Vahdet Nafiz Aksu

ANA SAYFABUGÜNKÜ ERZURUMYEREL YAZILAR MAKALE / FIKRA / ÖYKÜ ERZURUM YAZILARI KİTABITÜM ŞİİRLERİM PDF

serbest  şiirlerimheceyle şiirlerim heceyle rübailer sesli şiirlerim resimli şiirlerimşiir sunuları

 

Vahdet Nafiz Aksu

E-KANAL CANLI YAYIN

TRT'DEKİ SÖYLEŞİLERİM

USTALARDAN SESLİ ŞİİRLER

ŞİİR VİDEOLARI -VNA

HER ŞEYİN BAŞLADIĞI ŞEHİR

ÖNERİLER/ETKİNLİKLER

STRATEJİK HEDEFLER

BELGELERLE ERMENİ ZULMÜ

NET KÜTÜPHANE

100 TEMEL ESER

TARİH/ KÜLTÜR SOHBETLERİ

OSMANLI TARİHİ

SARI GELİN KİMİN TÜRKÜSÜ

ERZURUM  FIKRALARI

ÖZGEÇMİŞİM

FOTOBEN

KİTAPLARIM



SÖZÜN SERHADDİ DUA




stratejik araştırma kurumları

araştırmacılar için kaynaklar

Türk dünyası araştırmaları

filozofların fikir dünyası

mevlana ney ve sema

Türk edebiyatı kolleksiyonu

edebiyat söyleşileri

düşünce dergi ve siteleri

e-kitap bankası

altı çizili satırlar

kuran ufku

öğrenciler için kaynaklar

ekovart tv-sanat haberleri

Türk islâm sanatları

kültür ve turizm bakanlığı

kent kent yeryüzü

yapı kredi kültür-sanat

gazetelerin birinci sayfaları

yerel medya

gazetelerin internet sayfaları

bebek ve anne com

gerekli tüm linkler



 
SIK DİNLEDİKLERİM

 




kelâm-ı kibar


 

 

  İletişim Formu


 

bu sayaçtan önceki ziyaretçi:
165900

 

 

Google Site

 

 

 
 
Gece Söyleşileri –İKİ-



********************************************
Daha akşam… Karanlığın egemenliği
Henüz başlıyor…

*******************************************


Bahçeye girer girmez yöneldiğin…
Dalları, mağrur bir oyunla kıpırdayan
Genç bir ağacın altında uykuya dalmışım
Galiba bu yüzden, evet bu yüzden
Ancak karışık rüyalarda görülen cinsten
Ağlayışlar içindeyim

Başımda tüneyen dalak balı bulutların
Koynundan süzülmekte yağmurlar

Yüzlerce dille konuşan sevdanın
Bir sözcüğünü bile anlamadan
Geçip giden şu rüzgâra bak hele
Bak hele ıslıklarıyla kendini kutsayışına
Bak hele karanlığa dert anlatışına
Ve telaşına…

Karakış…
Gözlerinden düşür beyazı artık
Gecelere meydan okuma, renginle
Bahara meylet biraz bahara
Barış kendinle

Ağır kadehlerle sarhoşluklara veda…
Veda gözlerinle sunduğun mezelere
Bir daha çalmasın kapımızı,
Meclisimize misafir olmasın bir daha
Gömleği yırtık sakiye veda

Öncü bir sözcük gelip geçsin sayfamızdan
Kitaplarımızla ocaklar tutuşturduğumuzda
Aklımıza mıhlanacak anlamlar var oldukça
Gece de var, sen de varsın
Sesimiz de, soluğumuzda…


**********************************
Akşam ile gecenin çağında…
*********************************

Bakışlarından umutlar devşirdiğim
Akşamların gamına kurban
Sen bile hüzün sen bile
Gelip geçerken buradan
Bir yarım selam ver,
Bir yarım selam
Hasret yorgunu gözlerinle

Dualarını neden rehin bıraktın neden
Kurumuş ve çatlak dudaklarında
Gelmeyecek otobüsler mi beklersin hala
Hayatın fani duraklarında

Sessiz bir türkü mırıldan bari
Ayrılık ve hüznün hatırı için
Gök kubbeden hayır bekleme bu akşam
Sorma hiç zöhreye bu karanlık niçin?

