ERZURUM DANIŞMA KONSEYİ
Erzurum’da görev yapan seçilmiş ve atanmış kadrolar gece gündüz demeden ortak bir hedefe varmanın soylu çabası içindeler. Şehirlerini sosyal, ekonomik, kültürel ve fiziksel olarak geliştirmek yolunda gece gündüz demeden ter döken bu kadrolara minnet borcumuz var.
Gelişmiş şehirler olarak tarif ettiğimiz yerleşim merkezlerinin yöneticilerine bir bakın. Bizimkilerin yetenek, eğitim, kalite bakımından onlardan eksiği yok, fazlası var. Bizde görev yapıyorken başka bir ile atanan değerli bir valimize “Erzurum bürokrasisiyle orası nasıl?” diye sormuştum da, bana büyük bir içtenlikle “Hiç emsal kabul etmeyecek derecede Erzurum üstün” demişti… Öyleyse neden aynı kalkınma liginde bulunduğumuz birçok ilin uçak hızıyla vardığı “büyüme ve refah” menziline biz piyade yürüyüşüyle ulaşmaya çabalıyoruz?
Gelin sosyal-ekonomik-coğrafi nedenlerin derin analizine hiç girmeyelim. Öle bir tahlil bize coğrafi bakımdan elverişli illerin üstünlük nedenleri hakkında bir fikir verir, evet... Ama benzer şartlar içinde olduğumuz ve aynı “kalkınma liginde” yer aldığımız illerle aramızdaki farkı izah etmez.
Öyleyse biz daha somut bir nedene neşter vuralım. İnsan kaynakları, siyasi elit ve yönetici kadro bakımından geri olmadığımız illerden niçin ekonomik ve sosyal göstergeler itibarıyla geriyiz? Bunun “sistem ve koordinasyon” sorunlarından kaynaklandığını sanıyorum.
Erzurum’da bir “hedef belirsizliği” olgusundan rahatlıkla bahsedebiliriz. Kafa karışıklığının “hemşerilik enerjisini” heba ettiğini söyleyebiliriz. Kurumlar arası hizmet planlaması ve hizmet icrasında koordinasyonsuzluğun ciddi aksaklıklara neden olduğunu inkar edemeyiz.
Bir yazımızda şöyle demiştik:
“Önümüzde acilen halledilmesi gereken bir sorun var. Süratle kafa karışıklığımızı yenip, yerel hizmet planlaması mekanizmalarını işler hale getirmeliyiz. Yürürlükteki ekonomik ve mali sistem özel sektörün hizmet planlamasını da kamuya bağımlı kılıyor. Destek ve teşvik sistemleri kamu planlama kurumlarını belirleyici aktör haline getirdiğine göre, hedef belirsizliğinin yan tesirlerinden öncelikle kamu elemanlarını kurtarmanın önemi daha da artıyor.
Kentsel kalkınma stratejisi önemli bir kavram. Arkası beslenmeli, içi iyi doldurulmalı. Halkın gerçek ihtiyaçları üzerine bina edilmeyen, sivil toplum teşkilatlarının süzgecinden geçmeyen ve “Ankara’da hazırlanan yerel planların” geleneksel bürokratik muhtevayı aşması mümkün mü? Yerinden yönetim ve yerel kalkınma planlarının hala yerelden uzak, “merkezde” hazırlanıyor olması ayrı bir garabet şovudur. Yanlıştır.
Kentsel kalkınma planları ve stratejileri hazırlanırken “somut verilere dayanması, yürütülebilir ve sürdürülebilir olması, finansman kaynaklarının şekillendirilmesi” temel hareket noktası olmalı. Bu özellikleri taşımayan “niyet beyanlarını” plan ve strateji olarak ilan edersek milletin gözünü boyamış oluruz. “
Evet, önümüzde cevap bekleyen hayati birkaç soru var.
Şehrin ekonomik önceliklerini kim ve nasıl tespit ediyor, planlıyor?
Merkezi idarenin yerel bürokratik teşkilatları, kendi hizmet alanlarıyla ilgili etüt ve projelendirme işlemlerinde öncelikleri neye göre tespit ediyor?
Özel idare ve belediyeler hizmet önceliklerini nasıl belirliyorlar ve bunda ne kadar isabetli davranıyorlar?
Kent içindeki yatırımlarda öncelik ve yatırımın çeşidi nasıl belirleniyor? Bu alanda yapılacak isabetsiz tercihlerin doğuracağı maddi kayıpların siyasi sonuç dışında bir yaptırımı var mı?
Yerel hizmet planlamasında her kuruluş kuşkusuz kendince en iyisini yapma çabasında olacaktır. Söz gelimi belediyeler sorumlu oldukları bölgenin önceliklerini kendi açılarından en iyi şekilde tespit edeceklerdir. Ama nihayetinde bu değerlendirmeler “mevzii” kalmaya mahkûmdur ve ilin genel ihtiyaçlarıyla her zaman uyum göstermeyebilir.
Demek ki, kurumların ve belediyelerin kendi hizmet planlamalarına saygı duymak ve onları temel almakla birlikte, “ortak akıl”, “ortak planlama” ve “koordinasyon içinde icra” anlayışını geliştirmemiz lazım.
