Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
EFSANE KADININ EFSANE ROMANI

Gazeteci-Yazar,Atatürk Üniversitesi Iletisim Fak.Ögretim Görevlisi M.Talat UZUNYAYLALI’NIN, Nenehatun romanı üzerinde çalıştığını biliyor, kitabı okumak için sabırsızlanıyordum. Bizim tarihimizin ne romanı yazılabilmiştir, ne de hakkıyla filmi,dizisi çekilebilmiştir. Bu kadar zengin bir tarihi bu kadar edebi fukaralığa sanırım ancak biz mahkum edebilirmişiz ve etmişiz de. Türk tarihinin romanı yazılmamışta, Erzurum’un ki yazılmış mıdır? Kesinlikle hayır… Tarih ve kültür zengini Erzurum da maalesef tarihi edebiyat bakımından son derece fakirdir.

Erzurum, tarihiyle kopuk yaşıyor. Aydının ve halkın tarihle buluşması için tarihi olayların romanlaştırılması gerekiyor. Bu tabii ki o kadar kolay değil.Yetenekli edebiyatçıların meşakkatli çabaları olmadan tarihi edebi bir dille bu güne taşımanın imkanı var mı?

Tarihi bu güne taşımak diyoruz. Milli bilinci canlı tutmanın besmelesi budur işte. Bazı hatırat kitaplarını olduğu gibi okumanın, tarihi belgeleri olduğu gibi tetkik etmenin bunun için yeterli olacağını mı sanıyorsunuz? Tarihi metinlere edebi elbiseler giydirmeden göstereceğimiz hiçbir çaba, tarihle günümüz arasında köprüler kurma amacına ulaştıramayacaktır bizi

Tarihi olayların kahramanı sadece tarihi şahsiyetler değildir. Sıradan insanların hayatları meydana getirir tarihi. Dolayısıyla  bir tarihi roman çalışması, sadece önemli tarihi şahsiyetlerin etrafında şekillenmemeli, sıradan hayatların öyküleri de okuyucuyla buluşabilmelidir. Bu da derin bir kültürü, titiz tetkikatı, ustaca ifadeyi gerektirir. Özellikle tarihi roman yazarının çok yönlü bir kültür adamı olma mecburiyeti vardır. Bu nedenle, Nene Hatun’u Talat beyin yazdığını öğrendiğimde büyük mutluluk duydum.Daha işin başında ortaya iyi bir eser çıkacağından emin oldum. Çünkü Talat UZUNYAYLALI hem sanatkar kişiliği, hem birikim, hem roman tekniği bakımından kendini ispatlamış bir edebiyat adamıydı.

“EFSANE KADIN NENE HATUN” romanını okuyunca Talat beyin bu işin üstesinden geleceğine ilişkin kanaatimde yanılmadığımı gördüm.Bir romanı kaliteli kılan en önemli unsurun hikayeyi iyi kurgulamak, planlanan öyküyü iyi anlatabilmekteki başarı olduğunu söyleyebiliriz. Romanda hikaye çok iyi kurgulanmış. Nene hatun az çok bilinen bir tarihi şahsiyet.Ancak hayatı hakkında ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. Az çok bilinen tarihi olayları ,gerçek ya da efsaneleştirilmiş tarihi şahsiyetleri kullanarak bir devri romanlaştırmaya çalışmak ne kadar çetin bir iştir, tahmin edebiliyorum. Yazar işte bu çetin işin altından kalkmayı başarmış.

Talat bey, az çok bilinen öyküyü az bilinen kahramanlar etrafında anlatmaya çalışmadan önce belli ki iyi bir arşiv çalışması yapmış.Tarihi vukufiyeti her satırda kendini gösteriyor, ama yazar asla bir tarih dersi verme çabası içinde değil.Trajedik tarihi olaylar kendi gerçekliği ve sadeliği içinde anlatılırken, tarihsel olayların çekiciliğini hissediyoruz. Bir macera filmi izler gibi meraklanıyoruz.Ama bir kuru tarih anlatımı ile bunalmıyoruz.Çünkü imdadımıza edebi bir anlatım çeşnisi yetişiyor. Roman ne tarihi sorgulama gibi bir misyona talip, ne kuru bir macera anlatmayı amaçlıyor.Roman, bir olayın ya da savaşın değil, bir devrin romanı. Evet bir devrin romanı.

