ERZURUM YARA ALDI
Erzurum, toplumsal yapı itibarıyla " millet kültürünün", " milli kültür denen duygu ve irade birliğinin " merkezi olagelmiştir. Dolayısıyla bu topraklardan yükselen her seste bir milli iman azameti kendini hissettirir. Bu güne kadar Erzurum’da cereyan eden toplumsal tepki ve eylemler, dini ve milli hassasiyetlerin rencide edildiği zamanlara tesadüf etmiştir.
Türkiye kamuoyunun algıladığı bir Erzurum imajı mevcut. Yurdun en ücra köşesinde bile bu şehrin adı geçtiğinde milli ve manevi değerlerin teminatı bir şehir akla gelir. Milletin bilinçaltında “ Erzurum ayaktaysa, Türkiye yıkılmaz “kanaati yer etmiştir. Bu haklı bir şöhrettir. Efe hazretleri : “Erzurum, mülki İslam’ın kilidi“ hikmetli sözüyle bu gerçeği ne güzel dile getirmiştir. Gerçektende öyledir ve sadece İslam aleminin değil, Türklük dünyasının da kilidi, anahtarı, kalesi Erzurum’dur.
Çok şanlı bir geçmişin hazineler değerindeki bu mirasını korumak her Erzurumlunun başta gelen görevi olmalıdır. Bu görev sadece sade vatandaşların değil, Erzurum adını taşıyan kurumların da vazifesidir. Özellikle Üniversitemiz "şehir kimliğinin “ bütün öğelerini namusunu korur gibi korumakla mükelleftir. Son türban olayına bu açıdan bakarsak Üniversite, şehir kimliğini rencide edici bir tavır sergilemiştir. Erzurum halkının hissiyatıyla , Üniversite yönetiminin keyfi uygulamaları çelişmiş, çatışmış, kafa kafaya tokuşmuştur. Bundan üniversite de , şehir de,üniversite yönetimi de yara almıştır. Özellikle olayın şehir dışından algılanışı daha farklıdır. Sevindirici olan şu ki ; olayda halk, dini ve milli değerlerine aykırı bir tutum algılamış olmasına rağmen sükunetini bozmamıştır. Sivil toplum teşkilatları, kanaat önderleri, basın ve yayın organlarının eleştiri dozu yüksek ama kışkırtıcı olmayan tavırlarını takdirle karşılamak gerek.
Son elli yılda sanıyorum Erzurum bu kadar gündeme gelmemişti. Bu kadar manşete tırmanan, kuvvet komutanlarının açıklamalarına konu olan, başbakan, ana muhalefet lideri ve milletvekili beyanatlarına mevzu teşkil eden başka bir olay hatırlıyor musunuz ?
Her hangi bir şirket, şehir yada ülke bir etkinlik sayesinde basında haber olursa " trilyonlarca harcasaydı bu kadar reklam yapamazdı" denilir.
Türban olayı nedeniyle Erzurum işte bu duruma düştü. Ne var ki negatif bir reklam salvosuyla karşı karşıya kaldı. Erzurum düşmanları trilyonlar dökselerdi reklam şirketlerine, şehrin manevi atmosferi ve tarihi şöhretine böyle ağır bir darbe vuramazlardı…Yine kale içerden hasar gördü, imaj içerden çizik yedi.
Artık bir süre Erzurum denilince " şehit anasına zulmedilen, eşarplıların törene alınmadığı şehir " akıllara gelecektir.
Ne kadar hazin.
Milli ve manevi değerlerin kalesi olarak algılanan Erzurum’a bu tür bir hadise yakıştırılamıyor... Yüksek sesle dillendirilen bu dost sitemleri, şehir vicdanında tahrik edici yankılar ve etkiler meydana getiriyor. “ Erzurum’a yakışmadı “ deniliyor. Erzurumlu da “ bana yakışmadı “ diye başını sallıyor!
Bu nedenle YÖK ve Cumhurbaşkanlığı, Üniversite idaresinden başlayıp giderek Erzurum'a yönlenen eleştirilerin daha da yaygınlaşmaması için acil tedbirler geliştirmelidir. YÖK başkanı bir hafta aradan sonra nihayet bir açıklama yaptı ve “ Ailelere kıyafet zorunluluğu yok. “ dedi. Kara kuvvetleri komutanımız da aynı paralelde şeyler söylemişti. Bu da, rektör beyin iki cami arasında namazsız kaldığının, ne İsa’ya ne Musa’ya yarandığının, kantarın topuzunu kaçırdığının bir işareti.
Benzer en küçük bir olay bile bu şehirde feci toplumsal patlamalara neden olabilir... Bir başka kongre şehri, bir başka Cumhuriyetin direği şehir yeterli duyarlılık zamanında gösterilmediği için bu gün katliam şehri olarak anılıyor.
Erzurum'un böyle bir akıbeti yaşamaması için acilen ne yapılacaksa yapılmalıdır.
Artık sükunete ihtiyacımız var. Üniversitemizi de, idarecilerinin kabahatinden ötürü top yekun mahkum etmemeliyiz. Kurumsal olarak onun yıpratılmasına izin vermemeliyiz. Sanırız sayın rektör de aynı duyarlılığı sergilemekten ve gereğini yapmaktan kaçınmayacaktır.
Vahdet Nafiz AKSU
|