"KÜÇÜK ŞEHİR” PSİKOLOJİSİ
Erzurum’dan bir iş dolayısıyla Ankara’da bulunan dostumla koyu bir şehir muhabbetine dalıverdik. Hoşbeşten sonra lafı evirip çevirmedin sordu:
—Bir şehir için en tehlikeli durum nedir?
Hiç düşünmeden cevap verdim:
—Küçük şehir psikolojisine duçar olmak!
Biraz düşündü, hıma diyerek başını salladı. Belli ki konuyu biraz açmak istiyordu.
—Vaktin varsa bu konuda biraz konuşmak isterim dedi.
Ama bu söyleşiyi bir tartışma şeklinde yapmayalım, ben kafama takılanları tek sorayım sen cevapla, olur mu? “ diye sürdürdü sözünü. Ben de “ neden olmasın “ dedim.
O sordu, ben cevapladım. Bakalım o ne sormuş, ben ne cevap vermişim:
—Şu “ küçük şehir psikolojisini “ tam olarak anlamış değilim.
Öyle bir psikolojidir ki o, tarife sığması oldukça zor. Bir çöküntü hali. Bir bozgun vaziyeti. Aslında bahse konu şehir geçmişiyle, adıyla namıyla büyük bir şehirdir. Önemli bir yerleşim merkezidir. Ancak zamanla geri kalmış, ekonomik ve sosyal kayıplara uğramıştır. Önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Ve sorunları gittikçe kronikleşmektedir. Şehir halkı kendisini sürekli gerileyen, fakirleşen, küçülen bir şehrin insanı olarak algılamaya başlamıştır... Büyük bir şehirde yaşarken, küçük şehir insanlarının, hatta kasaba halkının psikolojisine bürünmeye başlamıştır. Şehrini iri bir köy olarak algılama eğilimindedir. Şehrin aydını, tüccarı, yöneticisi adeta bir kısır döngüye düşmüştür. Ekonomik, siyasi, kültürel gerileme hem fertlerde ve hem de toplumda bir bezginlik hali meydana getirmiştir. Bezginlik, bizden adam olmaz, bu şehirde yaşanmaz; aman bir yolunu bulsam da göçüp gitsem havası yayıldıkça yayılmıştır. Çare aramak durumundaki aydın kesim de bu haleti ruhiye içine sürüklenmiştir. Şehir ağır hastadır artık. Hastalığın adı “küçük şehir psikolojidir. “
—Adeta yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan durumu… Peki, şehir neden bu duruma gelir, kötü yönetilmekten mi, ilgisizlikten mi, sahipsizlikten mi? Küçük şehir psikolojisi illetine Erzurum’da yakalanmış mıdır, özelde bunu da konuşsak.
—Buna bir tek cevap verilemez. İç içe, yumak yumağa sorunlar zinciriyle karşı karşıyayız. Sözün ucu elbette buraya gelecekti. Zaten Erzurum’u konuşmak için bir söz peşrevi yapmıyor muyduk? Evet, Erzurum’da bu illetin pençesinde yıllardır. Ama hikâye uzun zamanın hikâyesi, bu günün değil.
Bir şehrin halkını top yekûn “küçük şehir psikolojisine” düşüren nedenlerden birisi hiç şüphesiz yönetimle ilgilidir. Bir şehrin meseleleri ne kadar büyükse; yöneticileri de yetenek, çap ve geniş görüşlülük bakımından o ölçüde büyük olmalıdır. Sorunlar büyük, yönetici kadro çap ve geniş görüşlülük olarak küçükse sonuç çözümsüzlüktür.
Yönetimle ilgili sorunlar zaten varılan ekonomik sorunları tetikler, işsizlik artar, şehir mesleksizler diyarı haline gelir, sermaye göçü başlar. Sermaye göçünün bir sonraki evresi hızlı nüfus göçüdür. Sermaye göçü öyle bir beladır ki, yatırımlar durur, şehir dışı sermaye şehre iltifat etmez, ekonomik politikalar nedeniyle kamusal yatırımlar da mümkün olmaz. Al sana geri kalmışlık tablosuna taze renkler ve yeni desenler.
—Nüfus göçü ne bela şeydir, bilirim… Ekonomik gerileme yetmiyormuş gibi bir de demografik yapı bozuklukları, kontrolsüz sosyolojik bir dönüşüm ve şehrin kültürel kimlik bunalımı.