**************************
Yatsıdan biraz sonra…

**************************
Ne var elinde senin a canım elinde ne var?
Titreyen parmaklarınla okşayıp durduğun
Nurlarla zırhlanmış yürek kimin, kimin söyle…
Ufuklarla oynaşıp duran gözlerinde ne var?
Şu maviler kimin, şu rengârenk yeşil kimin, söyle…

Bir parça nur ver gözlerime, şu görmeyen gözleri bir gör
Tut götür ellerimden yahut bir asa ver kuşburnu ağacından
Bir gül bul şu diken ehline, şu güle bir bülbül tayin et
Al meyveleri al hele şu fersiz ağacın kucağından
Yüzleri topla dallardan, yüzsüzleri bir gör

Heyyy taptaze yüzünde yüzlerce kıvrım barındıran
Heyyy baygın bakışlarıyla serhoşları andıran
Dağıt bu meclisi, kov sakiyi de, serhoşu da, meyhoru da
Yık gitsin duvarları, sök pencereleri, kır camları
Hastayı da yok say, ilacı da, doktoru da

Gel, sadece sen gel, öykülerini de koy kapıda
Diline prangalar vur, sök ses tellerini yerinden
Gözlerimle bak hatta kutsadığın dünyaya
Vazgeç gözlerinden

Yahut git bu kapılardan a canım, bu bahçeyi yok bil
Sök bütün ağaçları kökünden, tüm dalları kır hatta
Yık gitsin asfaltları, patikalara setler kur
Kır uçakların kanatlarını, patlat tüm tekerleri
Yıka yüzünü de gel sofraya a canım, gel otur!

Ne var elinde senin a canım elinde ne var
Titreyen parmaklarınla okşayıp durduğun
Nurlarla zırhlanmış yürek kimin, kimin söyle…
Ufuklarla oynaşıp duran gözlerinde ne var
Şu maviler kimin, şu rengârenk yeşil kimin, söyle…

***************************************************
Gecenin kıdemli konuğu, geceye söylüyor…
***************************************************

1

Süzgün bakışlarınla ağlar ördüğün gece,
Kanat çırptığım bütün kayalıklara...
Uğur böceği olmuştu gönlüm
Çırpınarak ölmek pahasına

Kanatlarımda nedensiz bir arıza
Ve tanımsız bir eksiklik duyularımda
Uykularımda yaklaştıkça büyüyen gözler
Yusuflar yutan kuyular misali…

Emsali olmayan bir sessizlik
Ve uğultulara nota yazan bestekârlar
Kıyamet şarkısı çalmakta neyler
Sesini taklit ederek

Giderek yaklaşmakta seher
Tan vaktine mühür vurman gerek
Badeye banmış dudaklarınla
Kucakla bu sarhoşu kucakla
Fethetmek istiyorsan yolları

Gözlerimi karanlıklara alıştırdığın gece
Her yeminine inandım ey sevgili
Lal olmadan sadece biraz önce
Bir tek hece kaldı ezberimde…

2

Uykuya tebdil hava verdiğim bir geceydi
Sıcak bir nefes çekmişti canım yine
Gözlerini dikmiş öyle bakıyordun
Ama perdeleri indirmişti felek
Nedense gözlerine

Zaman suyolu etmiş mekânımızı
Konukluğu pek zor, ağırlanması pek çetin
Her öğünde bir parça ömürdür ikramımız
Her parçada bir taze can

Zamanı dudaklarından öptüğüm bir gece
Çözüldü bilmece sandım ey sevgili
Yırtıp attım beynimin prangalarını
Yıktım bir darbede gönlümün surlarını

Ayak seslerine değiştim bütün gündüzleri
Krallığım baki o yüzden karanlık diyarında
Ellerine kelepçeler vurmuşum bir fermanla
Ve ellerim zincir seherin ayaklarında

****************************************************
Geceye hitaben okunan imzasız bir mektup…
****************************************************

Nazdan surlar döşemeseydin eğer
Yüreğinin etrafına her gece
Bilmecelerle etmezdim sabah
Sehere sırlar söylemezdim
Gizlice

Ne köşkler inşa ettim ne köşkler
Hüznün arka sokaklarında
Gelmeyi çok istedim çok
Şu sevda şenliğine
Kırmızı ışıklar yanıyordu
Aşk kavşaklarında

