Coğrafi ve
iklimsel şartların şehrimiz için
değiştiremeyeceğimiz unsurlar olduğunu söyledik.
Ama iklimini ve coğrafyasını değiştiremiyoruz
diye “değişim arzumuzu”, “atılım
potansiyelimizi” ve “hemşerilik
enerjimizi” de yok sayıp, yan gelip yatacak
değiliz ya. Yapılacak ciddi bir çalışmayla
bölgesel imkân ve imkânsızlıkları dikkate alarak
uygun ekonomik modeller geliştirilebilir. Bilim
ve teknolojinin yarattığı çağdaş imkânlarla,
geleneksel koşulları sentezleyebilen modellerin
başarıya ulaşacağını rahatlıkla
söyleyebiliyoruz.
Erzurum için
hayvancılık sektörü kalkınmanın kılavuz
kaptanlığına birçok açıdan layıktır. Artık tarım
ve hayvancılığın çağdaş dünyanın gözde bir
faaliyet alanı olamayacağını öngören düşünceler
iflas etti. Çağdaş gelecek planlayıcıları ve
ekonomi filozofları, geleceğin Bil
Gates’lerinin tarım ve gıda sektörlerinden
çıkacağını açıkça ifade ediyorlar.
Dünkü
yazımızda “BUGÜNKÜ ERZURUM’A” Kırsal
Kalkınma, Tarım-Hayvancılık ve Gıda
penceresinden bakmaya çalışmıştık. “Kırsal
Kalkınma” artık sürekli gündemimizde kalması
gereken bir konu. Gelişmiş bir kentten, sosyal
ekonomik sorunlarını dengeli bir biçimde çözme
yoluna girmiş bir şehirden bahsedeceksek eğer,
buna ihtiyacımız var.
Köyden göçüp
varoşları mesken tutan insanlara
yurtlarından-yuvalarından kopmadan önce sahip
çıkmamız gerekiyor. Kırsalda yaşayan nüfusun
giderek azalması sosyolojik ve toplumsal bir
gerçek. Bunu durduramayız. Şehre gelenin şehirli
olabilmesini, köyde kalanın da şehirdeki
imkânlarla yaşamasını sağlayacak politikalar
geliştirmekte biraz geç kaldık… İşin
“sosyolojik koruyucu hekimliğini” ihmal
ettik.
Son
dönemlerde “kırsal kalkınma” meselesinde
bir uyanış gözleniyor. Devletin konuya el
attığına dair işaretler var. Dokuzuncu planın bu
husustaki yaklaşımını olumlu buluyoruz. Şimdi
planın ilgili bölümünden bir alıntı yapalım:
“Kırsal
kalkınmada temel amaç, doğal ve kültürel
varlıkların korunması esas alınarak yerel
potansiyelin ve kaynakların değerlendirilmesi,
katma değeri yüksek yeni ekonomik faaliyetlerin
geliştirilmesi ve böylece kırsal alanda yaşayan
toplumun iş ve yaşam koşullarının kentsel
alanlarla uyumlu olarak geliştirilmesi ve
sürdürülebilir kılınmasıdır.
Kırsal
kalkınma politikaları kırsal alanda yaşanan
dönüşüm sürecinde ortaya çıkan işsizlik ve göç
gibi sosyo-ekonomik olumsuzlukların azaltılması
ve gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi
öncelikli olmak üzere tarım politikaları ile
tamamlayıcı bir şekilde uygulanacaktır. Bu
kapsamda, üretici örgütlenmelerinin
güçlendirilmesine, toprak ve su kaynaklarının
etkin kullanımına, tarımsal işletmelerin rekabet
güçlerinin artırılmasına öncelik verilecektir.
AB kırsal
kalkınma politikalarına uyum için gerekli
kurumsal çerçeve oluşturularak, kırsal kalkınma
fonlarının yönetimine ve etkin kullanımına
ilişkin idari kapasite geliştirilecektir. “
Plan kırsal
kalkınmadaki temel amacı “, katma değeri
yüksek yeni ekonomik faaliyetlerin
geliştirilmesi ve böylece kırsal alanda yaşayan
toplumun iş ve yaşam koşullarının kentsel
alanlarla uyumlu olarak geliştirilmesi ve
sürdürülebilir kılınmasıdır” şeklinde
tespit ve
ilan ederek çok önemli bir hedef koyuyor
yöneticileri…
Planın “Bu
kapsamda, üretici örgütlenmelerinin
güçlendirilmesine, toprak ve su kaynaklarının
etkin kullanımına, tarımsal işletmelerin rekabet
güçlerinin artırılmasına öncelik verilecektir.”
