ERZURUM HAYVANCILIĞIN MERKEZİ VE TEŞVİK UYGULAMALIRININ PİLOT İLİ HALİNE GETİRİLMELİ...
 
 
Gelişmişlik düzeyi bakımından Erzurum’u tasnife tabi tutacak olsak ne diyeceğiz. Geri kalmış bir şehir diyemeyiz. Kalkınmış şehirler kategorisine de sokamayız… Azgelişmişlik sıfatını Erzurum’un önüne hiç yakıştıramıyorum…“Gelişmekte Olan Şehir” dersek sanırım en doğru tarifi yapmış oluruz.
 
Evet, yolunu el yordamıyla da bulsa Erzurum gelişme yolunda ağır aksak ilerliyor. Gelişme yarışında kendini bir hayli geride bırakan birçok il var elbette. Bunların birçoğu doğal kaynaklar, coğrafi şartlar ve ulaşım imkânları bakımından daha elverişli şartlara sahip. Öyle bazı iller de var ki, aslında kendisiyle aynı ligde.
 
Erzurum’un kalkınması üzerinde düşünen hemen herkes şu soruların muhatabıdır:
 
  • Geçmişte daha gerilerde olup, uzun kalkınma seferinde kendisini sollayıp geçen şehirler bu başarıyı nasıl yakaladılar? 
  • Erzurum nerede ve ne gibi hatalar yaptı?
  • Coğrafi şartların doğal olumsuzluklarının dışında, yönetim ve siyaset hatalarının bu sonuçtaki payı nedir?
  • Köklü reformlar, sistemi düzeltmeye yönelik çabaları bir yana bırakıp kalkınma umudunu “insan kaynaklarına” bağlayarak mesafe almamız mümkün müdür? Daha doğrusu herkesin üzerine düşeni yaptığı, kolektif aklın ortaya çıkaracağı esaslar çerçevesinde bir kalkınma zemini yaratmak mı çıkar yoldur; yoksa yeni siyasi ya da bürokratik kurtarıcılara mı umut bağlamak lazımdır.
 
Bu noktada bizim söyleyeceğimiz şudur: Erzurum ölçeğindeki şehirlerin kalkınma çabalarında yerel inisiyatifin rolü vazgeçilmezdir. Ancak yeterli değildir. Daha önce de belirttik. Yerel kalkınma yerel imkânlarla kotarılabilecek bir iş değil. Kesinlikle dışsal kaynağa ihtiyaç var ve bu kaynağın yüksek siyasi iradenin tasarrufu çerçevesinde kamu eliyle temini gerekir.
 
İster merkezi ister yerel çapta olsun, kamu eliyle yapılacak planlama ve strateji tespitleri kalkınma yolunun temel kılavuzları olacaktır. Yazının ilerleyen bölümlerinde belki temas edeceğiz. Dokuzuncu planın temel mantığı, kalkınmanın planlama ve icra aşamalarında yerel inisiyatifi ön plana çıkarmaya dayanıyor. Ancak bunu yaparken, öngördüğü bazı yeni kuruluşlara çok fazla iş ve umut yüklüyor.
 
Dünkü bölümde belirttiğimiz gibi bir an öce İL KALKINMA PLANI VE STARTEJİSİ tayin ve tespit edilirse yol haritamız netleşecektir. Şu haliyle “her kafadan bir ses çıkmasını” yadırgamamak lazım. Çünkü her kuruluş meseleye kendi penceresinden bakıyor ve manzara her pencereden ayrı şekillerde gözüküyor. Bakışlardaki niyet aynı olsa da, görüş açıları farklı oluyor.
 
Tespit edilmiş bir yol haritası olmadığına göre, durum tespiti yaparken ya da kalkınma önceliklerini tartışırken ortaya farklı metotların çıkmasını doğal karşılayacağız.
 
Şehrin kalkınma önceliklerini sıralayanlar Tarım ve Hayvancılığa öncelikli sektörler arasında yer veriyorlar. Biz de aynı kanaatteyiz. Şehrin ekonomik genetiğinde tarım var. Daha doğrusu tarımın bir kolu olan hayvancılık hala ekonominin temel dinamikleri arasındaki yerini koruyor. Ancak biz tarım-hayvancılık-gıda ve tarımsal kalkınmayı bir bütün olarak mütalaa ediyoruz. Sektörle ilişkili küçük sanayinin de paralel bir gelişme sağlaması için acil tedbirlere ihtiyaç olduğu fikrine katılıyoruz.
 