Hem de ne bunalım. Büyükşehirlere nitelikli insan göçü her yıl artıyor, onların yerine daha küçük merkezlerden şehrin kültür ve irfan dokusuna çok yabancı insanlar geliyor. Erzurum asırlardır Türk İslam kültürünü kendince harmanlamış ve “nevi şahsına münhasır bir kültür “ üretmiş şehir. Kültürü patentlidir Erzurum’un. Bu patentin yazılı bir senedi yoktur. Dadaşın günlük hayatına hâkim, davranışlarına yansıyan bir yaşam biçimi. Bir yaşayış hali… Bir özge tavır… İşte bu tavır, bu eda kaybolup gidiyor. Nitelikli göçün boşalttığı coğrafi ve kültürel alanı, niteliksiz bir nüfus yapısı dolduruveriyor. Şehrin hâkim kültürü yeterince canlı olsa ve kültürel değerlerin kuşaklar arası geçişenliğinde tıkanmalar olmasa, gelen unsurlar belki kadim kültürü özümseyecekler. Ama tam tersi tecelli ediyor…
Yani, kuşaklar arası kültürel aktarımda bir sorun mu var?
Hem de nasıl “Erzurum’un küçük şehir psikolojisi “ illetine müptela oluşunun bence baş nedenlerinden biri de bu. Evet, maddi sıkıntılar, yılların birikimi olan yoksullaşma, işsizlik sorunu. Bunlar büyük ve önemli nedenler. Ancak ruh kökümüzde meydana gelen arızalar daha yakıcı, daha tahripkâr. Düşünün bir kere, bu gün Erzurum kültürü dediğiniz şey nedir. Sözgelimi, Arap atlarının etlenmesinden, koyun kuzudan, samanlıktan, handan, nalbanttan bahseden güzel türkülerimiz var. Çok seviyoruz onları. Ama içinde bu çağın, bu kültür ortamının renklerini taşıyan, o kavramları havi edebi kaç eser sayabiliriz. Bakın halk kültürü bir yerlerde kalmış. Yakın geçmişi, bu günü aksettiren, anlatan çağdaş eserler nerede? Varsa ben mi bilmiyorum? Ben şahsen hançer barına da bayılırım. Nemi dediniz mi heyecanlanırım, Sümmani’den, Efeden derin tasavvufi zevkler tadarım, İbrahim Hakkıyla tefekkür vadilerinde dolaşırım. Son devir aydınlarımızdan da istifade etmişimdir. Ama içimde bir ukdedir, son elli yılda bilimsel ve kültürel üretimde sınıfta kalmış gibiyiz. Edebiyatta da biraz öyle. Şehrin entelektüel birikimi yeterli mi, tartışılır. Arızayı gördün mü şimdi. Hem eski kültürel birikimimizi yeni nesillere aktarmakta ciddi zorluklarla karşı karşıyayız, hem de yeni kültürel ve edebi mahsullerden bir hayli ırağız. Kültürel üretimimiz ciddi bir şekilde kesintiye uğramıştır.
—Bakıyorum sen de karamsar bir tablo çiziyorsun, eleştirdiğin küçük şehir psikolojisi sana da hâkim gibi. Devamı yarın
Hayır, benim yapmaya çalıştığım sadece bir durum tespiti. Arızayı bulmaya uğraşıyorum. Ve sesli düşünüyorum. Koro halinde ağlaşmalar tavrıma uygun değil. Ben asla bir hayalperest değilim, ama ümit varım… Koro halinde ağlaşarak, ağlanacak hallerden kurtulmak mümkün olsaydı, şimdiye kadar Erzurum’un başı çoktan arşı alaya değmişti. Ben, “ hemşerilik enerjisi” Nil doğru zaman ve doğru yerde harekete geçirilerek birçok sorunun üstesinden gelineceğine inanıyorum. Bu da ciddi, harbi ve hasbi kadroların kollarını sıvamasına bağlı. Nefsaniyetlerini yenmiş, kıskançlık illetinden beri, diğerkâm Erzurum evlatları o kadar çok ki, yürekten bir besmele çekseler, sorunlar palandöken dağları kadar yüce olsa vallahi yine de dayanmaz… Bu bir kadro hareketi dediğim gibi… Bir genel seferberlik… Erzurum, öz evlatlarının entelektüel birikiminden yararlanma kapılarını sonuna kadar açmalı… Erzurum’un ekonomik sorunları evvel ahir halledilecektir evvel Allah… Ama geriye dönüp baktığımızda Erzurum’un yerinde yeller esmemeli… Onun kültürel dokusunu, irfan hamurunu hormonlu karışımlarla kirletmeyelim yeter ki… Yerine konulamayacak değerleri, yerinden oynatmayalım yani…