Şeklindeki yaklaşımını da çok isabetli ve çağdaş
buluyoruz.
Topyekûn bir
tarımsal kalkınmayı hedeflemeyen “kırsal
kalkınma” projelerinin amacına ulaşması
mümkün değildir.
Erzurum’un
“Tarım ve Hayvancılık Stratejisini”
tespit ederken, aslında bunu bir kırsal kalkınma
seferberliği şeklinde düşünmenin zarureti
ortadadır.
Dokuzuncu
planın yaklaşımı da bu şekildedir ve bu umut
vericidir.
Geleceğe
yönelik vizyon arayışlarında gözden ırak
tutulmaması gereken bu önemli hususa işaret
ettikten sonra “Bugünü” konuşmaya devam
edelim.
GÖNÜL
ZENGİNİ, İMKÂN FUKARASI İNSANLARIN MEKÂNI:
KÖYLERİMİZ!
Anadolu
köylüsünün ortak özelliğidir misafirperverlik.
Ama evinde-ocağında ne varsa konuğuyla
paylaşmakta hiçbir bölge köylüsü bizim
köylümüzle yarışamaz. Diyelim keşif için hakim,
proje ön çalışması için mühendis, asayiş
işleriyle ilgili Jandarma gitti herhangi bir
köyümüze…
Hemen
sürahiyle ayranı, Allah ne verdiyse sofrası
hazırdır. Bunlardan önemlisi güler yüzüyle
misafire gönül kapılarını açar köylümüz. Ancak
eskiden bir sıkıntısı olurdu köylü ev
sahiplerinin. Konutları misafir ağırlamaya çoğu
kez uygun olmazdı. Hele de misafirin tuvalet
ihtiyacı baş gösterirse, konuğunu ağırlamanın
zevkiyle tebessüm eden çehrede bir telaş, bir
mahcubiyet beliriverirdi.
Allah selamet
versin, şimdi başka bir ile atanan bir ilçemizin
Kaymakamı anlatmıştı geçen yaz. Yakın bir köye
projeleri takip için gitmiş. Bakmış ki kadınlı
çocuklu üçer beşer kişilik gruplar bir tepenin
arkasına gidiyor. Bir süre sonra da geri
geliyorlar. Bir anlam vermeyip muhtara " bunlar
nereye gidip bir süre sonra da geri dönüyorlar"
… Muhtar utana sıkıla “efendim helâya
gidiyorlar” demiş…
Kırsal
Kalkınmanın röntgen filmi
işte bu tablolardır.
Özellikle köylerdeki
kanalizasyon ve asfalt oranı
köylere kaliteli kamu
hizmeti konusunda bir fikir
verir. Artık stablize yol,
köprü, çeşme gibi bu güne
kadar çoktan tamamlanmış
olması gereken işleri
"Kırsal Kalkınma" başarısı
olarak göremeyiz.Telefon,
elektrik,fiber optik kablo
gibi köy hizmetleri 1980'li
yılların politik övünç
laflarıydı. Geldiğimiz bu
aşamada artık asfalt oranını
bile "hizmet övüncü
sayanlar" kanaatimce ayıp
etmiş olurlar. Ama ayıbın
bundan da katmerlisini
isterseniz, yukarıdaki
tabloya bakın. Diğer illerle
bizim köy yılları asfalt
oranımızın karşılaştırması,
gerçekten ilgilileri mahcup
edecek düzeyde.
(RAKAMLAR
DİE)
|
|
Evet, yoğun
göç veren köylerimizde artık daha az kişi
yaşıyor. Ne yazık ki bu vatandaşlarımızın en
temel ihtiyaçlarını karşılamakta geç kaldık.
Köylümüzün ikamet ettiği konutlar genellikle bin
sene öncesinin tekniği ile inşa ediliyor.
Yuvarlak taşlar ve çamur. Çamura saman bile
katmıyorlar. Aşkale depreminde gördük. Dört
buçukluk zelzeleyle yerle bir oldu evler,
ahırlar… Genellikle ahırlarla, konutlar yan
yana, iç içe… Uzun yıllar, ekonomik
yetersizlikten olacak köylümüz damına çatı
yapamadı. Karlar erimeye başladı mı odalara
damla damla yağmur yağardı…Adına damla der
köylülerimiz…Bu yaz bazı ilçeleri dolaştım.
Artık vatandaş çatı çatmaya başlamış. Güneşin
altında uzaktan parlayan sacları görünce
sevindim.
Görüyor
musunuz, 21.asırda nelerden bahsediyoruz.