Şehir için önemli olduğunda mademki mutabıkız. O halde tarım ve hayvancılığın dünü, bu günü, yarını üzerinde birlikte biraz kafa yoralım. Bu bölümde ve daha sonra kullanacağımız mukayeselerde Erzurum’u sadece içinde bulunduğu coğrafi bölgenin illeriyle karşılaştırmadık. Çünkü öyle bir mukayesenin büyük hedefleri ve iddiaları olan, kültürel ve tarihi birikimi ile üstün özelliklelere sahip şehrimize yakışmayacağını düşündük. Mukayeseler için, gelişmiş batı bölgesinde bulunmayan, ama Erzurum’la yarışı daha makul olan illeri seçtik. Zaten ne zaman Erzurum’un kalkınma meselesi gündeme gelse genellikle bu vilayetlerden bahsederiz. Denizli, Çorum, Sivas deriz. Elazığ’dan, Malatya’dan örnekler veririz.
 
İşte Tarım ve Hayvancılık mesellerini gündeme getirirken bu illerle bazı karşılaştırmalar yapacağız. Onlar geçmişte nerede imişler, hangi noktaya gelmişler. Bizim şehrimizin gelişme süreci nasıl bir seyir takip etmiş.
 
Tarım, Hayvancılık, Gıda ve Kırsal Kalkınma
 
Daha önce sizinle paylaşmıştım. Galiba geçen ilkbahardı. Bir ulusal televizyon kanalında Erzurumlu çiftçiyle yapılmış söyleşi yayınlandı.
 
Delikanlı eliyle yeni yeni yeşermeye başlayan tarlayı göstererek dedi ki “arazilerimiz yeterince sulanmıyor, ne ekip biçeceğimizi bilemiyoruz, yerli ırk hayvanımız para etmiyor, ırk ıslahını da başaramıyoruz!”
 
Spiker “Avrupa Birliği, uyum süreci“ falan diyecek oldu. Çiftçimiz bu noktadaki perişanlığımızı bir iki cümleye sığdırmayı başardı : “ Bu konuda kimse bize bilgi vermiyor, ne yapacağımız, ne edeceğimizi, ne ekip biçeceğimizi bilmiyoruz”
 
Gürcükapı, Erzincankapı, Mahallebaşındaki köhne kahveleri bilirsiniz. Ekim mevsiminde de, sulama döneminde de, hasat zamanında da tıklım tıklım çiftçi doludur buralar. Oksijen cenneti ovalarını, envai çeşit çiçek kokan tarlalarını bırakıp bu sigara dumanlı yarı zindanlara kendilerini neden mahkûm ederler köylülerimiz?
 
Dünyada kim kazancı bırakır da fukaralığa gönüllü talim eder? Gizli işsizliğin pençesine kim kendini bırakıverir? Boş tarlalar, kullanılmamaktan harabeye dönen ahırlar;  iaşe, harçlık bekleyen onlarca nüfus? Bu yaman çelişkiyi bizim yarı aydın bürokratlarımız ve çare üretme özürlü yöneticilerimiz kestirmeden izahta ustadırlar: 
“ Efendim, köylümüz tembel!”
Çare üretme tembelliği, proje geliştirme üşengeçliği, araştırma geliştirme beceriksizliği kürkünü kim giyer ki?  Yıllardır öndersiz, sahipsiz, desteksiz bırakıp “pişpirik kölesi” haline getirdiğin  “gerçek efendiye” kes faturayı, yan gel yat… Sallabaşını al maaşını... Havale et ele güne “kalkınma telaşını!”

 
ÖNERİYORUM
TARIM TEŞKİLATLARI YENİDEN YAPILANDIRILMALI
 
Hâlbuki bu işleri düşünsün taşınsın, planlasın, icra etsin diye kurulmuş teşkilatlar var… Kapısında görkemli tabelaların asıldığı, padişah sarayı gibi binaların tahsis edildiği anlı şanlı müesseseler mevcut…
 
Tarım ve Hayvancılığı geliştirmekle görevli kuruluşların en üst basamağı Tarım ve Köyişleri Bakanlığıdır… O bakanlığın kuruluş yasası şöyle başlar: “kalkınma plan ve programları doğrultusunda, köylerin kalkındırılması, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesini sağlamak, görev alanına giren altyapı tesisleri ile tarımsal, sosyal ve ekonomik kamu hizmetlerinin yürütülmesi için, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kurulmasına, teşkilat ve görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir.”
 
