ESNAFI KEPENK İNDİRMEKTEN NASIL KURTARIRIZ?
Hipermarket devi Carrefour’un Erzurum’da şube açması bardağı taşıran son damla oldu. Meslek odaları haklı endişelerini etkili kampanyalarla dile getirmeye başladılar. Yerel basın bu husustaki sessizliğini nihayet bozdu ve meseleye el attı.
Meslek teşekkülleri ve basının böylesine önemli bir konuda uyanık davranması çok sevindirici. Umuyorum ki konu iyi analiz edilir. Palandöken Gazetesinin değerli yazarı Mehmet ŞENER, konuyu enine boyuna incelediği yazısında can alıcı bir soru soruyor:
“Meslek örgütleri, büyük sermaye karşısında tutunamayan yerli esnafın feryadına, afişli ilanlarla destek veriyor: 'Erzurum Çarşı-Pazar' türkülerde kalmasın. Peki, ama bu nasıl olacak?”
Nasıl olacağını şehrin ekonomi kurmayları, meslek teşekkülleri ve bilim adamları daha iyi biliyorlardır, kuşkusuz. Eğer haddimizi aşmak olarak kabul etmezseniz, biri iki şeyde biz söylemek isteriz.
Liberal ekonomi diyoruz. Serbest Pazar diyoruz. Serbest ticaret diyoruz. Bütün bunları güvence altına alan ekonomik anlaşmalara imza koymuşuz. Bir sürü taahhüt altına girmişiz. Ama bir gerçektir ki, yürürlükteki ekonomik politikaların izin verdiği ticari serbesti, uluslar arası yatırımlar adil olmaktan, sosyal endişeler taşımaktan çok uzaktır.
Gelişmekte olan ülkelerin geri kalmış bölgeleri de gelişmekte olan ülkelerin açık pazarı halindedir. Çünkü geri kalmış ülkelerin pazarları, yürürlükteki anlaşmalar gereğince gelişmiş sanayi ülkelerinin mallarına açıktır.
Carrefour, Migros gibi uluslar arası devler gelip Erzurum’da tezgahlarını açtıklarında… Raflarına her türlü uluslararası ürünü koyacaklardır. Koyma diyebilir misiniz?
Diyelim gelen hipermarket devleri yerli büyükler olsun. Onlarda ülkenin gelişmiş yörelerinin mallarıyla rafları dolduracaklardır.
Yani bizim gibi gelişmekte olan illerin rafları gelişmiş ülke ve gelişmiş bölge mallarıyla dolacaktır. Bu kaçınılmazdır.
Üstelik bu ticari tabloda “mütekabiliyet” yoktur. O size malını kakalayacak, ama sizin bir tek ürününüzü bile kendi ülkesindeki, bölgesindeki mağazasına götürmeyecek!
Götürmek istese de bulamayacak. Yerel markalaşma diye bir çabanız olmamış. Uluslar arası düzeyi bırakın, ulusal çapta bile raflara sokacağınız bir ürün yok.
İlinize gelen ekonomi dehaları bile size “döner ve kadayıf dolmasından müteşekkil” reçeteler sunmuşlar… Öğlede yediklerini, akşam kurtuluş reçetesine dönüştürmüş, beyanatı patlatmışlar: “ Bu şehri döner kurtarır!” Bir şehrin ekonomik reform özlemini böyle sığ sularda boğmuşlar.
Tarih boyunca ticaret hiç adil olmamıştır. Hele geri kalmış ülkeler ve iller için hiç mi hiç adil değildir. Bir şehre gelen uluslar arası hipermarket devleri “adil ol” çağrısı karşısında istihza ile gülümseyecek ve şöyle diyecekler: “ Akil ol, akil…” Erzurum çarşı pazar türküsünü hatırlattığınızda da “ iyi ya, sizin çarşınızı kendimize pazar kıldık” buyuracaklardır!
Bir şehir ekonomisi düşünün ki, şehir halkının yüzde yetmişi geçimini tarım ve hayvancılıktan temin ediyor. Geriye kalan yüzde otuzun hemen hemen tamamı hizmet sektöründen, esnaflıktan ekmek yiyor. İmalat sektörü yok mertebesinde. Sanayi sıfıra yakın.
