KENTSEL KALKINMA “HÖKÜMAT” İŞİDİR!
Sohbet ederken ve yazarken bir konu üzerinde ısrarla durmak “fikri takip” açısından yararlı sayılabilir. Ancak böyle bir durum konuşmacıyı veya yazarı “kendini tekrar” sorunuyla da karşı karşıya getirebilir. Bu hafta da “Erzurum’un Kalkınma Meselelerine“ el atmamızı umarım ikinci kategoride değerlendirmezsiniz.
Yüksek Planlama Kurulu’nun 22 Aralık 2003 tarih ve 2003/61 sayılı kararıyla kabul edilen “ÖN ULUSAL KALKINMA PLANININ” yürürlük süresi bu yıl sona eriyor. Ulusal ölçekte olduğu kadar, bölgesel kalkınma hedeflerini de içerdiği için Erzurum’un kalkınma ve gelişme davasıyla doğrudan ilgili olan bu planın muhtevasını incelediğimizde, öngörülen hedeflerin tutturulduğunu ne yazık ki ifade edemiyoruz.
Bunun elbette çok çeşitli nedenleri var. Ama daha önceki yazılarımızda da önemle vurguladığımız gibi, önde gelen sebeplerden birisi belli bir kalkınma önceliğine kanalize olamayışımız, diğeri de, öngörülen projelere yeterli kaynağın sağlanamayışıdır. Dolayısıyla, bundan böyle de önümüze dikilecek en ciddi kalkınma engeli olarak “temel kalkınma stratejilerindeki isabetsizlik” ve “yeterli kamu kaynağının” aktarılmamasını gösterebiliriz.
Yazının ileriki bölümlerinde Erzurum’la diğer illerin ekonomik, sosyal ve toplumsal verilere dayalı mukayesesini yapmaktaki maksadımız “belli dönemleri” ya da “belli kişi, grup ya da siyasileri” yargılamak değil. Böyle bir yöntemi, ulaşmak istediğimiz hedefle örtüşür bulmuyoruz. Bağcıyı dövmek yerine, üzüm yemeği tercih ediyoruz ve Erzurum’un kalkınma davasını her türlü günlük politik mülahazanın üstünde tutuyoruz.
Zaten Erzurum’un ekonomik geçmişini incelediğimizde, kişi başına kamu yatırımı, kişi başına kullanılan teşvik, kişi başına kullanılan kredi, alt yapı yatırımlarına ayrılan ödenekler itibarıyla aşağı yukarı aynı tablonun tekrarlanıp durduğunu görüyoruz. Bu süreç içinde yerel siyasilerin yoğun çabalarına rağmen, tıpkı bu gün olduğu gibi merkezi hükümetlerin yerel kalkınma projelerine gerekli ilgiyi göstermeyişi ve yeterli kamu kaynağını aktarmayışı nedeniyle “ Erzurum’un kalkınma davası “ hedefine bir türlü ulaşamamıştır.
YEREL KALKINMA YEREL ÇABAYLA BAŞARILAMAZ:
Bölgeler arası kalkınmışlık farkı Türkiye’ye mahsus bir sorun değil. Henüz bu süreci yaşayan ülkeler de var, bu süreçten geçip meselelerini kökten çözenler de. Dolayısıyla “Bölgesel Kalkınmayı” sağlamak için elimizde iyi sonuç vermiş, başarıya ulaşmış reçeteler mevcut.
Dünyadaki uygulamalar şunu göstermiştir. Yerel kalkınma, genel seferberliği gerektiren bir iştir. Bu güne kadar, kamu desteği olmadan, kamusal planlamalar uygulanmadan geri kalmış bir ilin kalkındığı vaki değildir.
Devletin ekonomik faaliyetlerden elini çekmesi, kamusal gücün geri kalmış yöreleri kaderine terk etmesi anlamına gelmiyor. Kaldı ki, Türkiye’de Devlet ekonomik bütün aktivitelerde hala tanzim edici, belirleyici, yönlendirici rolünü devam ettiriyor. Sadece kamu kaynaklarını değil, özel sektör sermayesini de yönlendiren gücün kamu bürokrasisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Demek ki, şu gerçeği hiç bir vakit gözden uzak tutmayacağız. Yerel Kalkınma,yerel inisiyatife bırakılmayacak kadar ciddi ve komplike bir iştir.Daha açık ve net bir ifadeyle: hükümetler çapında iştir.