Kalkınma planı diyor, köylerin kalkındırılması diyor, tarımın hayvancılığın geliştirilmesi diyor yasa, ama fiili durum “başka şeyler” diyor… Bakanlığı bir yana bırakarak meseleyi daha mahalli çapta ele alalım. Demek ki, tarımla ilgili kuruluşların “köylerin kalkındırılması, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesini sağlamak “  gibi temel görevleri var.
 
İdari kuruluşların yanı sıra, araştırma enstitüleri mevcut. Ve daha onlarca irili ufaklı kuruluş… Onlarca müdür, yüzlerce şef… Hantal bir bürokrasi…
 
Üstelik Erzurum, Türkiye’nin en eski Ziraat Fakültesine sahip. Bu fakültede alanında çok yetkin bilim adamları görev yapıyor. Bu köklü bilim yuvamızdan da yeterince yararlandığımızı söyleyemeyiz.
 
AB tarama süreci devam ediyor. 100 bin sayfalık AB uyum müktesebatının 60 sayfasını tarım konusu teşkil ediyor. AB sürecinde zaten gizli işsiz olan tarım nüfusumuzun yarısı gerçek anlamda işsiz kalacak.
 
Avrupa Parlamentosu Tarım Komitesi 2. Başkanı Baringdorf, geçenlerde yaptığı açıklamada şöyle demişti: “Türkiye tarımla ilgili AB katılım müzakerelerinden kazançlı çıkmak için entegre edici bir kırsal kalkınma planı yaratmalı”
 
Erzurum’un kırsal kalkınma düzeyi Türkiye ortalamasının çok gerisinde. Tarım ve hayvancılıktaki durumu da malum. Hayvancılığa özel bir teşvik uygulamasının acilen başlatılması ve Erzurum’un bu uygulamada “pilot bölge ilan edilmesi“  teklifimi tekrarlıyorum.
 
Erzurum çiftçisi ne ekeceğini, ne zaman ekeceğini bilmiyor. Ektiğini pazarlayamıyor. Erzurum ovasının bir bölümü sulanmaya başlandı, buna rağmen tarlalar boş yatıyor. “Tarlalar bomboş, kahvehaneler dopdolu” manzarasına artık bir son vermeliyiz.
 
Bunun için çok mesafeler kat etmemiz lazım, ama ilk yapılması gereken iş, Yerel Tarım Örgütlerinin yeniden yapılandırılmasıdır. Bu hantal yapının bundan böyle varacağı nokta, bu güne kadar gelebildiği noktadan farklı olmayacaktır.
 
Yerel Tarım Kuruluşlarının çok acil olarak yeniden yapılandırılması, daha hızlı mobil ekipler oluşturulması gerekiyor.
 

YEREL PROJE VE KREDİ BANKASI KURULMALI
 
ÖNERİYORUM
 
Tablo ve grafiklerden anlayacağınız gibi, şehrimizde tarım ve hayvancılıkla uğraşanların kişi başına kullandıkları krediler çok yetersiz.
 
Çiftçinin karşılaştığı diğer büyük sorunların başında, hem AB hibe kaynaklarından, hem de yerli kredilerden yararlanmak için proje hazırlayamamak geliyor.
 
Ziraat Bankası merkezi yapısı, çiftçiye ayırdığı kaynak itibarıyla yeterli olmaktan uzak. Tarım Kredi teşkilatları da finansman gücü ve yapılanma şekliyle tarım kesiminin ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Çiftçinin;
  • Ürün Planlaması,
  • Yerel Markalaşma,
  • Alternatif ürün seçimi,
  • Ürünlerinin ambalaj ve pazarlaması,
  • Kredi ihtiyaçlarının giderilmesi
Konularında hem planlama yapacak, hem proje hazırlayacak, hem projeyi takip edecek ve hem de kredilendirme yapacak bir YEREL BANKAYA ihtiyacı var.
 
Bölgesel kalkınma öncelikleri ve teşvik mevzuatı konusunda da çiftçiye hizmet verebilecek böyle bir yapılanmanın bir an önce gündeme alınmasında yarar görüyoruz. Böyle bir bankanın örgütlenme ve hizmet mantığı, yeniden yapılandırılan İLLER BANKASI modeli şeklinde olabilir.
 

 
ÖNERİYORUM
 
KÖYSEL DÖNÜŞÜM MODELİ GELİŞTİRİLMELİ
 
Kırsal kalkınma çerçevesinde yepyeni bir hizmet modeline ihtiyaç var.
 
AB müzakere sürecinde siyasi kriterlere uygunluktan daha çok, ekonomik entegrasyon ön plana çıkacak. Daha şimdiden bunun emareleri seziliyor. Bu süreçte geri kalmış yörelerin tarım ve hayvancılık politikaları da köklü değişiklikler gösterecek.
 
