Uzun bir kış gecesinin kısa öyküsü
Küstah adımlarla yaklaşıyor zaman
Solgun renkleri gök kuşağımıza ekleyerek...
Peşinde beyaz bulutlara benzeyen izler...
Ki izler de renkler kadar kimsesizler
Derin iç çekişleriyle bir rüzgâr
Fanilik tohumları atıyor gördüğü her yarığa
Sonra sahipsiz bir neyden çıkan musiki
Velveleler salıyor ortalığa
Mevsimin adı mı var... Ne fark eder
Ha ilkbahar olmuş ha sonbahar
Kış geldi mi topraktan fışkıran yokluk
Uğultulu tipiler eşliğinde ta arşa çıkar
Amma velâkin tebessüm de eksik değil
Morarmış dudaklardan, isterik kahkahalar da
El ele vermiş neşeyle hüzün aynı izi sürer
Her bahar, her sonbahar, her kış patikalarda
Bin bir meleğin özenle ördüğü perçemini
Gece, işveyle döküyor nurlu çehresine
Tüm bilmeceler çözüme çok yakın
Yenik ordular gibi perişan denklemler…
Terk ediyor meydanı kuşkular akın akın
Anne gözü gibi şefkatle bakıyor
Gecenin gözleri titrek ışıklara
Karanlığın koynu gelin kucağı sanki
Emin ve güvenli bir sıcaklık içinde
Gece bitmesin istiyor kardan adam
Esir al güneşi diye yalvarıyor ufka
Çözülüyor güneşle ufkun ihtilafı
Güneş hülyalı bakışlarla yaklaşıyor
Cilvenin zirvesindeyken zaman...
Bir güçsüz feryat kaplıyor cihanı:
El aman!
Vahdet Nafiz AKSU
|