ERZURUMLULAR FEDERASYONU
Geçen sabah bir özel radyoda şöyle bir anons dinledim: “Ankara'da ‘Her Yönüyle Trabzon’ etkinliklerine tüm hemşerilerimizi bekliyoruz.”
Ankara'da başlayan "Her Yönüyle Trabzon" etkinliklerini 5 günde 250 bin kişinin izlediğini bildiren ilgililer, başarılarını şu kısa cümleyle ifade ediyorlar: “Trabzon'u Ankara'ya taşıdık.”
Etkinliklerin hazırlanması ve icrası aşamasında çok sayıda eski bakan, milletvekili, bürokrat, işadamı harıl harıl çalışmış, alın teri dökmüş. Ama asıl başarı Ankara’daki Trabzonlular Federasyona ait.
***
Ankara’da önemli etkinliklerle dikkat çeken birçok il derneği var. Bunların başarılarının sırrı işbirliği içinde çalışmaları ve FEDERASYON halinde yapılanmaları.
Bizim mevcut vakıf ve derneklerimiz de, özellikle son dönemde güzel faaliyetlere imza atıyorlar. Kendi çaplarında güzel hizmetler yapıyorlar. Bir tek eksikleri var, güçlerini birleştiremiyorlar, bu yolda bir çaba göstermiyorlar.
Hemşeriler arasında “Federasyon” fikri konuşuluyor, benimseniyor ama bu yolda bir adım atılmıyor.
Trabzonluların etkili faaliyetlerine tanık olunca bu husus aklıma geldi.
Sayın Başbakanın geçen yıl Çorumlular Federasyonunun genel kuruluna katılıp, konuşma yaptığını hatırladım. Daha birçok federasyonun etkili lobi faaliyetlerini düşündüm.
“Çorumluların başarabilindiğini biz neden beceremiyoruz?” diye kendi kendime sordum.
Kendime sorduğum soruyu buradan tüm hemşerilerime de soruyorum:
“Bez neden işbirliği, güç birliği noktasında onulmaz bir mülevveslik, ihmal içindeyiz?”
***
Türkiye çapında tabelasında "Erzurum" yazan çok sayıda dernek ve vakfımız var. Hemşeriler arasında kaynaşmayı sağlamak, yöresel değerleri muhafaza etmek, kültürel kimlikleri koruyabilmek için anlamlı çalışmalar yapan bu kuruluşlarımıza ne kadar teşekkür etsek azdır.
Dışardan bakınca bu gibi faaliyetler kolay gözüküyor. Ama hemşeri dernek ve vakıflarında hizmet vermek çok meşakkatli, o derecede de şerefli bir iştir. Uzak diyarlarda, üye ve hemşerilerin himmetiyle ayakta durabilen bu kuruluşlarımızın en büyük sıkıntısı maddi imkânsızlıklardır.
Yeterli kaynak olmalı ki, hastaya, garibana, yolcuya; ayağı bir ihtiyaç için derneğe düşen hemşeriye el uzatabilesiniz. Özel günlerde göğsünüzü kabartacak faaliyetler yapabilesiniz. Ne yazık ki birçok derneğimiz bu imkânlardan mahrum olarak ve sırf şehir sevdasıyla faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Hemşeri işadamlarımızın özel gün ve gecelerdeki faaliyetlere bile sponsor olmakta çok nazlandıkları bir gerçek. Onarlın da belki haklı gerekçeleri var. Kapılarından bu tür taleplerde bulunanlar hiç eksik olmuyor ki…
O nedenle dernek ve vakıf faaliyetlerinin yükü, birçoğu sabit gelirli üyelerin omzuna yükleniyor, bu yolla faaliyet yürütmenin zorluğunu ancak yaşayan bilir.
Her hangi bir şehirde hiçbir faaliyet yapmadan o şanlı tabelayı asılı tutmak, derneği açık bulundurmak bile önemli fedakârlıklar gerektiren bir iştir.
Bu zorluklara rağmen, kendini dernek ve vakıf yoluyla hemşeri hizmetine adamış birçok değerli Erzurum evladı, gurbette Erzurum ismini yaşatmayı başarıyorlar; kültürümüz, örfümüz, eşsiz hasletlerimiz kaybolmasın diye insanüstü bir çaba sarf ediyorlar.
Etrafımızı saran popüler kültür zehrinin yavru dadaşları zehirlememesi için bu kültür ocaklarında “dadaşlık aşıları” yapıyorlar. Yelin önünde savrulup giden saman çöplerine dönmemek için direniyorlar. Bu yiğit kalplere, bu can dadaşlara gönüller dolusu selam olsun. Allah bu kutsal çabalarında muvaffak kılsın.
Sözün burasında, hizmet yoluna harbi ve hasbi duygularla baş koymuş ekseriyeti tenzih ederek, vakıf ve dernekçiliği "pişpirik partisine" indirgeyenlere küçük bir ikazda bulunama izin verir misiniz?
Madem zor şartlar altında bir mekân tutmuşuz, tabelamızı asmışız; bu mekânı gönlümüzle, ruhumuzla dayayıp döşemişiz.
Burası artık Erzurum’dur.
Evimizin misafir odasıdır.
Artık buraya yönelen bir hemşeri, evinimin kapısını çalmış Tanrı misafiri kadar azizdir. Aman ona göre muamelede bulunmalıyız. Güler yüz gösterip, ilgide kusur etmemeliyiz.