Ne ömürler tükettim ne ömürler
Gurbetin patika yollarında
Sılaya bir adım kala tükendi azık
Can verdi umudum can verdi
Kuşkunun şefkatsiz kollarında

Sessizlik bayramına denk geldi
Şarkılar haykırma isteğim
İzin verirse yine de sevgili
Kulağına bir şey söyleyeceğim…

Bir sadelik var canda
Karışık duygulara inat
Ellerim hüznün gırtlağında
Gönlümde milyonlarca kanat

Uçuş talimleri boşuna
Karanlıktan setler kurmuş felek
Vurmuşum kendimi yine
Sevda yokuşuna

Demem o ki
Geceler boyu
A sultanım
Uykusuzum
Huzursuzum

*************************************************
Şairin Gecenin onur konuğuna fısıldayışı…
*************************************************

Ellerinden tutmayı çok istedim
Tutuşmayı çok seven ellerinden
Takıldım dudaklarının tuzağına
Özür diliyorum gözlerinden

Biraz çakırkeyfim, hayır sarhoşum
Otağ kurmuşum üzüm bağlarına
Badeler içmişim sayısız bardak
Takılmışım saki ağlarına
Yollar eğri büğrü yürünemiyor
Yılan arzuyla süzüyor avını
Sürünemiyor

Ufkun hemen arkasında seher
Saçlarıyla örtmüş geceyi
Yıldızlara kıyamıyor belli
İndirmiyor peçeyi

***************************************************
Mehtapsız bir gece yarısı, zifiri karanlığın
Kesin egemenliği… Ev sahibinden meclise
Hitap…
***************************************************

Bu sefer hangi siyah
Dalımıza tüneyen
Zifiri karanlık gecede
Pervasızca gülümseyen

Dallarında ateşten meyveler
Dizilen bir ağacın
Upuzun gölgesinde
Huzurlu bir serinlik

Derinlik doz aşımı
İhtiyar denizimizde
Gövermeye yakın bir mavilik
Suya düşen yüzümüzde

Bu sefer hangi beyaz
Sayfamıza musallat
Bu devran hangi devran
Bu saat hangi saat?

**************************************
Şafağa doğru…
Uyku mahmurluğuyla, Şair dedi:
**************************************

Gece, hep kalmak hevesindedir...
Güneş hep doğmak ister
Her sabah tatlı bir sancıyla...
Ve geceyi hararetle kutsayan
Nice canda şafakla başlayan
Yoğun heyecanlar bile
Mani olamaz kutlu doğumlara
Ve önce güneş doğar
Sehere galip gelip
Hemen sonra da sen
Senden sonra hiç kimse
Doğmak istemezmiş
Şefkatle gülümsemesen

Her sabah doğuşuna kurban
Ve her gün bizimle büyüyüşüne
Gölgeleri önüne katıp
Nizami adımlarla
Sonsuzluğa yürüyüşüne...

*******************************
Gece uzamakta…
Şafak sökmemekte ısrarlı
*******************************

Bir zayıf aydınlık, bir titrek ışık
Şafak sökmemekte ısrarlı
Seherin nemli gözleri yenik uykuya
Karanlık çekilmemekte kararlı

Felek kirli gelinlikler giydirmiş
Geceden cesaret alıp namlı fahişelere
Bozmuş sözleşmesini gönlümüzle sevda
Kapamış cümle kapılarını yüreğimiz
Alış verişlere

Aşk nurlarına hasret
Binlerce canın a güzel
Sarması bundan etrafını
Çözerse yeşil gözlerin çözer
Güneşle ufkun ihtilafını…

*****************************************
İhtilaf çözülmüyor,
Gece uzadıkça uzuyor… Şair dedi:
*****************************************

Bedenleri terk edip göklere süzülen ruhların
Koynunda bulduğu huzuru kıskandım ey sevgili

Bu gece bütün sayıları saydım
Bütün harfleri dizdim ardı ardına
Bütün anlamlarla aynı yatağı paylaştım

Öksürsem galaksilerde yankılanacak kadar
Bir koyu sessizlikte buldum izini
Zifiri bir karanlığı bu kadar sevimli kılan
Gözlerini hapsetmendi yüreğimize
Gerisi külliyen yalan


Bu gece sayılarla da küsmüşüm
Harflerle surlar örmüşüm arama
Anlamlar hicret etmiş beynimden

