50 YILLIK SÜREÇTE ÜNİVERSİTE-ŞEHİR İLİŞKİLERİNE GENEL BİR BAKIŞ
Dünyadaki uygulama nasıl? Üniversiteler sadece bilim üreten, bilim üretimini teknolojiye çeviren, yüksek eğitim ve öğretim veren kuruluşlar mıdır? Yoksa üniversitelerin aynı zamanda “yerel kalkınmaya katkı sağlamak” gibi görevleri var mıdır?
Sanıyorum dünyada tamamen bilimsel çerçevede kalan üniversite modelleri de var, sadece birer bilim yuvası olmanın ötesinde görevler üstlenen üniversiteler de mevcut. Özellikle hızlı kentleşme olgusuyla birlikte ağır ve karmaşık sorunlarla karşılaşan kentlerde bulunan üniversiteler, yerel yönetimlerin güçlü destekleyicisi olmak durumundadırlar. Hatta bize göre üniversitelerin yerel yönetimlere destek olmanın da ötesinde, “hizmet planlaması sürecinde” yönetimin bir parçası olmaları gereklidir. Bunun yolunu açmak lazım.
Atatürk Üniversitesi kurulurken, şehir ve bölge kalkınmasına katkıda bulunacak bir amerikan üniversite modeli örnek alınarak yapılandırılmıştır.
Biz, yerel kalkınma konusunda “stratejik yönetim” ve “vizyon birliği” esaslarına çok vurgu yapıyoruz. Üniversitenin bu esasların tesisinde temel aktör olması gereği kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu nedenle üniversitenin içinde aktif olarak yer almadığı bir yerel kalkınma modelinin başarılı olamayacağı kanaatindeyiz.
Yerel kalkınma ve yerel ekonomik reforma niyetlenen siyasi kadroların üniversiteden bilgi ve danışmanlık bazında yardım talep etmemek gibi lüksleri olamaz. Böyle bir talep karşısında da üniversitenin “akademik naz” hakkı yoktur. Yerel kalkınma hususunda üniversiteden beklentilerimizin sınırlarını iyi belirlememiz gerekiyor. Üniversitenin de bu beklentilere cevap verebilmesi öncelikle “şehrin beynini kampusa hapsetmemesinden” geçer.
Bunun için, halk-üniversite ilişkilerinin sağlıklı bir zeminde yürütülmesine ihtiyaç var. Bu ilişkiler dün nasıldı? Bugün ne âlemde… Gelecekte nasıl olmalı?
Gelin bu soruların cevaplarını birlikte arayalım.
Daha önceki yazımızda bir makalesinden alıntılar yaptığımız Prof. Dr. Sıtkı ARAS hocamız, bizleri üniversitenin ilk yıllarına götürürken önemli hususların altını çiziyor ve şöyle diyor:
“Kuruluş devresinde büyük bir aşk vardı. Her Cumartesi akşamlan Halk Eğitim Salonu, Profesörleri dinlemek için aksakallı dedelerle, beli bükülmüş nenelerle dolup taşıyordu. Amerikalı hocalar köy köy gezip halkı aydınlatıyorlardı.”
Görüyor musunuz tabloyu? Profesörler derslerinden, bilimsel çalışmalarından, istirahatlarından zaman ayırıp halkın içine giriyorlar, halk eğitimi salonlarında ahaliye dersler veriyorlar.
Bu derslere aşk ve şevkle koşanlar kimler, bakar mısınız? Aksakallı dedeler ve beli bükülmüş neneler!
• Üniversite halk kaynaşmasının bu altın tablosu nasıl bozuldu?
• Ak saçlı dedeler, beli bükülmüş nenelerle üniversitenin arasına hangi kara kedi girdi?
• Üniversite ve halkın aralarında bir zamanlar tesis etmeyi başardığı gönül birliği alanı, nasıl kamusal alan ayrılığına dönüştü?
• Bilimin halkı şefkatle kucaklaması gereken kollarına niçin ideolojik kelepçeler vuruldu?
• Halk eğitim salonlarında başlayan gönül ilişkisinin varacağı menzil ikna odaları mı olmalıydı?
Bu soruların cevabını bulmak ve arızayı gidermek zorundayız.
Muhterem Sıtkı hocamız, Merhum Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu dönemini “Üniversitenin yükselme devri” olarak tarif ediyor. O devirde yayın Servisinin başına getirilen Prof. Dr. Lütfü Ülkümen hocamız, köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir gezerek halkı aydınlatıyormuş.
Bu köy köy, mahalle mahalle gezen hoca tipine, özelikle bugün de çok ihtiyacımız var. O anlayış ve ruh bize çok lazım. Halkla ilişkiler ve yüksek bilim üretimi konusunda kendi kampusuna kapanan bir üniversitenin bulunduğu şehri “küresel şehir” yapmak ham hayalden başka nedir ki?
