ERZURUM'DA KURBAN COŞKUSU
Erzurum dışında yaşayan hemşehrilerimiz Ramazan ve oruç söz konusu olduğunda: ”Birader ramazanın tadı Erzurumcumda çıkar. Halin vaktin yerinde olacak, zamanın da müsait; gidip ramazanı Erzurum’da eda edeceksin“ diye iç geçirirler.
Yerden göğe kadar haklıdırlar.
Erzurum Ramazanlarının ruhlara verdiği tarifsiz derinlik ve kolektif manevi esintileri başka hangi diyarda bulmak mümkündür?
Ben aynı hissiyatı Kurban Bayramı için de taşıyorum. Arife günü kurban satım alanlarını şöyle bir dolaştım.
İç açıcı mahşeri bir kalabalık.
Birçok hemşeri kesesine uygun bir kurban temin edebilmek umuduyla koşup gelmiş kurban pazarına... Erzurumlu, kurbanlıklara merhamet ve üzüntüyle bakmıyor. Şefkatle karışık bir imrenme hissiyle seyrediyor onları. Gıptayla okşuyor sırtlarını.
Erzurumlu için kurban, cenneti alanın öncü bir konuğu. Sırat köprüsündeki güvenli binek. O kadar hayvan arasından seçilmiş, şanlı bir canlı.
Erzurumlu kurbana hürmetle muamele ediyor. Başını okşarken, evinin önünde yemlerken. Aziz bir misafiri ağırlar gibi davranıyor. Komşusunu, arkadaşını, dostunu incitiyor yeri geldiğinde, kurbanı asla!
Bütün bunlar benim muhayyİlEmde resmigeçit yapan fanteziler mi? Hayır. Erzurum’da kurban gerçeği tamamıyla farklı. Erzurumlu kurbanı cennete gönderirken ona, şehadet yoluna gönderdiği bir oğul muamelesi yapıyor. Oğlunu cepheye uğurlarken de seçilmiş kınalı bir koç muamelesi.
Asırların muhkem imanıyla yoğrulmuş bu anlayışın kıyamete kadar sürüp gitmesini diliyorum.
KURBAN ETLERİNİN DAĞITILMASI VE DİĞER HAYIR HİZMETLERİNDE
YENİ BİR ANLAYIŞ.
Evet, Bayramın manevi coşkusu doruklarda hala. Ama kurban etlerinin dağıtılması ve diğer hayır, hasenat işlerinde yeni bir anlayışa ihtiyaç var.
İslam’ın yardımlaşma ruhuna uygun yeni bir yapılanma gerekiyor.
Gittikçe büyüyen şehirde birçok aç yatan komşu ve tok yatıp horul horul uyuyan insanlar mevcut.
Artık şehirli bir birini tanımıyor çünkü. Bütün sakinlerinin ahbap, dost hatta akraba kadar yakın olduğu sokak olgusu tarihe karıştı. Apartman kültürü o eski muhabbet ve sahiplenme ruhunu sekteye uğrattı.
Bu, önüne geçilemeyecek bir gelişme.
Kapıları bir birine açılan, her kesin bir birini bilip tanıdığı sokak ve mahalle karındaşlığını apartman hayatına taşımanın imkânı yok.
Yapılması gereken şu: çağdaş organizasyonlarla, varoşlara ve apartman dairelerine sinmiş yalnızlıkları paylaşmak; sivil organizasyonlarla; derinleşen sosyal yarala merhem çalmak...
Bir kaç Kurban bayramıdır bu eksikliği çok derinden hissettim Erzurum’da...
Kurban sevgisi ve yardımlaşma ruhunun hiç eksilmediği şehirde “gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmakta“ ciddi eksiklikler var... Birçok kişi bir birine soruyor “kurban etini kime versek?“ Bazıları kurban etlerini poşetleyip kenar mahallelere dağıtıyor, bazıları “önemli olan kan akıtmak“ deyip dağıtımı savsaklıyor, az bir zümrede kurban kavurması yapıyor...
Belediyelerin yiyecek, ekmek, kömür yardımı takdiri hak edecek ölçülerde... Vilayet, yardımlaşma fonuyla birçok yarayı sarma çabasında... Bazı sivil kuruluşlar parca parça, dağınık yardım hizmetleri veriyorlar...
Aslında Erzurum ölçeğinde bu yardımların yekûnu önemli meblağlar tutuyor... Ama çok başlılıktan ötürü istenen sonuç alınamıyor... Bu sorunu gidermek için de bir çaba sarf edilmiyor...
BÜTÜN ŞEHRİ MERHAMET ŞEMSİYESİ ALTINDA TOPLAYABİLECEK
ÇAPTA BİR ORGANİZASYONA İHTİYAÇ VAR...
Kamu ve özel kaynakların isabetli dağıtımını sağlayacak... Yardımlaşmaya sivil katkıyı azami seviyeye çıkaracak... Erzurum dışındaki hemşerilerin yardım kaynaklarını şehre kanalize edecek ciddi bir sivil organizasyon gerçekleştirilebilir mi?
Böyle bir hayırlı teşebbüsü omuzlayacak bir “gönüllüler ordusu“ tesis edilebilir mi?
Üniversite öğrencileri, siyasi partilerin gençlik ve kadın teşkilatları bu tür çabalara omuz verebilir mi?
Şehrin bir ihtiyaç haritası çıkarılıp, bu haritaya göre bütün bir yıl ihtiyaç sahiplerine Hızır gibi yetişilemez mi? Üçyüz altmış beş gün teyakkuz halinde bulunacak bir yardım ve şefkat ağı kurulamaz mı?
Gıda, yakacak yardımları muhatabı incitmeden yerine ulaştırılamaz mı? Sonra bu organizasyon giderek fakirlikle mücadele şekline dönüştürülemez mi? Yani durumu çalışma ve üretime müsait ailelere “balık tutma“ öğretilemez mi?
Valilik ve Büyükşehir Belediyemizin saygın sivil kuruluşlarına yol göstererek sosyal yardımlaşmayı gönüllüler esasına dayalı bir organizasyona dönüştürmesini öneriyoruz.
Böyle bir organizasyona gerçekten büyük ihtiyaç var.
Vahdet Nafiz AKSU
|