Cümle karanlıklar gözlerime hücumdayken bile
Gözlerinden parlak nurlar kuşandım ey sevgili

****************************
Gecenin kapısında…

***************************

Konuksever akşamlar buldum ikindilerden kaçarak
Hayalime gölgeler vursun istemedim
Gamla kan kardeşi yaptım sevdamı
Besledim hüznümü buruk sevinçlerle
Kimseden bir lütuf beklemedim

Kardeş geceler buldum akşamlardan kaçarak
Her yıldızın boynuna bir hüküm astım
Ve saatler boyu ağlayarak
Senden ve benden uzaklaştım

Isısız şafaklar buldum gecelerden kaçarak
Zifiri karanlıklar yıldızımı boğsun istemedim
Ay ışığı vuslatımı kıskanmaya başladı
Hasetlikti feleğin son ettiği oyun
Üzülmedim

Dost seherler buldum şafaklardan kaçarak
Güneş ufkun koynunda huzursuz ve uykusuz…
Mutsuz gözlere doğmayı dilemekte
Uyanmış derin uykusundan bir kadın
Umut ve özlemle gülümsemekte…

****************************************************
Alacakaranlık, zamansızlığa benzeyen anlar…

****************************************************

Söyleyeceklerim her hangi bir zamana ait
Akşam diyemem, ikindi hiç diyemem
Belki gecenin yarısından biraz önce
Belki sabaha biraz daha yakın
İyisi mi vakti bana bırakın

Bir hıçkırık öncesi hazırlığı gibi
Bulutların havada oynaşması
Rüzgârda tarifsiz bir huzursuzluk
Ufukların canı fena sıkılmış yine
Dağların arkasında sınırsız bir boşluk

Yalnızlığın bayram anı
Evhamların coşku saati
Kuşkular, kaygılar el ele
Ruhlarda bir galeyan
Ve tükenmez bir velvele

Söyleyeceklerim her hangi bir zamana ait
Akşam diyemem, ikindi hiç diyemem
Belki sabaha biraz daha yakın
Seherin tam öncesi belki de...
Bir nazlı rüzgâr dağ eteklerinde
Çiçekleri öperek dolaşmada
Bulutlar yar koynundan küme küme
Gökyüzüne taşınmada…

Bak yine yenildin karanlık
Bak yine yakınlarda bir yerde
Şefkatli ve tanıdık ışıklar yanmada…
Tam da nehri geçtim derken
Tökezleyip suya düşen
Bir cana
Minnacık bir el
Uzanmada…

****************************************
Yıldızların mecliste görünmesi,
Yıldızlara tutunmamız gözlerinle...
****************************************

Ne tepeler tırmandık, ne tepeler seninle
Gecelere ıslıklarımızla meydan okuyarak...
Kırağılar buza dönüşmeye başladığında
Şafaklara yuva kurduk eteklerinle

Ne yokuşlar indik, ne yokuşlar seninle
Kaygan çamurlarda ayak sürüyerek
Başardık uçurumlara düşmemeyi
Yıldızlara tutunduk gözlerinle

Ne gazeller söyledik, ne gazeller seninle
Yüzümüze vurduğunda ormanların gazeli
Yaylalardan göç başladı katar katar ovaya
Ve gün geldi usandık yeşil çimen ovalardan
Kanat yaptık kollarımıza teleklerinle

Kanatlarınla uçmam, kanatlarımla uçman yahut
Yürümem ayaklarınla, ayaklarımla yürümen...
Meltemler estirmem nefesinle, nefesimle
Fırtınalar koparman, denizleri tehdit edercesine...
Ne kadar sürdü, vallahi farkında değilim...
Sonra, sakin bir liman bulamadan,
Bir virane kulübede soyunduk ikimiz de...
Teleklerinle kanat yaptığımız kollarımızdan

Ne yokuşlar indik, ne yokuşlar seninle
Kaygan çamurlarda ayak sürüyerek
Başardık uçurumlara düşmemeyi
Yıldızlara tutunduk gözlerinle...

