Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
ERZURUM'DAN İNSAN MANZARALARI

Erzurum’un kendine özgü bir ruhu ve kimliği olduğuna inanırız. Buna inanınca, aklımıza şöyle bir sorunun gelmesi doğaldır: Erzurum kimliğini kuran ve ayakta tutan şey nedir?

Ruhunu zamanın tahripkâr ellerine teslim etmiş kentleri gördükçe içim acıyor. Böyle şehirler, yaşıyor görünseler bile gerçekte “ruh teslim etmiş” beldelerdir. Erzurum, maddi plandaki çetin sorunları ve sıkıntılarına rağmen ruhen hep canlı kalmayı başarmıştır. Hem de, askeri işgal ve kültürel istilanın her türlüsünü tatmış olmasına rağmen…

Kentlerin zevali, kadim kültürleriyle çağdaş değerleri sentez edemedikleri noktada başlar… Tarihi süreç içinde Erzurum’da “değişime direnmeyen” makul ve pozitif bir muhafazakârlık anlayışının hâkim olduğu kanaatindeyim. Şehir bu özelliği sayesinde hem kültürel değerlerini koruyabilmiş, hem de “kökü mazide olan ati” duruşunu sergileyebilmiştir.

Peki, şu anda vaziyet nicedir?

Özellikle son dönemlerde yaşanan “kültürel temel aşınması” şehir kimliğini tehdit eder hale gelmiş bulunuyor. Şehrin sağlam bir kültürel kalkınma projesinin olmayışı büyük eksiklik. Kalkınma ve refah hedeflerinden bahsederken, işin kültürel boyutunu ihmal edişimiz affedilir bir hata değil.

Şehir aydını şunu unutmamalı. Erzurum sadece coğrafi bakımdan faal bir fay hattı üzerinde bulunmuyor. Çok hareketli ve yıkıcı bir kültürel fay hattı üzerinde oturuyor. Bir yandan demografik alanda olumsuz gelişmeler yaşıyoruz. Diğer yandan edebi ve fikri sahada ciddi bir kuraklık afeti hüküm sürüyor. Çevresel kültürsüzlük, merkezi kültürü kuşatıyor. Ve biz bu kültürel temel aşınmasını giderecek tedbirlere yönelmiyoruz. Ne zemini sağlamlaştırıcı, ne de kültürel kolonları muhkem hale getirici çabalar içindeyiz.

Yüce ruhlu hemşeriler göçer, yerleri doldurulamazsa o şehrin baykuş barınağı haline gelmesinden daha doğal ne olabilir?

Yazının girişinde “Erzurum kimliğini kuran ve ayakta tutan şey nedir?” diye sormuştum. Sorunun cevabı bellidir. Kimliğimizi kuran ve ayakta tutan dinamiklerden biri de, şüphesiz insan varlığımızdır. Şehrin ruhu “hemşeriyi” şekillendirir. Sonra “hemşeri” şehrin ruhunu yoğurup yeni ve daha zengin şekillere sokar. Kuşaktan kuşağa taşındıkça yenilenen, zenginleşen “şehir kimliği” oluşur böylece.

****

Prof. M.Sıtkı ARAS beyin “ BİR ŞEHRİN RUHU ERZURUM” kitabını yeni bitirdim. Eserin ruhumda estirdiği ferah rüzgârların hala etkisi altındayım. Alışılagelmiş bir kitap tanıtımı değil amacım. Eserin verdiği ilhamla şehrin ruhu ve kimliği üzerinde bir iki kelam ettim sadece.

Şimdi de eserden bazı bölümleri paylaşacağım sizinle. Erzurum’u “kimlik sahibi “ şehir yapan şahsiyetlerin hayat öykülerinden küçük alıntılar yaparak rahmetle analım onları ve biz de geleceğe benzer “izler” bırakmaya çalışalım.


AYAK NASIL GİDECEK GÖNÜL GİTMEYEN YERE

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin torunlarından Hakkı İbrahimhakkıoğlu nüktedan bir şahsiyettir. Hakkı bey bir gün eşine darılmış, kendini mahalle kahvesine atıvermiş. Zaman gece yarısına yaklaşıyor. Hakkı Bey oturmaya devam ediyor. Çay üstüne çay söyleyip, gitmek gibi bir niyet göstermeyince garson utana sıkıla yanına yaklaşıp şöyle diyor:

- Bey Amca, vakit geç oldu, kahveyi kapatacağım, evinize gitmeyecek misiniz?