Erzurum’un öz evlatlarının entelektüel birikiminden bahsettiniz…
Evet, özellikle bahsettim. Belki sınırlı ama var böyle bir birikim. Biraz önce sözünü ettiğim kültürel ve entelektüel üretim bahsinden ayrı tutalım bu konuyu. O noktadaki yetersizliği vurguladım. Ama mevcut kültürel düzeyin elverdiği ölçüde kendini yetiştirmiş, özel çabalar göstererek kadim kültürüyle iç dünyasını tezyin etmiş, çağdaş bilimi yutmuş, dünyayı tanımış, dil bilen çok sayıda Erzurum evladı var, biliyorum. İşte bize aydınlık gelecekler müjdeleyen babayiğitler bunlardır. Şehirlerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerinde insan kaynakları temel unsurdur. Değişen dünya şartları içinde insan kaynakları bugüne kadar olduğundan daha stratejik bir rol oynuyor. Yetenek savaşlarının yaşandığı dünyamızda, insan sermayesi bir şehrin sahip olduğu en önemli değer haline geldi. Her türlü gelişime ve kalkınma projesini işte bu değer üzerine bina etmek zorundayız… Yetişmiş kadrolarımızın en iyilerini, en önemli noktalara getirmek işin besmelesidir.
Çekti mi Erzurum besmeleyi.
Euzuyü çekti. Sıra besmelede inşallah… Ben bu konuda da müjde emareleri görüyorum. Pırıl pırıl hemşeriler bürokraside, siyasette, ticarette görev alıyorlar. Birçok hemşerimizin parlak başarı öyküleriyle göğsümüz kabarıyor. Geçenlerde Erzurum sivil toplum örgütlerinin başkanlarıyla YÖK başkanını ziyarete gitmiştik. Şöyle bir baktım başkanlarıma. Vizyon, sektörsel sorunlarına hâkimiyet, meramını ifade edebilme bakımından o kadar ileri bir noktada idiler ki, vallahi gururlandım. Muammer CİNDİLLİ Bey üç beş dakikalık bir sunuş konuşması yaptı, YOK başkanının ne kadar etkilendiğine heyetteki arkadaşlarla birlikte tanık olduk. Diğer bütün arkadaşlar da öyle, o kadar temsile layık ve kendi konularına hâkim. Geçen gün Erzurum evinde arkadaşlara anlattım, hangi Erzurumlu Büyükşehirlerde bir işin kulpunu tutsa, kısa sürede bir numara oluveriyor. Erzurum’dan genç arkadaşlar geldiler basın sektörüne, Eyüp han AA ‘nen Parlamento muhabiri, Ömer AA Ankara bölgeye bakıyor, sevgili Yusuf İHA ‘nen yükünü sırtlamış götürüyor. Sevgili dostum Mehmet Çatakçı Olay medya grubunun Ankara temsilcisi oldu, Fikret DADAŞ bey yıllarca mecliste ne güzel başarılara imza attı. Ve Bürokraside, siyasette daha nice cevherler. Siyasi kadrolarımızı, Milletvekillerimizi, Belediye Başkanlarımızı da de bu kadirşinaslık tablosunun dışında tutmayalım. Performansları konusunda bir değerlendirme yapmanın yeri değil burası, ama bir hakkı teslim etmek adına söyleyelim ki, şahsiyet ve kariyer bakımından onlar da 550 arasında ilk elliye girecek vasıftadır. Esasen şehrin sorunlarını şahıslar ve makamların üzerinde tutarak tartışmak daha doğru bir yöntem. Sorun şahısları aşan bir derinlikte çünkü.
Epey gevezelik ettik, senin âdetindir yayınlarsın bunu şimdi, sakın öyle bir şey yapıp okuyucunun vaktini çalma, kalem gevezelikleriyle milletin kafasını şişirme… Aramızdaki bir konuşma olarak kalsın hatırımızda, hatta Erzurum’a gelişinde bizim ahbaba u yaran taifesini toplayalım da geçen yıl olduğu gibi şöyle bir doyasıya hasret giderelim, havadan sudan konuşalım.
Vahdet Nafiz AKSU
|