Bir yandan tarımla uğraşan nüfusu azaltmak, bir yandan da birim başına tarımsal verimliliğin artırmak “ çağdaş ekonominin “ vazgeçilmez bir ilkesi...
 
Böyle bir hedefe geçişte mevcut tarımsal yapının ciddi sarsıntılar geçirmesi kaçınılmaz. Şu haliyle bir gizli işsizler ordusu görünümü veren Erzurum çiftçisi  elinden çifti – çubuğu alınınca ne yapacak ?Zaten göç eden etmiş...Köylerde kalan nüfusun yarısı gurbetçi...Bütün bunlara rağmen il  nüfusunun yüzde altmışa yakını hala “ rençber “
 
İşte biz böyle bir  sosyal ve ekonomik yapının kalkınma davasından bahsediyoruz.
 
  • Kırsal alanda karın tokluğuna senenin altı ayı güneş altında  kavrulan, geri kalanında da kar-tipi içinde iaşe pişinde koşan binlerce insanı nasıl bir gelecek bekliyor? Çoğu kurak tarımsal alanlar nasıl daha verimli hale getirilecek?
  • Modern tarımsal tekniklerin kırsal bölgelerde yaygınlaştırılması nasıl sağlanacak?
    Kırsal kesimdeki hayat kalitesinin artırılması yolunda elle tutulur ne gibi projeler uygulanacak?
  • Hala ilk çağ uygarlıklarından kalan tekniklerle inşa edilen konutların hızla modernize edilmesi nasıl becerilecek?
  • Tarım ve hayvancılığa bağlı sanayi, dokumacılık ve el sanatları gibi faaliyetlerin yaygınlaştırılması mümkün olabilecek mi?
    Köyünden kopan nüfusa alternatif iş imkânları zamanında ve yeterli miktarda Sağlanabilecek mi?
  • Özellikle, kırsal alanda yaşayan nüfusun eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve geri kalmış bölgelerde nüfusun tarım dışı alanlarda gelir getirici faaliyetlerde yer alabilmesine yönelik ne gibi hazırlıklar yapılıyor? Bu amaca yönelik olarak küçük ölçekli işletmelerin hayata geçirilmesi için projeler geliştiriliyor mu?
     
 
Bu soruların cevabını araştırıp bulmadan şehrin geleceğinden söz edemeyiz.
 
Unutmayalım ki Erzurum, şehir merkezinden ibaret değil... Daha şehir merkezinin sorunlarını çözemeyen  ilimizin  bir de kırsal kalkınma gerçeği var...
 
Ve bu yönde acil, köklü; seferberlik düzeyinde atılımlara ihtiyaç var. Kent merkezlerine uygulanan KENTSEL DÖNÜŞÜM projesi benzeri bir KÖYSEL DÖNÜŞÜM projesi öneriyorum.
 
Detaylarına yarın devam edelim. Ayrıca TARIM-HAYVANCILIK VE KIRSAL KALKINMA KONULARINDA ilgili kişilerle söyleşilerimizi size aktaralım.
 

 
 
Erzurum yandaki grafikten de çok a çık olarak anlaşılacağı üzere tipik bir tarım ve hayvancılık kenti.
Kent merkezindeki gelişmeler, köyden kente göç, köyde yaşayan nüfusun gelir düzeyindeki düşüşler bile bu tabloyu değiştirmeye yetmiyor.
1985 yılında şehir nüfusunun %26'sı tarımda istihdam edilirken, bu rakam 15 yılda ancak yüzde 4 lük bir gerileme  göstermiş.
Bu tablo bir yandan gizli işsizliğe dikkatimizi çekiyor, bir yandan da KIRSAL KALKINMA gerçeği üzerinde daha fazla durmamızı bize ihtar ediyor...
 
 
 
 
Erzurum denildi mi hatıra Tarım  ve Hayvancılık geldiğini biliyoruz. Bir kentin ana ekonomik damarı olmasına rağmen bu sektör maalesef gerekli Atıllımı bu güne kadar gösteremedi. Yıllar itibarıyla makineli tarıma geçişte yeterli gelişmenin sağlanamadığını rakamlar bize söylüyor. Hayvancılık alanında da kişi başına kredi kullanım oranları bir hayli düşük. Bir hayvancılık merkezine yaraşır düzeyde değil.
 

 
 
DEVAM EDECEK
 
                                                         vahdet_nafiz_aksu@yahoo.com