ERZURUM'UN EKOLOJİK AYAK İZİ
‘’ Şehrin ayaklarına şimdiden yeşil ayakkabılar giydirelim de ekolojik ayak izimiz palandöken yaylaları kadar doğal ve temiz olsun’’.
‘Ekolojik Ayak İzi’, uzun zamandır dünya gündeminde yer alan bir kavram. Ben de ilgimi çeken bu konuda yayımlanan makaleleri, araştırmaları takip etmeye çalışıyorum.
Konuyu tekrar ele almama, Taraf Gazetesi Yazarı Pelin Cengiz’in 18 Ağustos tarihli yazısı vesile oldu. Yazıdan, notlar aldım, diğer kaynakları da tekrar gözden geçirdim.
Tıpkı insanlar gibi, ülkelerin ve şehirlerin de ekolojik ayak izi var. Erzurum’un gündeminde böyle bir mesele var mı bilmiyorum ama olmalı, enine boyuna da tartışılmalı. Şehrin geleceği planlanırken, bu mühim çevre meselesi, ileri dünya ülkelerinin şehircilik anlayışları da dikkate alınarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum.
***
Ekolojik Ayak İzi ne demek?
Ekolojik ayak izi kavramını, ilk olarak Mathis Wackernagel, William Rees ve arkadaşları öne sürdüler, onların amacı, insanın sürekli doğadan alarak ve geriye atıklarını bırakarak daha ne kadar süre idare edebileceğini, Dünya’nın buna ne kadar dayanacağını bulmaktı.
Bu sayede geriye kalan doğal kaynakların ölçüsünün öğrenilebileceğini ve doğanın sürekli tüketilmesi ve tahrip edilmesini önleyecek çözümler üretilebileceğini düşünüyorlardı.
İnsan atıklarının yok edilmesi de dahil olmak üzere, tüm ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı biyolojik alanı ölçen bir araç geliştirdiler ve elde edilen ölçü ekolojik ayak izi olarak tanımlandı.
***
Kavramı, Pelin Cengiz’den alıntıyla açmaya çalışalım.
Dünyanın sürdürülebilir bir şekilde sağlayabildiği doğal kaynak miktarıyla dünya nüfusunun tükettiği miktar arasındaki açık, insan yaşamını biçimlendiren en önemli etkenlerin başında geliyor.
Ekolojik Ayak İzi, tüketilen doğal kaynakların yeniden üretimi, oluşan atıkların geri kazanımı için ne kadar kara ve su sahasına ihtiyaç duyulduğunu gösteren bilimsel bir ölçü.
Bu ölçü sayesinde, doğal kaynaklar ve ekosistem üzerinde insanların tüketimi sonucu oluşan etki ortaya konuyor.
Bu ölçü, bir başka deyişle, bize doğal kaynakların tüketim hızıyla dünyanın kendi kendini yenileme kapasitesini karşılaştırarak, var olan tüketimin sürdürülebilir olup olmadığını gösteriyor.
Ayak İzi’nin içinde, solunum için gerekli olan hava, temiz su, gıda, ısınma-soğutma, ihtiyaç duyulan enerji, tüketilen ağaç ürünleri, yaşam alanlarının yaratılması için tüketilen kaynaklar ve tüketim sonucu ortaya çıkan sera gazları, katı atıklar gibi atıklar yer alıyor.
***
Şimdi de farklı akademik kaynaklardan aldığımız notlara birlikte göz gezdirelim.
Ekolojik ayak izi farklı bileşenlerden oluşuyor.
Karbon tutma ayak izi: Okyanuslar tarafından tutulan O2 emisyonunun yanı sıra, fosil yakıt tüketimi, arazi kullanımı değişiklikleri ve kimyasal süreçlerden kaynaklanan salınımların tutulması için gereken ormanlık alanı ifade eder.
Otlak ayak izi: Et, süt, deri ve yün ürünleri için hayvancılık yapılan alanın yüzölçümünü anlatır.
Balıkçılık sahası ayak izi: 1.439 farklı deniz türü ve 268’i aşkın tatlı su türünün avlanma verilerine dayanarak, yakalanan balık ve deniz ürünleriyle ortaya çıkan tahmini birincil üretimdir.
Tarım arazisi ayak izi: İnsan tüketimi için gıda ve lif, hayvan yemi, yağ bitkileri ve kauçuk üretimi için kullanılan alanın yüzölçümünü ortaya koyar.
Yapılaşmış alan ayak izi: Ulaşım, konut, endüstriyel yapılar ve hidroelektrik santralleri de dâhil olmak üzere insan eli değen ve insan altyapısıyla kaplı yapılı alanın yüz ölçümüdür.
***
Yaşadığınız ev, aldığınız elektronik eşyalar, tükettiğiniz parfüm vb. kimyasal ürünler hep ekolojik ayak izini artıran faktörler.
Kişisel olarak bu konuda duyarlı olmamız lazım.
Kişisel duyarlılık elbette yetmiyor. Ülke ve şehir olarak da bilinçli hareket etmemiz, yatırım ve hizmetlerimizde geleceğe bırakacağımız ayak izimizin tahripkâr olmaması için çaba göstermemiz gerekiyor.
***
Karlı dağlara sırtını vermiş Erzurum, yüzyıllarca havanın en temizini soludu; suyun adeta zemzemini içti.
Fakat bugüne gelindiğinde, tablo çok farklı. Artık ekolojik servetin hazine dairesinde küflenmeler, paslanmalar, kirlenmelerle karşı karşıyayız.
Eğer bilinçli bir uyanışla meseleye el atmazsak; geleceğe havası ile suyu ile tertemiz bir yayla şehri değil, sanayileşmeden sanayi devri atıklarının zehirlediği bir şehir bırakacağız.
Şehrin ayaklarına şimdiden yeşil ayakkabılar giydirelim de ekolojik ayak izimiz palandöken yaylaları kadar doğal ve temiz olsun.
Bunu nasıl başaracağız? Öncelikle şehrin üst yönetimi ve aydını meseleyi gündemine alacak… Düşünecek, okuyacak, yazacak… Mesela, önümüzdeki seçimde adayların beyannamelerinde bu konuya müstakil bir başlık açılacak.
***
Diyeceksiniz ki, bol keseden atıyorsun, sen ne yaptın ne ettin, a yazar efendi?
Bu soruyu sizden evvel ben kendime sordum. Dağarcığı şöyle bir karıştırdım. Hepten de mahcup değilmişim ,hem kendime hem size karşı..
Meğer beş sene evvel bir şeyler karalamışız bu hususta... Kavramın özüne uygun bir önerim de olmuş... Ekolojik dengeyi sağlamakta önemli bir unsur olan “güneş enerjisi üretimi” açısından şehrimizin önemli bir merkez olduğu kanaatimi dile getirmişim. Bugün o konuyu ENER açıklaması olarak tekrar kamuoyunun dikkatine sundum.
|