatırımcıya yardımcı olmayı “Peşkeşçilik” saymamalıyız… Öte yandan, hayalperest yatırım simsarları ile gerçek girişimcileri ayırt etme becerisini en kısa sürede kazanmalıyız.
Yerel bürokrasinin bu işlerdeki ürkekliği biraz da tecrübesizliğinden kaynaklanıyor. Yerel idarecilerimiz, orta boy bir şehrin gündelik işleriyle meşgul devletçi bir yapı olarak bugünlere geldi. Yerel bürokratik genlerimizde özel teşebbüsle ilişki becerisi yer almıyor. Büyük iş adamıyla, milyonlarca dolardan bahseden girişimciyle yeni yeni tanışan yerel bürokratik elitimiz belki de bu yüzden ürkek ve fazla ihtiyatlı bir tavır sergiliyor.
Bu ürkeklik ve aşırı ihtiyatla yasaların ve teşvik mevzuatının emredici hükümlerini yok sayıyor, kolaylaştırıcı olmak yerine zorlaştırıcı, ürkütücü, kaçırıcı bir rol benimsiyor.
Ne yazık ki böyle bir fiili durumla karşı karşıyayız. KIRŞEHİR gibi mahallemiz büyüklüğündeki bir vilayetin, il sınırında karşıladığı yatırımcıyı biz kovmakla kalmıyoruz, kulağından tutup il sınırından dışarı atıyoruz.
VALİ BEYE DÜŞEN BÜYÜK GÖREV
Yeni Valimiz kuşkusuz gelir gelmez şehrin meselelerini mercek altına almış, bazı hedefler ve öncelikler belirlemiştir. Kafasında bir acil eylem planı oluşturmuştur. Öncelik verdiği konular üzerindeki ilk icraatlarını birlikte görüp değerlendirecek, hizmet üslubu hakkında bir kanat sahibi olacağız.
Öncelik tayini ve icra yönteminde elbette takdir kendilerine aittir. Biz ancak kanaatimizi söylemekle mükellefiz. Bize göre, rutin hizmetlerin dışında ilk ele alınması gerekene mesele “ŞEHRİ YATIRIMCI CENNETİ HALİNE” getirilmesi olmalıdır.
Sayın Vali bu meseleyi önemserse bürokrasi de hızlı bir şekilde yatırımcı uğurlayıcısı değil, girişimci mihmandarı haline gelecektir.
Bu gün Allah'a şükür, şehrimizin fiziksel altyapısı, demiryolu, havayolu, karayolu ulaşım imkânları, iletişim olanakları; insan kaynakları bakımından girişimciyi yüzümüzün akıyla ağırlamaya müsait durumdayız. Köklü bir Üniversiteye sahip oluşumuz şehrimiz için büyük avantaj… İnsan kaynakları ve entelektüel altyapı olarakta fevkalade yeterliyiz. Siyasi iradenin şehrin kalkınması hususundaki genel yaklaşımı ve girişimcinin önünü açmak konusundaki samimiyeti de ayrıca umut verici…
İlgili kamu yöneticileri, sivil toplum kuruluşları ve hatırı sayılır eşraftan oluşan “YATIRIMCI İKNA HEYETLERİ” oluşturmakla işe başlayalım. Bu heyet, İstanbul, Ankara, Bursa gibi illerde karargâh kurmalı; bu illerde "birer ikna odası" oluşturulmalı… Bu çalışmaları bizzat Vali Bey sevk ve idare etmelidir.
Diyelim ki yatırımcılar ikna edildi. İş asıl burada başlıyor. Sayın Vali’nin bu aşamada da ilgisine ihtiyaç var. Yatırımcıların işini takip noktasında yeni birimlere kesinlikle ihtiyaç duyulacaktır. İyi eğitimli, vizyon sahibi, lisan bilen elemanlardan oluşturulacak yeni birim doğrudan Vali Beye bağlı olarak görev yapmalı tek görevi yatırımcıyı “kötü niyetli ve ürkek bürokrasinin şerrinden korumak” olmalıdır. (Başbakanlıkta ihracatçılar ve yatırımcılar için kurulan yeni birim gibi…)
Erzurum’a yolu bir şekilde düşen yatırımcıya aziz bir misafir gibi davranmak varken, ona vergi idarelerinin mükellefe baktığı nazarla bakmak niye? Malum onlar mükellefi bağırtmadan yolunabildiği kadar yolunması gereken “kaz” gibi görürler. Biz o kadarını da beceremiyor, ciyak ciyak bağırtıyoruz zavallıları…
Erzurum hayalperest yatırımcıların cirit attığı il görüntüsü vermemeli; gerçek girişimciler paranoyak kuşkularla üzülmemeli, incitilmemeli, bu şehre adım attığına pişman edilmemeli… Bunun için büyük projelere talip olanların mali yapısı, güvenirliği ciddiyetle araştırılmalı ama bu yapılırken gerçek girişimci rencide edilmemeli…
Tabi bir de, ekonomik ve sosyal zirve yapmaya gelen büyüklerimiz de, palandöken yücelerinden başka illeri değil, bu şehri “cazibe merkezi” ilan edecek bilinç ve irade içinde olmalı… Şehir ne yaparsa yapsın, nihayetinde yerel kalkınma “hükümet işidir…”
Vahdet Nafiz AKSU
|