Siyasetçiler de yıllarca öyle yaptılar. Kırsal
kalkınmaya, köylüye hizmete “içmesuyu
götürme, stablize yol yapma” olarak
baktılar… Bu gibi işlerle övündüler. Elbette
önemli şeylerdi bunlar, ama zaten sessiz sedasız
yapılması ve çoktan bitirilmesi gereken
hizmetlerdi. Hala da birçok köyümüzde vatandaş
suyunu çeşmeden taşıyor. Şebeke yapılmayan
köyümüz bir hayli fazla. Evlere su
bağlanamayınca da kanalizasyon yapılamıyor… Hala
birçok köyümüzde ”vatandaşla çalılıkların
asırlara dayanan ünsiyeti ” sürüp gidiyor.
O yüzden
“kırsal kalkınma seferberliğine” başlamadan
önce, inceden ince planlamaya ihtiyaç var.
Yıllar itibarıyla köy bazında iskânı düşünülen
nüfus planlanmalı ve ona göre kaliteli, modern
konutlaşma teşvik edilmelidir. Bunun için, dün
önerdiğimiz KÖYSEL DÖNÜŞÜM PROJESİ
çerçevesinde yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var:
ŞÜKÜR İÇME
SUYUNDA İYİYİZ
İçme suyu
oranlarında gerçekten iyi durumdayız. Bu yıl
şebeke içme suyu konusunda da önemli mesafe
alındı KÖYDES projesi ile. Şebeke suyu olmayan
köylerde Kanalzisayon da yapılamıyor. O bakımdan
köylerde içmesuyu şebekelerinin tamamlanması çok
büyük önem taşıyor.
KÖYKONUT İDARESİ KURULMALI
Sadece Köylere
konut üretmeye yönelik çalışmalar yapacak
“KÖYKONUT” idaresi süratle kurulmalıdır.
Ankara’da üst birlik ve illerde “İL GENEL
SEKRETERLİĞİ “ bünyesinde teşkilatlanacak olan
bu kuruluş, il çapında yıllık konut planlaması
yapacak, konut projeleri, inşası ve kontrolünde
hizmet yürütecek.
İdare, konutları
çok düşük faizlerle kredilendirecek ve hazine
de makul bir miktar katkıda bulunacak. AB
fonlarında bu konuda kaynak temini mümkündür.
Ayrıca köylüye düşen meblağ, doğrudan gelir
desteğinden tahakkuk eden miktardan mahsup
edilecek.
Eğer, doğrudan
gelir uygulaması daha akılcı planlanıp, cep
harçlığı gibi dağıtılmasaydı… Köylünün ortak
edileceği kooperatif ve küçük işletmelere
sermaye olarak aktarılsaydı… Konutlaşmaya sevk
edilseydi… Bugün köylerimizin çehresini
değiştiren başarılardan bahsedebilirdik.
Aşağıya, yıllar itibarıyla köylüye aktarılan
doğrudan gelir miktarlarını alıyorum.
İncelerseniz, ne kadar büyük bir kaynağın fuzuli
tüketime aktarıldığını göreceksiniz.
KÖYDES:
YARALARI SARMA PROJESİ…
Bazı ilçe
kaymakamlarımızla yaptığım sohbetlerden
edindiğim izlenim şu. Bir süredir uygulanmakta
olan KÖYDES projesi, son yıllarda köy
sorunlarının çözümüne yönelik en başarılı proje
olmuş. Bir kere bu amaçla hatırı sayılır bir
kaynak aktarılmış.
Hangi köye
hangi hizmetin zaruri ve acil olduğunu bizzat
kaymakamlar tespit emişler. Al sana yerinden
planlama. İhaleyi ve kontrolü de Kaymakamlıklar
yapmış. Hizmet aşkıyla yanıp tutuşan genç
yöneticilere güven gelmiş. Bir projeyi
planlamanın, bizzat yürütmenin zevkini
tatmışlar. Bu da hizmet şevklerini artırmış. Hem
gerçek ihtiyaçlar tespit edilmiş böylece, hem de
daha ucuza mal edilmiş işler. Üstelik işler
zamanında tamamlanmış. Böylece yüzlerce köyün
eksik olan su ve yol hizmetleri tamamlanmış.
KÖYDES bence
de başarılı bir proje. Ancak sorunu kökten
halledecek, kırsal kalkınmayı sağlayacak, köysel
dönüşümü tamamlayacak bir proje değil elbette ve
zaten amacı da o değil. Başarılı bir yaraları
sarma projesi.
