ERZURUM’UN İL GELİŞME
STRATEJİLERİ VE PLANI HAZIR MI?
Erzurum, kendine özgü
sosyal-ekonomik gerçeklerini analiz edip, bu
gerçekler doğrultusunda maddi ve manevi kalkınma
stratejileri üretmelidir. Gelişmiş iller
kategorisine sokabileceğimiz kentlerle bu sürecin
daha başında olan Erzurum'un kalkınma öncelikleri
farklıdır. Farklı olan sadece öncelikler mi? Tabii
ki hayır. Öncelikler farklı olunca yöntem ve metotta
farklılık gösteriyor, doğal olarak.
Geriye bakıp bir
inceleme yapsak ve son otuz yılın gazete
koleksiyonlarını tasnife tabi tutsak… Asri mezarlık
büyüklüğünde “ölü projeler, maktul fikirler ve rahmetli
hayaller “ mezarlığı kurmamız gerektiğini anlarız…
Rahmetli olmamış ama gündemden kalkmış projeler için de
Erzurum Müzesinin yanına bir “ beyanatta kalmış projeler
müzesi” inşa etsek yeridir! …
GİRİŞ
Geçen yaz bir kamu kuruluşunun yöneticisini ziyarete
gitmiştim. Odaya girdiğimde yanında bir kişi daha
vardı. Gurur ve mutluluk içinde arkadaşıma bir
şeyler anlatan konuk beyefendinin kızı Atatürk
Üniversitesini kazanmış. Kayıt için gelmişler.
Bize çay kahve söyleyen ev sahibimiz telefonla
konuşurken, konuşkan ve neşeli konuğumuz bana
dönerek anlatmaya başladı. “Ben de Atatürk
Üniversitesi mezunuyum. Kırk yıl önce burada okudum.
Kızım benim üniversitemde okusun, daha da önemlisi
Erzurum’da okusun istedim. Erzurum’u hiç unutmadım.
Doğduğum şehirde yaşamıyorum, işim gereği başka bir
kente yerleştim. Ama eşime çocuklarıma doğduğum
şehirden çok, dört-beş yıl öğrenci olarak bulunduğum
Erzurum’u anlattım durdum bir ömür. Kızım hiç
tereddüt etmeden Atatürk Üniversitesini tercih etti.
Kayıt için ailece geldik. Üç gündür buradayız ve çok
mutluyuz. Bütün şehri gezdirdim çoluk çocuğa…”
Sohbet ilgimi çekti. Şehrimize duygusal bağı
birçoğumuzdan ileri bu “gönüllü hemşeriye” kanım
ısındı. Dedim ki :“Değişmiş mi Erzurum…” … “Vallahi
tanıyamadım, başka bir yere geldim sandım” diye
cevapladı. “Ama insanı hiç değişmemiş, her zamanki
gibi candan, samimi, misafirperver” diye de ekledi.
Gönüllü hemşeriye göre Erzurum kalkınma konusunda
büyük mesafeler almıştı. Caddelerden, binalardan
etkilenmişti.Yaşadığı şehre göre de daha temiz
bulmuştu. “Çok çağdaş, güzel bir şehir olmuş ve de
çok büyümüş. Benim burada olduğum devirde
karayollarının üst tarafında hiç yerleşim yoktu, Gez
Köyün oralarda, sanayi civarında… Çok güzel konutlar
yapılmış…” Belli ki Yenişehir, Yıldızkent,
Dadaşkent’i kast ediyordu. Arabasıyla tüm şehri
turlamıştı anlaşılan...
Bir şehrin yabancı ziyaretçilerin gözüne hoş gelen
sırf fiziki görüntüsü kalkınmışlığının göstergesi
değildir elbette. Ama zaman içinde geldiği noktayı
ifade etmesi bakımından önemlidir. Belli bir zaman
diliminde şehircilik açısından alınan mesafe ile
sosyal ve ekonomik sorunların çözümü arasında
doğrudan bir bağ var mı? Ya da böyle bir gelişme
sağlanırken istihdam, üretim, kişisel refah düzeyi
bakımından sorunlar daha da tırmanmış mıdır, yoksa o
göstergelerde de iyileşmeler mevcut mudur?
Şehrin dünü ile bu günü arasındaki mukayese elbette
önemli. Ama şehrin aynı
“ekonomik ligde” bulunduğu diğer kentlerin
sergilediği gelişme performansı ile
mukayesesi de elbette
daha önemli ve anlamlı...
