KALKINMA AJANSI KALKINDIRIR MI?
Erzurum’da geçen hafta yapılan “Ekonomik ve Sosyal Konsey” toplantısından sonra açıklamalarda bulunan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, Doğu Anadolu için planlanan dört kalkınma ajansından birinin Erzurum’da kurulacağını söylemişti.
Sayın Bakan’ın bu açıklamasını “müjde” olarak sunanlar da oldu, Sivas ve Trabzon’un “cazibe merkezi ilan edilmesine” vurgu yaparak küçümseyenler de...
Biz bu yazıda söz konusu tartışmalara girmeyeceğiz. Bölgesel kalkınma ajansları hakkındaki bilgilerinizi tazeleyip, ajansın kalkınma davamızda ne gibi roller üstlenebileceği konusundaki görüşlerimizi ifadeye çalışacağız.
Bölgeler arası kalkınmışlık farklarını asgariye indirme arayışlarında çeşitli yöntemler, çeşitli örgütlenmeler denendi dünyada bugüne kadar.
BKA’NIN ilk örneği diyebileceğimiz “Tennessee Valley Authority” 1930’larda ABD’DE kuruldu. Daha sonra Avusturya, Belçika, Brezilya, Almanya, Hollanda, İtalya, Portekiz, İspanya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya’da da birçok BKA kuruldu ve bu kuruluşlar bölgesel kalkınmaya ciddi katkılarda bulundu.
Batı Avrupa ülkelerinde 1950’li yıllardan önce kurulmaya başlayan bu kurumlar, Avrupa Birliği’nin etkisiyle Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde 1990’lı yılların ikinci yarısında kurulmaya başlandı.
Avrupa Birliği, BKA’LARA büyük önem verdiği için, bugün Kalkınma Ajansı olmayan üye ve aday ülke yok gibi. Ülkemizde EBK’LARIN yaygınlaştırılma çabalarının arkasında da AB taahhütlerimiz rol oynuyor.
Diğer aday ve üye ülkelerde BKA’LAR, AB’nin görevlendirdiği uzmanlar tarafından kuruluyor ve bu ajansların finansmanları ilk aşamada AB tarafından sağlanıyor.
Bölgesel kalkınma konusunda sorunlar yaşayan ülkemizde çözüm arayışları sürekli gündemde oldu. Bu çerçevede bölgesel kalkınma ajansları üzerinde yoğun çalışmalar gerçekleştirildi. Türkiye’de bölgesel kalkınma ajansı kavramı 1990’lı yıllarda ciddi olarak ele alındı.
Bunda iç ihtiyaçlar kadar, daha önce ifade ettiğimiz gibi, Avrupa Birliğine katılma sürecini hızlandırma amacı da etkili oldu. Nitekim konu ilk kez AB'ye tam üyelik müzakereleri sürecindeki Katılım Ortaklığı Belgesinde orta vadede yapılması gereken işler kapsamında yer aldı.
Yani Türkiye, belli bir takvim dâhilinde “Katılım Ortaklığı Belgesinde” taahhüt ettiği şekilde bu ajansları kurmaya çalışıyor.
Hükümetin, “Katılım Ortaklığı Belgesinde” taahhüt edildiği gibi bu işe önem veriyor olmasını olumlu buluyoruz. Hele de bölgede dört ajans planlanması, bunlardan birinin de Erzurum’da faaliyete geçecek oluşu şehrin kalkınma sürecine katkılar sağlayacaktır.
Erzurum’da bir kalkınma ajansının faaliyete geçecek oluşu hiç kuşkusuz küçümsenecek bir gelişme değil.
Devlet Planlama teşkilatı, EBK’LARIN varlık nedenini “ bölgesel stratejilerin uygulanması, yerel ve bölgesel girişimciliği destekleme, alt yapı hizmetlerinin sunulmasına yardımcı olma, özel sektörün yakın geleceği için yerel-bölgesel çözümler araştırma ve bölgesel talepleri karşılayacak yeni ürün ve hizmet üretimi için finansal garantiler ve çözümler arama” şeklinde özetliyor.
Avrupa Bölgesel Kalkınma Ajansları Birliği (EURADA) ise, BKA’yı şöyle tanımlıyor: “Bir sektörel ve genel kalkınma problemlerini belirler, bunların çözümüne yönelik olanakları ve çözümleri saptar bu çözümleri geliştiren projeleri destekler.
Ancak operasyon alanları bunlar olduğu halde, tam olarak bu tanımlara uymayan BKA’larda vardır. Buna göre BKA’ların tek ortak özelliği, bazılarının ana veya ek uğraşları yabancı yatırım çekmek olsa da, tümünün bir coğrafi alanda bulunan içsel potansiyeli geliştirmekle ilgili olmasıdır.”
Erzurum’da kurulacak Ajans, DPT ve EURADA’NIN tanımladığı görevlerin birkaçını bile gerçekleştirse, kalkınma davamızda önemli merhaleler kat etmiş oluruz.
Kalkınma Ajanslarına dünyanın yüklediği misyon, bizim “Erzurum’un kalkınma davasında” olmazsa olmaz saydığımız hedeflerle örtüşüyor.
• Kalkınma problemlerinin belirlenmesi,
• Çözümlerin tespiti,
• Çözümlere ilişkin projelerin desteklenmesi,
• Yabancı yatırımların çekilmesi,
• İçsel kalkınma potansiyelinin geliştirilmesi…
“Hedef belirsizliğinin” ortadan kaldırılması, “Kaynak teminine yönelik sorunların aşılması” gibi kalkınmanın iki muhkem ayağını inşaya yönelik görevleri bu ajanslar yerine getirirse, kalkınma yolunda büyük mesafe almış oluruz.
Peki, acaba bu ajanslar kuruluş mevzuatlarındaki hedefleri yerine getirmekte yeterli performansı gösterebilecekler mi?
İnsan kaynakları düzeyi ve idari yapılanma şekilleriyle… Kötü örnekleri çokça orta yerde duran “ kifayetsiz, çapsız, vizyonsuz, sıradan yerel bürokratik yapılar mı olacaklar?” Yoksa şehrin ufkunu açmaya müsait, ortak akıl ve ortak vicdanı harekete geçirmeye ehil küresel çapta teşkilatlar olarak mı yapılanacaklar?
Konu üzerinde kafa yoran otoritelerin dile getirdiği şu soru bizim kafamızı da meşgul ediyor: “Bölgesel Kalkınma Ajansları Türk idari, yönetim ve ekonomik yapısı ile acaba ne ölçüde uyuşacak? “ ,
Bizim Erzurum Ajansı özelindeki merakımız da buna yakın: “ Erzurum Kalkınma Ajansı yerel öncelikleri kavramada ve yerel siyasi/idari yapıya uyum göstermede ne derece başarılı olacak?”
Ve daha da önemlisi:
Acaba Erzurum Kalkınma Ajansı, yerel kalkınma davasının arkasına hükümet desteğini ne derece koyabilecek? Çünkü öteden beri tekrarlayıp durduğumuz gibi: Yerel kalkınma, yerel imkânlarla sağlanacak bir iş değildir, hükümet işidir.
Hükümetlerin sürekli ilgi ve şefkatini arkasında hissetmeyen kalkınma ajanslarının kaderi, tez zamanda sıradan yerel bürokratik yapılara dönüşmek olacaktır.
Vahdet Nafiz AKSU
Vahdet Nafiz AKSU
|