“HÖKÜMETLİK” İŞ
Bu günlerde iktidar partisinin ilçe kongreleri yapılıyor. Sayın Milletvekilleri kongrelere iştirak amacıyla hafta sonu şehirlerine gidip, hafta başı meclis çalışmalarına iştirak için Ankara’ya dönüyorlar.
Eğer demokratik kural ve kaideler iyi işliyorsa, hükümetin yerel parti teşkilatlarından iyi beslenmesi temel prensiptir. Belde ve ilçe teşkilatları partilerin kılcal damarları gibidir. Belki onları büyük bir ağacı toprağın gıdası ile besleyip, suyuyla canlı tutan köklere benzetmek daha doğru olur.
Erzurum büyük sorunları olan, ama büyük sorunları kadar büyük umutları da olan bir şehir… Ve büyük sorunları çözecek kabiliyette yüksek amaçlar peşinde koşan büyük adamları olan bir kent. Bu şehirde yolunda gitmeyen bir şeyler var, elbet farkındayız bunun… Ama bu kentin muazzam bir atılım potansiyeli, bir kalkınma iradesi, bir hemşerilik enerjisi de var. Bu noktada daha az karamsar ve daha çok umutlu olma ihtiyacındayız.
Ben şahsen “ihtiyatkâr bir umutluluk halini“, atılım potansiyelini ve hemşerilik enerjisi sıfırlayacak bir toplumsal karamsarlığa tercih ediyorum.
Genel siyasetin, yerel teşkilatlarından beslenme ihtiyacından söz ediyordum. Evet, özellikle iktidar partisi yöneticileri teşkilatlarıyla sürekli diyalog içinde olmayı vazgeçilmez bir vazife saymalı. Teşkilatların da halkla bütünleşmesi lazım. Eğer bunları sağlayamazsak katıksız bir halk meclisi olması lazım gelen TBMM, halktan ve teşkilatlardan kopuk bir “danışma meclisi “ hüviyetine dönüşüverir.
Teşkilatından gıdalanmayan, hatta teşkilatına hesap vermeyen Milletvekilinin başarısı “ahbab bu yaranı” memnun etmekle sınırlı kalmaz mı?
Gelelim teşkilatların Milletvekillerine karşı mükellefiyetlerine. Onlarda hizmet için susamış halkın genel sorunlarını düzenli olarak üstlerine iletmeli, yöresel sıkıntıları çözecek projeler üretmeli, sivil kitle örgütlerini şehrin kalkınma davasına kanalize edebilmeliler. Yerel Parti teşkilatları ve bürokratik kademeler şehrin sorunları hakkında çözümler üretmek ve Milletvekillerini bu hususta beslemek konusunda yeterli miler? Peki, Milletvekilleri, hem siyasi, hem de toplumsal konularda yerel teşkilatlara itibar konusunda yeterli özeni gösteriyorlar mı? Doğrusu bir kanaatim yok bu konuda.
Söz AKP kongrelerinden açılmıştı, buraya kadar geldi dayandı.
İnşallah, sağlıklı ve canlı bir siyaset açısından çok önemsediğim bu ortamlarda Erzurum'un sorunları konuşuluyordur, halkın ıstırapları dile getiriliyordur.
Buralarda şekillenecek toplumsal taleplerin parti üst yönetimine taşınmasını umuyoruz.
Çünkü, Erzurum’un kalkınma davası eğer hükümete taşınabilirse ve hükümetçe sahiplenilirse başarıya ulaşabilecek çetin bir davadır. Şehir sorunlarının yerel siyasi kurullarda yeterince ve dirayetle tartışıldıktan sonra "hükümete” taşınmasını talep ediyoruz.
Şehrin sorunlarını sayıp dökerken, sıkıntılardan dem vururken; sık sık ifade edildiği gibi sivil toplum örgütlerinin, yatırımcıların, ahalinin çözebileceği sorunlardan bahsetmiyoruz. Erzurum'un kalkınma davası, her şeyden önce siyasidir.
Vahdet Nafiz AKSU
|