Eğer bir şehrin organize sanayi bölgesinin imalathane olması gereken yerleri YERLİ MARKETLERİN DEPOSUYSA, o şehrin ana caddelerinde ULUSLARASI TİCARETHANELERİN yükselmesi mukadderdir.
Yerli hizmet sektörünün, yerli sermayenin tutmadığı kaleler elbette yabancı sermayenin YASAL İSTİLASI altına girecektir.
Bir şey daha var. Hem bir yandan yabancı sermaye, yabancı sermaye diye ağlaşacaksın. Hem geldi mi de feryadı basacaksın. Bu da önemli bir çelişki.
Bu tür ağlaşmalara lüzum yok. Zaten koro halinde feryat figan etsek de nafile.
Küçük esnafın kooperatifleşmesi, bir araya gelmesi hem mümkün değil, hem çare değil.
Kısa sürede yapılması gereken tek iş var.
Şehrin hizmet sektörüne, klasik esnaflığa dayalı ekonomisi tez elden makas değiştirmelidir.
İmalat sektörü teşvik edilmelidir. Küçük ve orta boy işletmeler tez elden devreye sokulmalıdır. Kepenk indiren esnafa şu aşamada “ aman kepenk indirme” demek ona en büyük kötülüktür.
Aksine “ indir şu lanet kepengini” deme vaktidir. Yılardır sabah akşam boşu boşuna indirilip açılan bu kepenklerden ne kazandı binlerce esnaf. Kim bu becerikli ve namuslu insanlara yeni işler, yeni sahalar önerdi. Hizmet sektöründen imalata geçmelerine neden imkân tanınmadı.
Beş yüz yıllık yöntemlerle baba mesleklerini sürdüren insanların aynı işe devam etmesini sağlamak çare mi yani? Bu meslek erbabının ürünü nü mü marketlerin rafına koyacaksınız, markalaştıracaksınız?
Hiç olmayacak duaya âmin demeyin. Tekrar ediyorum. Çare şehrin ekonomik anlayışını kökten değiştirmektir. Yerel ekonomik reformdur. Ve bu kolaydır.
Şimdi lomazzz, ekonomik sistem bunu kabul etmez diyeceksiniz ama çare daha çok teşvik, daha çok devlet desteği ve hatta sübvansiyondur.
Bugün şehrimizi ticari istilaya maruz bırakan şu hipermarketler var ya… Onların anavatanları Amerika ve Avrupa’nın tam 40 yıldır sistemli ve ısrarlı bir şekilde İMALAT SANAYİNE odaklandığını biliyor musunuz?
Amerika ve Avrupa’da tarıma sübvansiyona ciddi şekilde izin veriliyor. Ama gelişmekte olan ülkelerde bu yasaklanıyor, sanayilerini ve tarımlarını geliştirmelerine izin verilmiyor. ABD de pamuk üreticisine bir yılda ödenen sübvansiyon 3–4 milyar dolardır.
Ama benim hayvancılık merkezi olan ilime kuruş sübvansiyon uygulatılmaz. Küçük sanayicisine teşvik verilmez. İleri teknolojinin iş dünyasına girmesi sağlanmaz.
Sen bakkal ol denir. Hizmet sektörü sana yeter denir. Sen ilkel şartlarla birkaç okka oltu taşı çıkar, onu el tezgâhında işle diye buyrulur. Kara ırk inekle, yerli koyunla oyalan diye ferman edilir.
Şehir; üreten, imal eden şehir olmaktan çıkarılır. Adil olmayan ticari kurallar içinde bunaltılır. Yüzde yetmişi kırsalda aç, otuzu şehirde perişan ahali kepengini indirse ne olacak, kaldırsa ne olacak, söyler misiniz?
Şimdi şehirde üç beş büyük market açan âdemler deseler ki, “ arkadaş siz indirmeyin kepengi, biz kapattık dükkânı gidiyoruz, çarşı da sizin olsun Pazar da… “
Ne olacak… Kurtulacak mıyız?
Arkadaşlar, mesele derindir. Bu esnafa bu şehre yıllardır masal dinlettiler. Siz de türkü dinletmeyin…
Gelin, usulü bırakın, meseleyi esastan müzakere edelim…
Vahdet Nafiz AKSU
|