Hakkı Bey biraz düşünüp, garsona oracıkta kendi dizdiği şu maniyle cevap veriyor:

Etme etmeyen yere
Ekme bitmeyen yere
Ayak nasıl gidecek
Gönül gitmeyen yere


BİR TUTAM PERÇEME VERİLEN BİR KIZ

Aşağı Pasinlerin bir köyünde ikamet eden Mutan Bey, hanedanlıkla, aksiyonculuğu sentezleyen ender şahsiyetlerdendir. Mutan Beyin kızı Hesna’yı veriş şekli enteresandır. Mutan Bey kızını kimselere vermemektedir. İsteyenlerden birisi de Aşağı Pasinin Çamurlu Köyünden Halit Paşadır. ( Bugün Erzurum’da bazı hanımlara verilen “Paşalık” unvanı, bir zamanlar bazı erkeklere de veriliyormuş). Onu da kendine denk görüp vermez. Ancak dostluk bozulmaz. Bir gün Mutan Bey, Halit Paşaya misafir gider. Konak sahibi, köy dışındadır. Oğlu ve damat adayı olan “Kadir” isimli delikanlı odanın baş köşesinde bulunan şöminede konuğuna kahve pişirmektedir. O günlerde gençlerin modası sağlı sollu uzun perçemler bırakmaktır. Ve Kadir’in fesinden dışarı, bu perçemler sarkmaktadır. Mutan Bey çok bozulur ve der ki: “ Sen bir bey oğlusun. Bunlar görmemişlik nişanesidir. Hiç yakıştıramıyorum.”

Kadir cezveyi ocaktan çekerek dışarı çıkar, bir iki dakika sonra döndüğünde perçemler yoktur. Mutan bey merak eder “ Acaba kesmiş midir, fesinin altına mı toplamıştır” Nihayet dayanamaz, Kadir’in fesini yere düşürür. Hakikaten perçemler kesilmiştir. Mutan Bey “ Bırak kahveyi, atımı dışarı çek ve anneni bana çağır” der. Mutan Bey Kadir’in annesine “ Kocanı gönder, Hesna’yı veriyorum” der.

BUĞDAYINI ÇALAN MARABASINA YARDIMCI OLAN HANEDAN

Erzurum’da ortakçı ve marabalara karşı büyük bir itimat beslenmektedir. Mahsulün bölünme safhasına kadar ağa, katiyetle tarlanın, harmanın semtine uğramamaktadır. Ancak, bu itimadına z da olsa maalesef bazen istismar edilmiş olması vakidir. Çevrenin önemli hanedanlarından Müceldili Fazıl Bey’e atfen bu hususta şöyle bir olay anlatılır. Gecenin birinde nasılsa Fazıl Bey’in yolu harmanlarına düşer.Marabası olan Ermeninin delikanlı oğlu, bir çuvala doldurup,sırtına almış, ancak bir türlü kaldırıp götürmeye gücü yetmemektedir. Fazıl Bey, ses çıkarmadan ve görünmemeğe dikkate derek dize çökmüş olan dığanın (Ermeni delikanlısı) çuvalını sırtına iter ve delikanlı farkına varmadan ayağa kalkarak yükünü götürür. Beyimiz, yıllarca sonra bir latife esnasında bu olayı deşifre eder.

BAKIYORUM DOKTORUNU BERABERİNDE GEZDİRİYORSUN

Bir zamanlar Üniversitede bir birimin şefliğini yapan İzzet Bey isimli bir zat çalışıyordu. Gençlik yıllarında biraz hızlı yaşamış olmalı ki arkadaşları “it İzzet” diye çağırıyorlardı. Ancak bu lakap aynen jetlerin it dalaşı gibi hakaret değil marifet addediliyordu. İzzet Bey bir gün hastalanıp hastaneye yatar. Bir arkadaşı muziplik olsun diye ve lakabını iğnelemek için bir veteriner alarak yanına ziyarete gider. İzzet Bey altında kalacak değildir. Daha içeri girer girmez arkadaşına “ Bakıyorum da doktorunu beraberinde gezdiriyorsun” diyerek planı alt üst eder.

YA FATİHA, YA ÇAMUR!

Büyük âlimimiz müftü Sadık Efendinin dedeleri müderris Solakzade Ahmet Efendi için şöyle bir olay anlatırlar.

Ahmet Efendi “ Artık gençler sarhoş, meyhur oluyorlar” diyerek yaşlı zamanlarına kadar evlenmez. Yağmurlu bir günün gecesinde evlerine gitmektedirler. Önlerine büyük bir su birikintisi çıkar. Hocamız bir türlü atlayıp geçemez. Bu anda yerlerde sürünen bir sarhoş peydahlanır. Ve ısrarla Hoca Efendiyi sırtına alır. Birikintinin tam ortasına geldikleri zaman durur ve der ki “ Hocam, ya babama yedi Fatiha okursun, ya da seni bu çamurlu uyun ortasına uzatacağım.” Mecburen müderrisimiz ellerini kaldırarak Fatihaları okur ve ertesi gün hemen evlenmeye çıkar. Oğulları Abdülhamit Efendi, torunları Sadık Efendi yıllarca Erzurum müftülüğünde altın hizmetler sergilerler.

***

Prof. M.Sıtkı ARAS ‘IN “ BİR ŞEHRİN RUHU: ERZURUM” adlı kıymetli eserinden birkaç alıntı yaptım. Erzurum’dan İnsan Manzaraları naklettim. Muhterem hocamız büyük bir hazinenin kapılarını aralamış bize, bu kitabıyla..Dileğimiz benzer çalışmalarla daha nice değerimizin gün ışığına çıkarılmasıdır.

Vahdet Nafiz AKSU