İzlenimlerini özetle aktardığım misafir dostumuz
gibi düşünmüyor herkes. Konusu “Memleketi
ve Kenti kurtarmak olan" dost sohbetlerinin
hemen hepsinde
“Erzurum’un Sosyal- Ekonomik-Kültürel açılardan
sürekli gerilediği, kan kaybettiği ve şehrin elden
çıkacak hale geldiği” noktasında neredeyse
görüş birliği var. Şehir aydınının memleketi üzerine
titremesi, onu gözbebeği gibi muhtemel musibetlerden
korumaya çalışması, derdiyle dertlenmesi kadar güzel
bir şey olabilir mi? Sorunlar tartışılmalı, çözümler
üretilmeli, geleceğe ilişkin hayaller kurulmalı… Söz
söyleme selahiyetindeki her vatan evladının
öncelikli sohbet konusu elbette toplumu, şehri
olmalı… Eli kalem tutan şehir aydının baş gündemi
toplumunun, hemşerilerinin meseleleri değilse eğer,
o da sıradan bir kalem gevezesi olmaktan öteye
gidemez. Şehrin sorunlarını sürekli tartışmak
sağlıklı çözümlerin besmelesidir. Ancak bunu
yaparken bir sağlam ölçüye, metoda ihtiyaç yok mu?
Şehri ayağa kaldırma ehliyet ve kabiliyetindeki genç
girişimcilerin gözünü yıldıracak; onlara umutsuzluk,
bedbinlik, bezginlik aşılayacak
“koro halinde ağlaşma tavrı”
kalkınma mücadelesinin psikolojik cephesinde çöküntü
yaratmaz mı?
Söz gelimi “memleketin demogratif yapısı bozuluyor,
belli yerlerden yoğun göç alıyoruz” haklı endişesini
hepimiz dile getirirken bunu rakamlandırmayı hiç
düşündük mü? Bir uğursuz fısıltı ve belki de eksik
şahsi gözlemlerimiz moralimizi çok bozan böyle bir
tabloyu hafızamızda hep canlı tutarken, rakamların
dili ne diyor?
Diğer illerin hızlı kalkınma öykülerini imrenerek
izliyoruz. Teşviklerden yararlanıp başarı destanları
yazan şehirlere karşı şehrimizin boynu bükük hali
bizi nasıl da mahzunlaştırıyor. Birçok ille sürüp
giden at başı yarışta, bazı şehirlerin ani ataklarla
arayı açışının bilimsel, toplumsal, siyasi izahı
nedir?
Mesela beş şehirden birisi, Sivas… Diğeri Erzurum’u
nasıl oldu da ışık hızıyla sollayıverdi? Sivas
Ticaret ve Sanayi Odası (STSO) Yönetim Kurulu
Başkanı Osman Yıldırım’ı,“17 yılda 36 fabrika
yapılmış, biz bir yılda 34 fabrikanın açılışını
gerçekleştireceğiz. Amacımız Sivas’ı bir dünya kenti
yapmaktır” şeklinde konuşturan kalkınma
seferberliğine nasıl gelinmiş? Sivas’ta, 41 kere
Maşallah sloganı ile Türkiye’de bir ilk olan 41
fabrikanın temeli toplu olarak atılırken, aynı
teşvik imkânlarına sahip Erzurum’dan “yatırımcılar
neden toplu halde kaçıyorlar”
Başka şehirlerdeki bu olumlu tabloyu da, bizdeki
eksiklikleri de “bireysel
yönetici başarıları-başarısızlıklarıyla” izah
edebilir miyiz? Yoksa sistemle alakalı,
“üst siyasi bakışlarla, genel
planlama eksiklikleriyle bağlantılı” daha
derin meselelerle mi karşı karşıyayız?
Bütün bunların kahvelerde, sokaklarda, siyasi parti
il teşkilatlarında, ahbap sohbetlerinde konuşulması
yararladır. Ama ondan da öte ciddi bir şekilde
analizi gerektiren meselelerdir bunlar.
İşte bizim yapmak istediğimiz de böyle bir analiz
kapısını aralamak. Erzurum’un kalkınma meselesine
kafa yoran sıradan bir Erzurum aydını olarak, zaten
hep gündemimizde olan bu sorulara cevap ararken
aldığım notları sizlerle paylaşacağım. Gündemdeki
sorulara rakamlara dayalı cevaplar aramayı
deneyeceğim. Şehrin kalkınma davasında büyük
emekleri olan sivil toplum kuruluşları
yetkililerinin görüşlerini de paylaşacağım zaman
zaman sizinle. Şehrin nerden nereye geldiğini tablo
ve grafiklerle size sunup, bu veriler ışığında
sorular soracağım, kendimce cevaplar vereceğim,
yorumlar yapacağım. Bilimsel nakillere dayalı,
dipnotlarla süslü makaleler serisi olmayacak yazı
dizimiz. Sadece konuya hevesli bir gazetecinin bilgi
notları gözüyle bakar, siz de kendi gözlem ve
bilgilerinizi eklerseniz belki zihnimizdeki sorulara
parçalı bulutlu da olsa cevaplar vermiş oluruz.
ŞEHİR KALKINMASI NEYİ İFADE
EDİYOR?
