ŞEHRİN KÜLTÜREL GELİŞİM DAVASI
Erzurum’un çok zengin bir kültürel birikime sahip olduğunu hep söyler, geçmişteki kültürel zenginliğimizle övünürüz. Doğru bir tespit ve haklı bir övünçtür bu. Ancak bu haklı gururu bir yandan geçmişten tevarüs ettiğimiz kültürel yapıyı muhafaza ederek, diğer yandan da "kültürel üretime" önem vererek taçlandırmamız gerekmiyor mu?
Sürekli olarak mazideki önemli kültür ve sanat eserleriyle ve onları vücuda getiren şahsiyetlere iftihar edip, yeni eserler ortaya koyamazsak. Yerel, ulusal ve hatta evrensel çapta bilim, sanat ve kültür adamları yetiştiremezsek nerede kalır bu şehrin "kültür ve medeniyet merkezi olma" özelliği.
Üzerine basarak tekrar ifade edeceğim. Geleneksel kültür, sanat, edebiyat değerlerini yeni nesillere tahrif ve tahrip etmeden ulaştırmak görevlerimizden sadece birisi. Bir diğeri de kültürel üretim bakımından maziye yakışır bereketli ve verimli ortamı yaratabilmek. Her iki alanda da çok yetersiz kaldığımızı itiraf etmek zorundayız.
Şu günkü haliyle Erzurum, az okuyan ve az yazan bir şehir. Halbuki insan kaynakları bakımından çok iddialı bir noktaya gelmiş bulunuyoruz. Dünya çapında bilimadamlarımız, doktorlarımız, mühendislerimiz var. Önemli bir üniversite mezunu potansiyeline sahip olduk. Ama bütün bunlar kişi başına kitap okuma oranı bakımından çok kötü bir noktada olmamızı engellemiyor. Aydınımız yazmayı da sevmiyor. Ne yeterince anı, ne roman, ne de şiir kitabı yayınlanıyor. Bu açıdan Erzurum'un kültür hayatı çok verimsiz ve bereketsiz.
Düşünebiliyor musunuz? Şehir, kendi milli kahramanı hakkında yazılan ve yazarı da Erzurumlu olan “Efsane Kadın” romanını bile Edirne kadar okumamış. Üzücü ve düşündürücü değil mi?
Şehrin maddi kalkınması hakkında bol bol yazıp duruyoruz. Kültürel gelişim meselesine de ciddi olarak eğilmek gerekiyor. Elli bine yakın Üniversite öğrencisinin tahsil gördüğü bir şehirde en az iş yapan esnaf kitapçılarsa. Bu kültür ve İrfan şehrinde birkaç yılda ancak bir iki yerli eser telif ediliyorsa. Ve onlar da şehirde yeterli okuyucu bulamıyorsa... Bir arıza var ortada. Üzerinde durmalıyız.
Kültürel hayatın giderek canlılık kazanması, kültürel üretimin sayı ve muhteva itibarıyla kaliteli bir şekilde artırılması için ne yapılabilir, bu günden tezi yok incelenmeli ve çareler aranmalı diye düşünüyoruz. Bunun için sanatçılar, kurumlar, sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Bu konuda Üniversite ve vakıflarımız paneller, seminerler ve ilmi etkinlikler düzenlemekten geri durmamalılar.
Çok zengin, çok derin, çok bereketli kültürel geçmişimizi günlük hayata taşımak hepimizin görevi. Bu şehrin kültür hayatı devamlı doğan, gelişen, senteze giden, sürekli üreten bir kültür hayatı olmalıdır. Bu bakımdan yerel yöneticilerde ve sivil örgüt yöneticilerinde, üniversite hocalarında, öğretmenlerde çok geniş ve çok ufuklu bir bakış açısına ihtiyaç var. Yeni ve yoğun çabalara muhtacız. Erzurumlular olarak, şöhreti cihanı tutmuş değerli kültür insanlarımızın kadrini bilmek konusunda biraz cimri miyiz, yoksa aslında kadirşinasız da bunu ifadede ihmalkâr mıyız? Tam kestiremiyorum.
Bildiğim bir şey var ki, özellikle rahmet-i rahmana kavuşmuş bulunan fikir, kültür, sanat erbabımızı unutulmaya terk etmiş olmakta çok mahiriz. Aslında bir avuç toprak olmuş bulunan bu zatlara kıymet vermemek onlar için bir eksiklik değil. Bizim için ciddi bir kayıp. Hem de birkaç bakımdan. Bir kere o zatları fikirleri ve eserleriyle yaşatmamak onlardan istifade yollarını kapatıyor yeni nesillere. Öte yandan, tarihe mal olmuş değerlere yeterli kıymetin verilmeyişi, yeni değerlerin yetişmesinin önünü de kesiyor.
Bilmem ki, bir görevleri de şehirlerinin kültürel değerlerini yaşatmak, bilim ve kültür tarihine mal olmuş zatların hatıralarını toplum hafızasında canlı tutmak olan yerel yöneticilerimiz bu işlere neden gerekli ilgiyi göstermiyorlar?
Nefi’den, Sümmaniye; Emrah’tan Avlarlı Efeye, İbrahim Hakkı’dan Nurettin Topçuya uzanan bu marifet zincirinin hangi halkasını gündeme getirseniz yüzünüzü ak edecek neticeler alırsınız. Hem bir önemli görev yapmanın hazzını yaşarsınız, hem de güzel iş ve amellerle gündemde kalırsınız. Nereden baksanız kârlı bir iş. Bu yıl güzel bir parka “Emrah’ın” adını veren ve parkın açılışında güzel bir anma gecesi tertipleyen Palandöken Belediyesi örnek bir çaba sergiledi. Böyle güzel hizmetlere takdir ve teşekkürde cömert olmalıyız.
Erzurum’un kalkınma davasını bir bütün olarak ele almalıyız. Bir yandan ekonomik ve toplumsal gelişmenin yolları aranırken, diğer yandan şehrin kimlik ve kişilik erozyonuna uğramaması için çaba gösterilmeli. Şehrin sağlam bir kültür politikası olmalı. Yerel hizmet planlamasında kültür’ ün yeri başköşe değilse eğer, kimliksiz ve kişiliksiz bir şehrin sosyal ekonomik gelişmesinden söz edilemez zaten. Unutulmamalı.
Vahdet Nafiz AKSU
|