Bakışların yoldaşlığı seçti geceyle
Siyah yıldırımlar düştü durdu şafağa
Çalarken kapımızı seher müjdecileri
Kâbusları birlikte taşıdık sabaha

Geceler nasıl da sever
Karanlıklar yığmayı gözlerine
O karanlıktan devşirirmişiz meğer
Ervah-ı ezelden beri tüm ışıkları

Dudakların yoldaşlığı seçti kelimelerle
Şiir çıkmaz oldu asırlardır koynundan
O yüzden çözülmüyor kelepçeler dilimden
Elimden gelmiyor bundan fazla şairlik
Çıkamıyor kelam yusuf kuyusundan

Gönlün yoldaşlığı seçtiğinden beri yoklukla
Can çekilip gitmiş usul usul varlıktan
Yine tebessümlerle kurtar bizi ey sevgili
Kurtar darlıktan...

Her zindan penceresinde kirpiklerin
Ellerinle kurmuşsun tüm sehpaları
Vazgeçmiş âşıklar beraat arzusundan...

**************************************************
Seherde bağa girişimiz…
Güne minik adımlarla yürüyen
Bir ceylandır zaman… O dem Şair dedi:

**************************************************

Elleriyle perdeyi aralayıp bakar yollara
Bir hayalin sınırlı çerçevesine sığmayan
Karanlıkların korkunçlaştırdığı gecelerde
Sessiz bir kararlılıkla için için ağlar ve
Bin bir mana yükler yalancı masallara...

Gecenin ıssız ve sessiz ve kimsesiz bir deminde
Ufuklara gamze vurarak
Zamanın tahtı önünde el pençe divan durur
Derin gözleriyle zifiri karanlıkların rakibi
Aydınlık yüzüyle mehtabın taaa kendisi olur

Issız ve zifiri karanlık bir gecede
Daha ayak basılmamış karanlıklar üzerinde
Nefesiyle yüzünü ısıtarak yürüyen
Bir hayalin parlak kıvılcımları çakar
Sakin bir rüyaya hazırlanan gözlerinde

Kimsesiz gönlüne uzaakkk ufuklardan
Yorumlanmaya muhtaç haberler gelir
Şafağın hemen öncesinde
Işıklardan çoook evvel
Gözlerine
Fersiz bir
Umut yerleşir

Eliyle perdeyi aralayıp bakar yollara
Bir sevdanın sınırlı çerçevesine sığmayan
Coşkun duygularını bastırır
Elleriyle göğsüne

Sonra kıyamaz insanlığın
Karanlığa mahkûm olmasına da
Saçlarından asar yüzünü
Uçsuz bucaksız göklere
Her gece açar perdesini, her gece ayrı bir oyun
Sahnede bir birinden habersiz aktörler gezinip durur
Ötelerde bir yerden belli belirsiz heceler duyulur
Suflör tane tane okur özenle yazılmış bir metni
Ve sessizce yola koyulur

Gamın peşinden koşar durur
Tasanın üç vakit öper ellerini
Her gece, bin bir törenle uğurlar
Kendi seherini
Her seher bin bir törenle karşılar
Kendi şafağını

************************************
Seher vaktinin karlı düşleri…
Şair dedi;
***********************************

Fark etmeyecektim susuzluğumu
Dudaklarıma düşmeseydi çiy taneleri
Seher vaktinin o kutsal ayazında

Bir yudum çay hasretiyle ettik sabahı yine
Yine nice canlar söküp aldık haşin dalgalardan
Sırrımızı bir sana verdik, bir de rüzgâra
Omuz yaptık kendimize palandökeni
Kanat kuşandık sonra ejderden
Mihnet mi eder artık gönül
Yıldızlara

Sessizliğin kibrinden kurtar notalarını
Şiir değil diye dudak büktüğün sözler
Aşk dergâhında saltanat sürmekte şimdi
Yüreğimizle nice gözler sürmelenmekte
Gözlerimizle nice körler görmekte şimdi

Beyaz işveleriyle gecemize baş kaldıran
Ve sonra koynumuzun bütün soğuğunu
Sırtlanıp bir sadık hamal gibi taşıyan
Şu kanatsız kuşlara bir öpücük ver
Bari benim payımdan

************************
Nihayet Sabah…
Şair dedi;
************************

Sabah yeni olmuş ışık daha toy
Seher henüz çıkardığı gelinliğiyle
Örtmüş ufku taaa boydan boya

Ufkun arkasından nasıl da bakıyor hasretle
Kirpiklerini kırpıştırarak bir çift yeşil göz