Yine merhum BIYIKOĞLU döneminde yetiştiriciler Birliği ile Bölgede Esmer İsviçre (montofon) sığır ırkını yaygınlaştırıldığını aynı makaleden öğreniyoruz.
Geçen yıl şehir meseleleri konusunda incelemelerde bulunurken Erzurum Ziraat Odası Başkanı Mücahit HARMANDAR ile bir görüşme yapmıştım. Başkanın büyük bir içtenlikle söylediklerini aynen aşağıya alıyorum:
“Son yıllarda Üniversite çiftçi işbirliğinde büyük gelişme oldu. Şimdiye kadar ziraat fakültesi nerde, dekanı kimdir bilmezdik. Şimdi hepsiyle iyi ilişkilerimiz var... Bu ilişkiler sadece çiftçinin temsilcisiyle değil bütün çiftçiyle olmalı, çiftçiyle bilim kaynaşmalı. Tarımda birden bire bir sıçrama olacak buna biz çiftçiler inanıyoruz. İşte bu hususta şu anda gönlümüz rahat.
Şu anda bizler Ziraattaki, Gıdadaki bütün hocalarımıza çok rahat ulaşıyoruz. Ne amaçla gitsek güler yüz görüyoruz. Şu anda oradaki idarecilerin, hocaların isimlerini ezberden biliyoruz. Prof Dr. Mükerrem KAYA hem bizim için büyük şans. Bizimle çok iyi ilişkiler geliştirdi. Gece gündüz demeden hem üniversitesi hem bizim için çalışıyor. Ekibi de öyle. Diğer hocalar da öyle.”
Bu tespiti çok önemli buluyorum. Sadece çiftçi kesimiyle üniversite ilişkilerinde değil, tüm alanlarda üniversitenin çevreye ilim yayması, ilimle pratiği evlendirmesi gerekiyor.
Geçen yıl ilçelerde yaptığım incelemelerde üniversitenin ekonomik dönüşüm konusunda yavaş yavaş devreye girdiğine dair emareler gördüm. İlçelerde Ziraat Fakültesi Su Ürünleri Bölümünün bilimsel katkılarıyla faaliyete geçmiş güzel alabalık tesisleri var. Yine üniversitenin bilimsel önderliğinde denenen bazı meyve türleri iyi sonuç vermeye başlamış. Seracılıkta üniversitenin bilimsel katkısı inkâr edilemez. Erzurum ovasında denenen alternatif ürünler konusunda da üniversite-yerel yönetim işbirliğinin güzel örnekleri sergileniyor.
Üniversite yerel yönetim işbirliği daha da geliştirilirse, daha güzel sonuçlar elde etmek hayal değil.
ÜNİVERSİTE ŞEHİR İLİŞKİLERİ KURUMSAL BAZDA SÜRDÜRÜLMELİ
Verdiğimiz bu güzel örneklere bakarak, 50 yıllık süreçte üniversite-şehir ilişkilerinin mükemmel bir seviyede olduğunu söyleyebilir miyiz?
Gözlemlerimizi şunu gösteriyor. Üniversitenin 50 yıllık geçmişinde, idareci ya da akademisyenlerin şahsi çabalarıyla halk ve kurumlarla ilişki bakımından kısmi başarılar sağlanmıştır. Genel ve sürdürülebilir başarılar için İlişkiler kişiden kişiye, kişiden kuruma değil, kurumdan kuruma olmalıdır. Kurumsal ilişkiler belli esaslara bağlanmalıdır.
Geçen elli yıllık süreçte;
• Üniversite-halk,
• Üniversite-çiftçi,
• Üniversite-sanayici-işadamı
• Üniversite belediye
• Üniversite Vilayet
İlişkilerine baktığımızda, ilişkilerde kurumsal bir yapıdan söz edemiyoruz. Çerçevesi çizilmiş, belli metotlara oturtulmuş ilişkiler manzumesi göremiyoruz. Söz gelimi, kurumsal olarak vilayet- üniversite, belediye-üniversite ilişkisi mevcut değil.
Kurumlar arası ilişki anlamında “İş birliği” , “İmkan birliği” ve “vizyon birliğini” sağlam ve sürdürülebilir esaslara bağlamak neden mümkün olamıyor? Üzerinde durulması gereken bir konudur. Öyleyse konu üzerinde duralım ve yazının devamını yarına bırakalım.
(Sonraki Yazı: Üniversite-halk, Üniversite-çiftçi, Üniversite-sanayici-işadamı Üniversite belediye, Üniversite Vilayet ilişkilerini nasıl geliştirebiliriz? )
Vahdet Nafiz AKSU
|