Puşkin’inin anılarını okurken, zihnime 17 yaşında şehit olan babayiğit bir Erzurum delikanlısının fotoğrafı kazınıvermişti. Efsane Kadın’ı okuyup bitirdiğimde gözlerimi yumup kahramanlarla buluşmak istedim. Hasankale yolundan kağnılar geçiyor. “Şose yolu doldurmuş yüzden fazla eşek ve katır, semerlerinin her iki yanına asılı sandıklarda top mermisi taşıyorlardı. “Gözümde aynen canlanıyor. Ve yaralılar. Tarlada doğum yapan gelin, kuşburnu gölgesine defnedilen şehit. Erzurum’a yaralı taşıyan kafilelere “tarla sofrasında” ikram edilen keteler.” Un taşıyan ordu nakliye kervanları.”

Ve bütünüyle cephe gerisi. Bir devrin köy ve şehir yaşantısından kesitler. Yaralı dolu hastaneler, hanlar, ticaret erbabı. İpekçi dükkanında İranlı bir tacir. Uluslar arası ticaretin savaş nedeniyle zorlaşan şartları. Asker kaçakları.“ Erzurumlu değerlerini” vurgulamaya çalışan, o değerleri ön plana çıkarmaya özen gösteren, çok fazla telkin edici olmayan ama öğretici de olan bir anlatım şekli. Çok başarılı diyaloglar. Şimdi bu satırları yazarken birden aklıma geldi, roman kahramanlarından birisi savaşı anlatmaya çalışırken şöyle diyor “E, savaş bu,her evde kıyamet”. Evet o devri bundan daha güzel kim ve nasıl anlatabilir: Her evde kıyamet. İşte eser, bence “ her evdeki kıyametin” romanı. Romanda bir devrin bütün toplumsal dokusunu bulabiliyoruz. Hastabakıcılar, doktorlar, ecnebi doktorlar, Paşalar, Erler. Kadı, Müftü Efendi, Tüccar, esnaf ve halk. Bir koca şehrin, sıkıntılı bir dönemi bir film şeridi halinde canlanıyor zihnimde, kahramanlar nizami bir resmi geçit halindeler hayalimde. İşte bir roman bunu başarabiliyorsa, romandır.

Kısacası, romanın olay örgüsünü başarılı buldum. Kahramanlarıyla tanıdık, hatta dost oldum.Kendime çok yakın buldum, arkadaşım, dostum,kardeşim belledim. Karakterlerle okuyucunun yabancılaşmaması da romanda iyi bir şey. Talat bey giderek Üslûbunu geliştiriyor. Kapağını yırtıp verselerdi romanı bana, “bu bir Talat bey romanı” diyebilirdim, diğer romanlarını da okumuş birisi olarak. Edebî ve estetik  açılardan da tartıyorum romanı, fevkalade yeterli buluyorum. Romanı bitireli birkaç gün oldu,zihnimde "Erzurum’un 93 evlatları “ hala dolaşmaya devam ediyor. Erzurum’un bu gününde yaşayan bir yazarın, Erzurum’un dününe yaptığı bu başarılı sehayati alkışlıyorum. Bizi de onula dolaştık şehir hafızamızın labirentlerini, tarihsel dekorlar içinde NENEMİZLE , dedelerimizle ahbaplık ettik. Savaştık. Birlikte geri çekildik, beraber taarruz ettik. Şehrimizin Tarihi/toplumsal gerçekleri ile belki de ilk kez ciddi bir şekilde yüz yüze geldik.

Bu günkü Erzurum’la yüz yüzeyiz. Dalgın, karışık ve tarihi bakımdan pek sığ olan hafızamızı mazideki fotoğraflarımızla donatıp bizi dünkü Erzurum’la tanıştıran TALAT beye ben şahsen müteşekkirim. Dünyanın neresinde olursa olsun her Erzurum ve Türk evladının da değerli yazarımıza şükran borcu var. Roman kahramanlarımızdan birisi ne diyordu: “ marifet iltifatı sever! ”
Romanı okuduğumda bir şeyi daha hayal ettim. Romanın filmleştirilmesi düşünülüyor ya, Nenehatun rolünü mutlaka Fatma GİRİK oynamalı. Büyükşehir Belediyemiz öncü olsa sanıyorum sponsor bulmak güç olmaz. Bu romanı dizi yada sinema filmi olarak seyretmeyi hayal ediyorum. Bu hayal çok cazip geliyor bana.

Vahdet Nafiz AKSU