Yerinden planlamanın, yerinden yönetimin, yerinden harcamanın
güzel bir provası… Bu tecrübenin daimi hale
getirilmesinde yarar görüyorum. KÖYDES
uygulamalarında benim gördüğüm temel eksiklik,
aslında İL GENEL SEKRETERLİĞİNİN KURULUŞ
KANUNUYLA ilgili bir eksiklik. O da şu. İl
Genel Sekreterliği’nin iş ve hizmet
planlamalarını görüşüp onaylayan, denetleyen,
bütçesini yapan bir kurul var. İL GENEL
MECLİSİ…Ama ilçelerde uzantısı yok bu
teşkilatın. İlçelerde benzer işlevleri yürütecek
meclisler düşünülmüş olsaydı daha sistem daha
sağlam temellere otururdu. Bu eksikliğin
giderilmesi için vakit geçmiş değil.
İLÇE MECLİSLERİ
OLUŞTURULMALI
İlçelerin
yıllık kalkınma önceliklerini belirleyecek, acil
ihtiyaçlarını köy ve mahalle düzeyinde tespit
edecek “ilçe planlama ve danışma meclisi”
oluşturulmasına büyük ihtiyaç olduğu
kanaatindeyim.
Bunun için
bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olacağını
sanmıyorum. Vali oluruyla, sadece danışma amaçlı
ve bir ay süreyle KAYMAKAM başkanlığında
toplanıp müşavere edecek böyle bir kurul
oluşturulabilir.
İlçe danışma
meclisleri,
·
Köy
muhtarları
·
Mahalle
muhtarları,
·
İlçe Daire
Müdürleri,
·
Varsa sivil
kitle örgütlerinin şube başkanları,
·
Kanaat
önderleri
·
Ve ilçenin
seçilmiş il genel meclisi üyelerinden
oluşabilir.
Bu üyelerden
teşekkül eden meclis her yıl bir ay toplanır, o
yılın hizmet ve yatırım programıyla ilgili
talepleri belirleyerek bir tavsiye raporu
şeklinde İL GENEL MECLİSİNE SUNAR…
KÖYDES YÖNTEMLİ HİZMET YAPILANMASI
·
İl Genel
Meclisinin onayından geçen yıllık hizmetlerin
İlçe Kaymakamlıkları eliyle yürütüldüğü,
·
Belli
Miktarların altındaki Hizmet ihalelerinin
Kaymakamlarca yapılıp denetlendiği bir modelin
sürekli hale getirilmesi, KIRSAL KALKINMANIN
hızlanmasını sağlayacaktır. Maliyeti düşürecek,
işlerin zamanında yapılmasına vesile olacaktır..
·
Böyle bir
yapılanma için yasal düzenlemeye ihtiyaç var.
Bir an önce bu yönde çalışmalar başlatılmasının
yararına inanıyor ve böyle bir yapılanmayı
öneriyorum.
Tabii, böyle
bir yapılanma düşünülürse, Kaymakamlıkların
teknik ve denetim elemanları bakımından
takviyesi gerekecektir.
ERZURUM TARIMI NE
HALDE, NEREYE DOĞRU GİDİYOR?
Daphan Ovası,
Erzurum Ovası, Pasin Ovası… Yüzyıllarca ekilip
biçilmiş yöre insanının karnını doyurmuş
topraklardan bahsediyoruz. Erzurum’da
rençperlik hala karın doyuran bir iş midir?
Yoksa zaruretten karın tokluğuna yürütülen gizli
bir işsizlik mi? Ne yazık ki birçok kişi ikinci
şıkkı işaretleyecektir. Günümüzde bu toprakları
ekip biçenler emeklerinin karşılığını
alabiliyorlar mı?
Rakamlara bir
göz atarsak cevabımızın evet olmadığını
göreceğiz. Erzurum’da ortalama verim buğdayda
135, yoncada 750 ve fiğde 280 kg/da’dır. Yapılan
araştırmalarda dekara kıraçta 250 kg ve suluda
400–500 kg buğday, 1500 kg yonca ve 750 kg fiğ
kuru ot verimi alınmıştır.
Ekilebilir
tarım alanlarının dağılımı ile ilgili bilgilere
de bir göz gezdirelim:
İlde tarım
alanlarının % 99,3’ünda tarla, % 0,7’sinde de
bağ-bahçe tarımı yapılmaktadır. Ekim alanı
olarak tahıllar % 37.9 (155.003 ha), yemeklik
dane baklagiller % 0.6 ( 2.507 ha), endüstri
bitkileri % 3.6 (14.798 ha), yem bitkileri % 8.5
(34.667 ha) ve nadas ise % 49.3 (201.575
ha)’dür. Erzurum’da hayvancılık önemli bir geçim
kaynağıdır. Bu nedenle yapılacak tarımsal
faaliyetlerin hayvancılığı destekleyici
mahiyette olması kaçınılmazdır. Halbuki nadas
dahil tahıllar tarla arazisinin % 87.2’sinde
ekilmekte ve tarım hububata dayanmaktadır.