İlin ihtiyaçlarına makro planda bakıp, mikro planlara müsaade edeceğiz. Hizmeti daha planlama aşamasında enine boyuna tartışacağız. Söz gelimi, bizim hiç üzerimize vazife olmadığı halde kaleme aldığımız “Erzurum’un Yükseköğretim Stratejisi” ve “Milli Eğitimde Stratejik hedefler" gibi konuları şehrin istişarî platformlarında mercek altına alacağız.
Belediye Başkanı gelip diyecek ki “Ben büyük bir otopark planladım ve şurada şu miktara yapacağım”, “ Çifte minarelerin yanına şöyle bir proje uygulayacağım”, “Şuralara kavşak yapacağım”…İstişari kuruldakiler de kabullerini, önerilerini, itirazlarını beyan edecekler.
Böylece şehrin “geriye dönüşü mümkün olmayan” ana hizmetlerinde bir uzlaşma sağlanacak. Yine o tür istişari kurullarda “şehrin 20 yıl sonrası” tartışılıp, önemli işler sıraya konulacak… Temel stratejiler tespit edilecek. Ve bunlar kamuoyunda bihakkın tartışılacak… Breysel hatalar ve yanlış hizmet tercihleriyle şehre zaman ve kaynak kaybettirmemenin yolu, ortak aklı devreye sokmak, ortak vicdanı harekete geçirmektir.
Peki, bunu nasıl sağlayacağız?
Nasıl bir teşkilatlanmayla bu işin üstesinden geleceğiz?
Bu tür danışma yapılanmalarını hayata geçirip, mükemmel şekilde işleten iller var. Bizde de tartışılıp, konuşulduğunu tahmin ediyorum. Fikri hazırlıklar da belki vardır.
Ben bizde de acilen oluşturulması gerektiğine inandığım böyle bir kurulun adını
“ Erzurum Danışma Konseyi” olarak öneriyorum. Daha güzel adlar da bulunabilir.
Konsey, şehrin müşterek vicdanı, aklı ve hafızası hükmünde bir istişare konseyi olacak. İcrai makamların huylanmasına hiç gerek yok. Yönetime kesinlikle karışmayacak, hiçbir şekilde müdahale etmeyecek. Bir nevi yüksek yol göstericilik yapacak, tavsiyelerde bulunacak, beyin fırtınası merkezi fonksiyonunu üstlenecek.
Erzurum Danışma Konseyi, üç ayda bir toplanacak, ama mutlaka toplanacak ve gündemli toplanacak. Kurul, toplantılarını kesinlikle sivil bir mekânda yapacak. Bence en münasip yer ETSO salonlarıdır. Sekretarya hizmetlerini de buranın vermesi lazım. Giderek şehrin “Ekonomik sevk idare merkezi” haline gelen bu seçkin kuruluş, böyle bir görev için biçilmiş kaftandır.
Konseyin üyelerinin şu kuruluşlardan oluşmasını ben teklif edeyim, siz listeyi geliştirip, olgunlaştırın: SEÇİLMİŞLER : (Milletvekilleri, Belediye Başkanları), YEREL BÜROKRASİ : (Vali, İl Genel Sekreteri, Yatırımcı Kuruluşların Müdürleri) MESLEKİ ÖRGÜTLER:(Odalar, Birlikler, Sendikalar, Kooperatifler),ÖZEL SEKTÖR: (Fabrika, Kobi, Atölye temsilcileri, Esnaf ve Ticaret Erbabı, Yatırımcı ve Girişimciler, Basın Yayın Kuruluşları)
Konseyin oluşumu Sayın Vali’nin oluruna bağlı... Gerekli çalışma yapılıp, olur alındıktan sonra ilk toplantı 1 Kasım’da yapılabilir. Lütfen burun kıvrılmasın. İki üç toplantıdan sonra ortak aklın zaferine doğru nasıl koşar adım yürüyeceğimizi göreceksiniz.
“Şehrin geleceğine yönelik uzun vadeli projeksiyonlar üretmek” ancak ortak akılla mümkündür. Şehrin ortak aklını somutlaştırmanın başka yolunu biliyorsanız söyleyin.
Şehrin ortak aklını bir an önce harekete geçiremezsek; yeni hizmet alanları yaratamayan, yavaş ve negatif büyüyen, nüfus arttıkça kişi başı geliri sabit kalan veya düşen ekonomiye sahip bir şehir durumundan nasıl kurtulabiliriz?
Geleceğe yönelik yeni atılımlar yapamayan, sorunlarına süratli, etkili ve kalıcı çareler üretemeyen bir şehir olmaya mahkûmuz demiyorsanız...
Atılım potansiyelinin farkındaysanız… Hemşerilik enerjisinin sihirli kudretine güveniyorsanız…
Tarihi, kültürel, iktisadi, sosyal, ulaşım, sağlık, eğitimi ve diğer alanlarda büyük sıçrayışlar eşiğinde olduğunuzu hissediyorsanız; bunu hep bir ağızdan tüm cihana haykırmalısınız. Her kafadan bir ses çıkarma huyumuzu, böyle kolektif haykırışlara tebdil etmenin yolu “Erzurum Danışma Konseyinden” geçiyor!
Vahdet Nafiz AKSU
|