Eğer kapımızı çalan kişi, karşısında ilgisiz bir ev sahibi, asık bir surat, okey ve kâğıt oyunundan başka iş ve eylem görmeyecekse…
Kapınızdaki ERZURUM tabelasını lütfen indiriniz! Oyunu-oynaşı bir kenara bırakınız da, garip-guraba hemşerilerle meşgul olunuz. Hayırlı işlerle uğraşınız.
Tıpkı bu işi hakkıyla yapan çok sayıda vakıf ve derneğimiz gibi...
Özellikle hemşeri kuruluşlarımızın eğitim ve kültür konusunda daha aktif ve güçlü hale gelmesini mutlaka sağlamalıyız. O konudaki zaaflarımızı tez elden tamir etmeliyiz.
Marmara İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Köse'nin şu tespitinin altını çizmişim, sizinle paylaşayım : " Son zamanda şehir derneklerinin eğitimden uzaklaşarak 'Kahve Kültürü'ne yöneldikleri bir gerçektir. Hemşeri dernekleri, hemşerilerinin eğitim düzeylerini artıracak çalışmalar yapmalıdırlar."
Ne kadar doğru ve bizim kuruluşları da kapsayan bir tespit değil mi?
Bir başka bilim adamanın önemsediğim görüşlerine de birlikte göz atalım. Bakın Prof. Dr. Korel GÖYMEN ne diyor? "Hemşeri dernekleri, kentle bütünleşmenin psikolojik boyutuna yardımcı olabilir. Bu dernekler, kentle ekonomik anlamda bütünleşme anlamında da olumlu bir rol oynayabilirler. Hemşeri dernekleri, kendi hemşerilerine de yontsa, üyelerinin yaşam kalitesini arttırma yönünde yardımlar gösterebilirler. Yurt, burs, sağlıklı çevre konularında yaşam kalitesini arttırmaya katkıda bulunabilirler. Organize edilmiş çağdaş paydaşlıkta bu dernekler etkin olabilirler.’’
***
Şimdi gelelim asıl meseleye…
Son günlerde özellikle Ankara'daki vakıf ve derneklerimizin güzel faaliyetlerine tanık olmak gönlümü nasıl hoş etti, nasıl gururlandım, anlatamam.
Her dernek ve vakfımızın kendi hizmet anlayışı ve üslubunca böyle güzel faaliyetler göstermesi ne kadar güzel, değil mi?
Güzel, güzel olmasına da… Bu güzel tablo gönlümüzde yeni güzellik ufukları açıyor. Bizi daha güzel hizmetler için umutlandırıyor.
Hemşeri derneklerimizin güçlerini birleştirerek, daha büyük ve daha somut projeler üzerinde çalışmalarının zamanının geldiğini düşündürüyor.
Evet, artık Erzurum dernek ve vakıflarının iş ve güç birliği yapma zamanı geldi, hatta geçiyor bile…
Bunun için tüm şartlar hazır. Yeterli insan kaynağına, dağınıkta olsa sermaye yapısına sahibiz. Erzurum sevdamız şüphesiz ki kişisel beklentilerimizin üstünde...
O halde işbirliği ve güç birliği için neyi bekliyoruz?
Erzurum dernek ve vakıflarının bu yolda atacakları adım "Erzurumlular Federasyonu" olmalı...
Biliyorsunuz, federasyonun anlamını: "Aynı alandaki çeşitli kuruluşları bir arada toplayan dayanışma birliği..."
Dernek ve vakıflarımız aynı alanda hizmet vermiyor mu?
Bunların bir arada toplanmasına engel ne var?
Bu kuruluşların dayanışmasından daha doğal ne var?
Yanlış anlaşılmasın. Federasyon derken, kuruluşların kendi kurumsal yapılarından vazgeçerek bir çatı altında toplanmasından söz etmiyoruz.
Her dernek ve kuruluş kendi tüzel kişiliğini muhafaza edecek. Kendi projelerini yürütecek.
Ancak büyük illerde, federasyon başkanlığının dönüşümlü olarak deruhte edileceği "federasyonlar" kurulacak...
Böylece dağınık haldeki "hemşeri enerjisi" büyük bir trafoda toplanmış olacak, toprağa verilip zayi edilmekten kurtarılacak.
Bu il federasyonlarının KONFEDERASYONA dönüştürülmesi ve Türkiye çapında güçlü bir örgütlenmeye geçilmesi, federasyon aşamasından hemen sonra devreye sokulabilir.
Eğer böyle bir yapılanma sağlayabilirsek...
Özellikle büyük şehirlerde, bir yol parasına bile ihtiyaç duyan öğrencilerimize daha çok burs imkânı sağlayabilir, hastaya, muhtaca Hızır gibi yetişebiliriz...
Federasyon işine geç kalmadan ANKARA’DAN başlamalıyız.
Bu çağrı, öncelikle Ankara’da bulunan ANKARA ERZURUMLULAR VAKFI, ESAV VE ERKONDER ile ilçe ve köy derneklerinedir. Onların çok değerli yöneticilerinedir.
Tüm hemşerilerimiz, aydınlarımız, eli kalem tutan dostlarımız bu konuda üzerlerine düşeni yapmalılar. Bu öneriyi kuvveden fiile geçirmek için temaslarda bulunmalı, gerekli kamuoyunu oluşturmalılar.
Siyasi heyetin de bu hususta öncü olması hedefe varılmasını kolaylaştıracaktır.
Vahdet Nafiz AKSU
|