Erzurum gibi
ağır coğrafi şartlarda tarımdan ziyade
hayvancılık ön plana çıkıyor. Tarım geniş bir
kesimde artık hayvancılığa yem desteği için
yapılıyor. Köyde yaşayanların bile hazır un
almayı tercih ettiklerini gözlüyoruz. Ekmeklik
hububat ekilmeyince yem bitkilerinin ekimine
ağırlık veriliyor.
Özellikle
Ilıca ve Pasinler’de pancar ekimine kota
uygulanmaya başlamasından sonra, yöre çitçisi
alternatif ürün tespitinde zorlandı. Yem
bitkilerine son yıllarda uygulanan oldukça
elverişli teşvikler, bir kısım çitçiyi bu alana
yöneltti. Daphan ovasının ve Erzurum ovasının
bir bölümünün sulu tarıma geçmesi özellikle YEM
BİTKİLERİ ÜRETİMİNİ cazip hale getirmeye
başladı. Bu sürekli bir hal midir, hayvancılığın
gelişmesiyle birlikte sürdürülebilir bir
tarımsal faaliyet alanı olur mu bilemiyorum.
Erzurum Ovası
tekrar bir zirai umut olabilir mi çiftçiye,
tamamen sulanır hale gelirse bu geniş
topraklardan bereket fışkırır mı? Bu yönde
çalışmalar yapılıyor mu?
Ilıca
kaymakamı ile bunları konuştum. Daha sonra
sunacağım size…
Pasin
ovasında da, şeker pancarı kotasıyla birlikte
ciddi sıkıntılar yaşandı. Patates ve Salatalık
ekimlerinden iyi ürünler alınıyor ama Pazar
bulmakta zorluk çekiliyor. Son birkaç senedir
yemlik mısır ekiminden iyi sonuçlar alınmış bu
yolda çalışmalar yapılıyor.
ORGANİK
TARIM UMUT OLABİLİR Mİ?
Belki… Bu
biraz da konuya gösterilecek ilgiye, verilecek
emeğe, yapılacak yatırıma bağlı… Şu ana kadar,
İstanbul Belediyesinin organik buğday alımı ile
ilgili bağlantıları üreticiye umut verdi. Emeği
geçenlere teşekkür borçluyuz. Uygulamanın yaygın
hale getirilmesi için daha kapsamlı çalışmalara,
ileriye yönelik planlamalara ihtiyaç olduğu bir
gerçek. Bu güzel uygulamayı benzerleri takip
etmelidir. İç ve dış pazarda Erzurum’un bu işe
uygun topraklarından alınan ürünlerin müşteri
bulacağına inanıyor, tarım teşkilatlarını bu
hususta yoğunlaşmaya çağırıyoruz.
DAPHAN
SULAMASINA BİR ÇARE
Kuzgun
Barajından sulama amacıyla gelen
sudan çiftçinin daha kolay ve ucuz
yararlanması mutlaka sağlanmalı. Çitçi
sulanabilir araziye sahip olduğu için bayram
ediyor. Ancak sulama suyu çok pahalı. Bu konuda
bazı çalışmalar olduğu söyleniyor. O nedenle çok
fazla ayrıntıya girmiyorum. Ama mutlaka
çözülmesi gereken bir mesele olduğunun altını
çizmekle yetiniyorum.
İspir,
Pazaryolu, Tortum ve Uzundere’de seralarda
alternatif ürünler denendiğine tanık oldum.
Bodur ağaçlardan kolay pazarlanabilecek meyve
üretimine uğraşıyor çiftçiler. Daha birçok umut
veren çalışma var.
Erzurum
tarımı düşe kalka düzlüğe çıkmaya uğraşıyor.
Hayvancılığın gelişmesiyle sanırım daha da iyi
bir noktaya gelecek. Ama bunun için zamana,
emeğe ve ciddi yatırımlara ihtiyaç var.
Erzurum’da tarımsal alanda çok yetkili uzmanlar
var. İşin bilimsel yönünü çok yetkin şekilde ele
alıp, inceliyorlar. Biz sadece bir durum tespiti
yapıp geçiyoruz.
Tarımın
Erzurum için asıl unsuru olan Hayvancılık ve Su
ürünlerine de bir nebze değinip bu konuyu
bitireceğim. Yazının sonunda, tarım ve
hayvancılıkla ilgili birkaç grafik ve tablo
bulacaksınız. Orada da bazı ilerle mukayeseler
var. Konunun zihninizde netleşmesini sağlayacak
bilgiler olduğunu söyleyebilirim.