Bahar çekip gitme hevesinde
Yola koyulmuş bile yorgun adımlarla
Derin ağlayışlar gizli rüzgarın sesinde

İkindiye vardığında vakit
Akdini erken bozan baharda bir utanç
Devralmış daralan bir yürek ihanet nöbetini
Bin bir kurşun gizli feleğin gülümsemesinde

Akşam, hey gidi gamın ev sahibi hey
Bir kere koklatsaydı ya ellerini sevgili
Bir kere gamzeleriyle selam alsaydı ya
Hasretlere döşekler sermiş dudaklarımdan

Gece yeni gelmiş mehtap daha toy
Oooyyy kutsadığım karanlık oyyy
Toplayıver ufkun mübarek giysisini
Başımın üstüne koy

*****************************************
Karanlıkla barışma anı… Şair dedi:
*****************************************

Sarhoş girdik meyhaneye
Sakiye de küsüz, kadehe de
Döner durur başımız sebep aman aman
Barışmalar arzu eder sevgili
Karışır birden bire meydan
'Devran yine o devran '

Bir tazelik gelir cana
Heyecan üstüne heyecan
Duman dağılmak üzre
Mahcup bir şekilde
El ovuşturmada zaman

Kavgalar başlamadan daha
Daha kanlar dökülmeden ayakyollarına
Çekip gitsek mi diye geçer aklımızdan da
Kaş çatışlar düşer gönül aynamıza

Şu ayaz geceden ürker miydim hiç
Bir yudum mahmurluk giyindirseydi
Kendi elleriyle sevgili
Ve soyundursaydı cümle mahmurluklardan
Şafaklar semtimize uğramadan

Perdeler kıpırdıyor nihayet
Bir nefes ötede seher
Zifiri karanlıklarla
Can düşmanı değiliz
Bu sefer

**********************************************
Sabahın ilk ışıkları… Gecenin tutanağı…

*********************************************
Göz gözeliği özlemiştim zahir
Efsunkâr bakışlar arıyordum
Her hangi bir akşamın
Her hangi bir vaktinde
Yeşil ışıkları yakan sendin
Hayatın en kasvetli kavşağında

İliklerimde kutup rüzgârı…
Sımsıcak nefesler arıyordum
Her hangi bir gecenin
Her hangi bir vaktinde
Her zerresi buz tutmuş bir şehri
Isıtan sendin soluklarınla

Kirlenmemiş aydınlıklar arıyordum
Her hangi bir seherin
Her hangi bir vaktinde
Titrek nurlar düşüren sendin
Yağmur yerine gökyüzünden

Duymak için bir ses arıyordum
Her hangi bir şafağın
Her hangi bir deminde
Orkestralara notalar dağıtan
Sendin dağarcığından

Tutmak için eller arıyordum
Her hangi bir günün
Her hangi bir vaktinde
Omzuma bir gölge düştü
Buldum kendimi kollarında

Bir koyu bensizlik arıyordum
Her hangi bir zamanın
Her hangi bir anında
Sensizlikti menzil
Sevda aynalarında

*************************
Geceye teşekkür ve veda…

*************************
Sakındığı köşklerini açtı düşünmeden
Kırk yılda bir gelen konuğuna
Hiç alışamamıştı ama hiç
Geçen zaman içinde
Yokluğuna

Bir şeyler vermek diledi geliş müjdesine
Bir sille yedi ki sorma gelişin ta kendisinden
O yüzden unutkanlıkları kutsadı
Sevdi ihmal edişleri o yüzden

En büyük devlet bildi bir anlık gafleti
Kırkladı gözyaşlarıyla baş koyduğu yastığı
Ne kir kaldı göğün yedi katında
Ne bir zerre leke yerin yedi kat dibinde
Epey günler geçirdi epey
Aşkın sonsuz saltanatında

Bir cılız naralanmaya şiir dedik, izin verdi
Sizin ulaşılmazınızla sehpaya çıktık biz
Geceler boyu sürüp giden yolculuklarda
Deli gömleklerine hiç yabancı değiliz

Yolcuysak eğer… ve …
Dağarcık taşıyorsak sırtımızda
Başımız dağarcığımız için
Aşımız kâselerinize kurban

Tutun ellerimizden tutun
Çekip gidelim buralardan…

Vahdet Nafiz AKSU