HAYVANCILIK STRATEJİ BELGESİ
Dokuzuncu
planın ana ilkeler itibarı ile KIRSAL KALKINMA
hususunda doğru bir bakış açısı sergilediğini
belirtmiştik. 2006–2010 yılları arasında
uygulanması planlanan Tarım Stratejisi
Belgesi 30 Kasım 2004 tarih ve 2004/92
sayılı Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile
kabul edilmiştir. Söz konusu strateji
belgesinin desteklemelerle ilgili olarak
belirlediği esaslar var. Bu esasların
HAYVANCILIKLA ilgili bölümlerinin bölgemiz
şartlarına göre tekrar gözden geçirilmesi
gerekiyor.
Bundan daha
da yararlısı, Erzurum Merkezli ve Doğu
Anadolu’yu içine alan yeni bir HAYVANCILIK
STARTEJİ BELGESİNİN hazırlanıp yürürlüğe
girmesi olacaktır. Erzurum tarımı, hayvancılığa
yönelik yem bitkisi üreten bir anlayışla
yapılandırılırsa daha anlamlı olur
kanaatindeyim. DAP kanununda, GAP sulama
alanlarında yetiştirilecek yem bitkilerinin
Erzurum hayvancılığına sunumundan bahseden bir
bölüm hatırlyıyorum.
Aslında
gelişmiş bir hayvancılık merkezi olacak Erzurum
için, yem bitkileri ihtiyacını kendi ürününden
karşılamak mümkün olabilecektir.
HAYVANCILIK VE SU ÜRÜNLERİ
Sığır
Islahı
Geçen yaz
ilçelerde yaptığım gezilerde Kaymakamların iki
proje üzerinde çok heyecanlı ve arzulu
çalışmalarına tanık oldum. Bunlardan birisi,
daha evvel bahsettiğim KÖYDES projesi
idi. Diğer proje de HAYVAN IRKININ ISLAHI
projesiydi.
Hayvan ırkını
ıslah çalışmalarının uzun ve hazin bir hikâyesi
var. Neredeyse otuz senedir yerel tarım
teşkilatları bu işle uğraşır dururlar. Ama
sanıyorum uğraşma sıradan bir bürokratik çabayı
aşamadı.
Montofon
boğalar kamyonlara yüklenip köylere gönderildi.
Zimmetle muhtarlara teslim edildi. “Aman ha,
sakın kıllarına zarar gelmesin” diye de
tembihlendi. Ara ırk danaları, tosunları gördüm.
Gerçekten yaşıtlarından çok büyük, etli ve
semizdiler. Kombinada da iyi para ediyorlardı.
Ancak bu çabalar yeterli, istikrarlı ve
sürdürülebilir olamadı.
-
Hayvan ırkı
ıslahına çok para ve emek sarf edildiği halde
neden başarı sağlanamadı?
-
Erzurum’da
çok köklü bir Ziraat Fakültemiz var. Bakanlığın
Araştırma Enstitüsü de mevcut. Yani bilimsel
altyapıda sıkıntı yok. Uygulama birimlerinin
ciddiyetinde
kuşku duymuyorum.
-
Fakat ortada
bir gerçek var… Erzurum’da ıslah çalışmalarında
varılan sonuç, gösterilen çaba, verilen emekle
mütenasip değil.
İşte bu
karamsar tablo göz önündeyken, bu yaz gerçekten
yoğun bir ıslah atağı başlatıldı. Görüştüğüm
Kaymakamlar Vali Beyin iki projeyi çık sıkı
takip ettiğini, bunların da KÖYDES VE HAYVAN
ISLAHI projeleri olduğunu söylüyorlardı. Çok
umutluydular. Çok sayıda da suni tohumlama
gerçekleştirmişlerdi ve verdikleri rakamlardan
işin iyi gittiği belli oluyordu.
Görüştüğüm
yetkililer projenin başarılacağına kesin gözüyle
bakıyorlardı. Bana verdikleri özet bilgileri
sizinle paylaşıyorum:
“ Erzurum’da
sığır varlığının % 68’ini oluşturan Doğu Anadolu
Kırmızı ırkında besi performansını yükseltip,
beside kârlılığı artırmak için özellikle
yerleşim merkezlerinden uzak yöre ve
işletmelerde barınak, bakım ve besleme koşulları
fazla değiştirilmeden ticari melezlemeye yer
verilerek ıslah çalışmaları yürütülüyor.
Bu uygulamada
il, ilçe ve işletmelerdeki koşullara ve
üreticilerin tercihlerine göre ya Charolaise
veya
Aberdeen Angus boğalarının spermaları
ile suni tohumlama yapılıyor. Bu programa, ilde
mevcut 318.000 baş civarındaki yerli ırkın
200.000 başı dahil edilerek ve her yıl
%10’u melezlenerek 10 yıl içinde amaca
ulaşacaktır. Bu uygulamada Doğu Anadolu
Kırmızı ırkının gen kaynağı olarak korunmasına
da özen gösterilecektir. “
Hayvan
ırkının ıslahı, birim başına alınacak et
miktarının artması demek. Bu konuda sağlanan
gelişmelere paralel olarak, et işleme
tesislerinin kurulması, et ürünlerinin
markalaşması, ürünlerin pazarlama zinciriyle iç
ve dış pazarlara sürülmesi konuları da gündeme
gelecektir.
TEKNOLOJİ
AĞIRLIKLI YEREL GIDA SANAYİİ
Bu noktada
hızlı bir şekilde Erzurum’un modern bir gıda
üretim merkezi haline getirilmesi gündeme
geliyor.
Hem et ve hem
de süt ürünlerini işleyecek, marka haline
getirecek, pazarlayacak sisteme ihtiyaç var ve
bunun bilimsel alt yapısı hazır. Türkiye’nin en
başarılı GIDA MÜHENDİSLİĞİ FAKÜLTESİ
şehrimizde bulunuyor. Bu şanstan
yararlanmak lazım.
Yakında
hizmete girecek olan ATA TEKNOKENT ikinci
bir şansımız.
Bilimle
sermayenin iş biriliği yapıp el atması gereken
ilk alan GIDA SEKTÖRÜ olmalıdır…
Bana göre et,
süt, bal ve balık üretimi ve pazarlaması şehrin
ekonomik geleceğinde önemli bir yer tutacaktır.
Süt
Üretimi Amaçlı Çalışmalara Hız verilmeli…
Hayvan
ıslahının et üretimi yanında, süt üretimi için
de çok gerekli olduğunu belirtemeye gerek var
mı? “BUGÜNKÜ ERZURUM” yazı dizisiyle
ilgili hazırlıklar yaparken, bilgisine
başvurduğum bir dosttan aldığım bilgilerden
yararlanarak şu bilgileri vereceğim size:
“Erzurum’da
mevcut sığır varlığının % 2’si saf kültür
ırkından, %30’u ise kültür ırkı melezlerinden
oluşmaktadır. Geri kalan % 68’lik kısmı yerli
ırktan oluştuğu için Erzurum’da inek başına
ortalama süt verimi sadece 1098 kg civarında
olup bu değer hem bölge, hem de Türkiye
ortalamasının altında bulunmaktadır. İnek başına
süt verimini 2–3 katına
çıkarabilmek
için, 100.000 civarındaki yerli ineğin 5 yıllık
bir program dâhilinde, her yıl % 20’si Siyah
Alaca sperması ile döllenirse; aynı zamanda ilde
mevcut kültür ırkı melez oranı % 30’dan % 52’ye
ulaşacaktır.”
Koyun
Irkının Islahı:
Yöre
şartları, koyunculuğu hayvancılığın önemli bir
dalı haline getiriyor. Koyun ırkının ıslahı
konusunda da bu güne kadar kayda değer
çalışmalar yapılmış değil.
Kendisine
koyunculuk ıslahı konusunda e-mail kanalıyla
bazı sorular sorduğum bir dostumun verdiği
rakamları alıyorum aşağıya.
“Morkaramanlardan elde edilen gelirin % 71’ini
kuzu, % 22’sini yapağı ve % 7’sini de süt geliri
oluşuyor. Morkaramanlarda gelirin büyük bir
kısmını kuzu oluşturmasına rağmen, ırkın ikiz
doğurma oranı % 1–5 civarında olup çok düşüktür.
Bu nedenle
yörenin hakim ırkı olan Morkaramanlarda et ve
süt verimini artırmak için öncelikle döl verimi
yüksek bir ırktan yararlanılması gerekiyor.
Döl ve süt
verimi yüksek, aynı zamanda yılda iki doğum
yapabilen ve adaptasyon kabiliyeti iyi olan
Romanov ırkı amaca uygun özellik taşıyor.
İl çapında yürütülecek bir ıslah çalışmasıyla,
her yıl morkaramanlardan yüzde beşi kullanılarak
beş yılda % 25 et tipine, % 25 süt tipine
dönüştürülmesi mümkün gözüküyor. Böylece koyun
ve kuzu eti üretimi ile süt verimi, dolayısıyla
üretici geliri büyük ölçüde artmış olacak.”
VE BİR
ACİL İHTİYAÇ DAHA:
AHIR VE
KÜÇÜKBAŞ HAYVAN BARINAKLARININ ISLAHI…
Hayvan
üreticisinin ahır ıslahı konusunda çok gayretli
olduğunu söyledi, yetkililer bana. Buna
sevindim. Tıpkı oturulan konutlar gibi, hayvan
barınakları da bin yıl öncesinin anlayışı ile
inşa ediliyor. Havasız, rutubetli, karanlık
ahırlarda besi yapılıyor.
Bu güne kadar
oldukça varlıklı besiciler bazı pahalı ahırlar
yaptılar ama birçoğu boş kaldı. Besici iflas
etti. Çünkü devletin bu konuda ucuz kredi ve
teşvik uygulaması yoktu. Varsa da yöre
şartlarına uygun değildi. Bazı durumlarda da
birçok besici ahır yapacağım diye kredi alıp,
başka işlere aktardı.
Böyle
yanlışlar, cahilce uygulamalar, ihmallerle
Erzurum hayvancılığının geldiği nokta tam bir
iflas halidir. “İflastan ıslaha geçiş“ zor
iştir. Ama zoru başarmalıyız. Ve galiba
başaracağız.
Hayvan
barınaklarının ıslahı bu bakımdan çok önemli.
Besicinin bu konudaki duyarlığı ile hükümetin
teşvik uygulamalarını yerelleştirme iradesi bir
araya gelirse bu sorunu çözmüş oluruz.
Su Ürünlerindeki
Gelişmeler
Değerli
Büyüğümüz, Erzurum’un kıymetli evladı fikir ve
gönül adamı Prof. Dr. Sıtkı ARAS’I, A.Ü
Ziraat Fakültesinin su ürünlerine ayrılmış
bölümünde ziyaret edip, çayını içmekle
onurlandım.
Hocamızın
büyük emeklerle vücuda getirdiği alabalık
tesisleri tek kelimeyle muhteşemdi. Üretim
çiftliklerinin yanına bir de amatör balıkçılar
için bölüm yapmışlar. Belli saatlerde meraklılar
gelip balık tutuyorlar, hem stres atıyorlar, hem
tuttukları balıkları satın alabiliyorlar.
Erzurum’da
ticari balık yetiştiriciliğine uygun özellik
taşıyan göl, gölet ve barajlar bulunuyor.
Tortum, Uzundere, Pasinler ve İspir’de Alabalık
Üretme Çiftlikleri yapılmış. Atatürk
Üniversitemizin örnek katkıları ve bilimsel
destekleriyle balıkçılık belli bir aşamaya
gelmiş. Bazı çiftlikleri gezdim, örnek
işletmeler olduğuna şahit oldum.
Erzurum’un
ekonomik geleceğinde bu sektörün önemli bir yer
tutacağına inanıyorum. Bu potansiyel hakkında
size fikir vereceğini sandığım gölet
kapasiteleri ile ilgili tabloyu aşağıya
alıyorum. Sıtkı hocamla yaptığımız sohbeti
ayrıca sunacağım.
ÇİFTÇİ ORTAKLIĞI İLE KURULACAK
BÜYÜK İŞLETMELER VE SÖZLEŞMELİ ÇİFTÇİLİK…
Diyelim
hayvan ırkını başarıyla ıslah ettik. Et ve süt
verimini artırdık. Balıkçılıkta da ileri bir
noktayı yakaladık. Mesele bitti mi?
Hayır, yeni
başladı. Ürünlerin büyük marketlerin raflarında
yerini alması lazım. İç ve dış pazarda müşteri
bulunması gerek. Yoğun tanıdım ve reklâm
kampanyalarına ihtiyaç var. Ve bunlar
profesyonellik isteyen, pahalı işler.
Bu durum
üreticinin örgütlenmesini gerektiriyor.
Kooperatif ve şirket şeklinde ortaklıklar
kurulmalı, emek ve sermaye gücü birleştirilmeli.
Bu ne kadar mümkün. Kendisiyle görüştüğüm bir
grup üretici, çiftçilerin de ortak olduğu et ve
süt entegre tesislerinin kamu teşviki ile
kurulmasını, üreticinin bu işletmelerin hem
ortağı ve hem de müşterisi olmasını önerdiler.
Sözleşmeli çiftçilik uygulaması ile çiftçinin
breysel olarak müşteri arama zorunda
kalmayacağını ve markalı ürünlerinin kolay Pazar
bulabileceğini belirttiler. Aklım yattı.
Bunun
alternatif i, devlet teşviki ile kurulacak küçük
köy ve aile işletmeleri, kooperatifleri
olabilir. Yöreye hangi sistem uygun düşer,
araştırılmalıdır.