Şehrin kalkınmasını dilimize tespih etmişiz. İyi de
etmişiz. Ama şehrin kalkınmasından söz ederken
gerçekte neden bahsediyoruz? Bir şehrin kalkınması,
ülkenin genel kalkınmasından ne derece bağımsızdır?
Bir şehrin kalkınması, genel ülke kalkınmasının
önüne geçemeyeceğine göre, aslında şehrin kalkınma
davası, ülke kalkınması için ayrılan paydan yeterli
miktarı alıp-alamama sorunu mudur? Ve kalkınma
sürecinde yarışı önde götüren iller aslında “kamu
paylarını kullanma” bakımından çeşitli etkenlerle
avantajlı iller midir? Eğer öyleyse “kamu payı
kullanımında yeterli hale gelmenin yol ve yöntemi,
sihri nedir? Siyasetin bu noktadaki belirleyiciliği
ne kadardır?”
Bu temel sorular üzerinde iyice düşünmek lazım.
Bizim açımızdan şehir kalkınması ne ifade ediyor?
Kısaca not edelim.
Erzurum’un kalkınma davasını bir bütün olarak ele
almak gerekiyor. Bir yandan ekonomik ve toplumsal
gelişmenin yolları aranırken, diğer yandan şehrin
kimlik ve kişilik erozyonuna uğramaması için çaba
gösterilmelidir. Şehrin ekonomik, sosyal ve
toplumsal sorunlarına çare olacak ciddi projeler
“aydın süzgecinden” geçirilerek uygulama alanına
sokulmalıdır. Bunun yanı sıra, şehrin sağlam bir
kültür politikası olmalıdır. Yerel hizmet
planlamasının bir ayağını sosyal ve ekonomik
meseleler; diğer ayağını da kültür ve sanat hayatına
yönelik faaliyetler teşkil etmelidir. Tarihi ve
kültürel dokusu sürekli olarak zedelenen; ekonomik
ve sosyal alanda ciddi problemleri çözülemeyen ve
“ciddi demografik heyelan afetine maruz kalan”
Erzurum için, “ÇOK YÖNLÜ YEREL KALKINMA PLANI” temel
ihtiyaç haline gelmiş bulunuyor. Çünkü “ kalkınmanın
sağlıklı ve sürdürülebilir olması için sosyo-kültürel
kalkınmanın sağlanması şarttır. Sosyo-kültürel
kalkınma olgusunun altını özenle çizmemiz gerekiyor.
Neden mi? Artık itirazsız
kabul edelim ki: “Kalkınma, sadece ekonomik
gelişme-büyüme anlamı ile sınırlı bir kavram
değildir. Her ne kadar uzun yıllar ekonomik
gelişim-büyüme ile kalkınma eş anlamlı kullanılmış
ise de artık günümüzde kalkınmanın insani yönü ön
plana çıkmış ve kalkınma geleneksel anlamında olduğu
gibi sadece ekonomik büyümeyi değil, insanların
hayat kalitelerini artıran diğer faktörleri de
kapsayan bir anlama kavuşmuştur. Sosyo-kültürel
alanlarda da gelişim en az ekonomik gelişim kadar
önem arz etmektedir.”
YEREL KALKINMA PLANLARI VE
KENTSEL KALKINMA STRATEJİLERİ…
Kentsel kalkınma stratejisi önemli bir kavram.
Arkası beslenmeli, içi iyi doldurulmalı. Halkın
gerçek ihtiyaçları üzerine bina edilmeyen, sivil
toplum teşkilatlarının süzgecinden geçmeyen ve
“Ankara’da hazırlanan yerel planların” geleneksel
bürokratik muhtevayı aşması mümkün mü? Yerinden
yönetim ve yerel kalkınma planlarının hala yerelden
uzak, “merkezde” hazırlanıyor olması ayrı bir
garabet şovudur. Yanlıştır.
Kentsel kalkınma planları ve stratejileri
hazırlanırken “somut verilere dayanması,
yürütülebilir ve sürdürülebilir olması, finansman
kaynaklarının şekillendirilmesi” temel hareket
noktası olmalı. Bu özellikleri taşımayan “niyet
beyanlarını” plan ve strateji olarak
ilan edersek milletin gözünü boyamış oluruz.
Kentsel kalkınma planlarından, projelerden,
stratejilerden bahsederken “yürütebilirlik”,
“kaynaklandırılabilirlik” ve
“devamlılık-sürdürebilirlik” çok önemli… Geriye
bakıp bir inceleme yapsak ve son otuz yılın gazete
koleksiyonlarını tasnife tabi tutsak… Asri mezarlık
büyüklüğünde “ölü projeler, maktul fikirler ve
rahmetli hayaller “ mezarlığı kurmamız gerektiğini
anlarız… Rahmetli olmamış ama gündemden kalkmış
projeler ve fikirler içinde Erzurum Müzesinin yanına
bir “ beyanatta kalmış projeler müzesi” inşa etsek
yeridir! …
Erzurum’da görev yapıp gitmiş ya da hala görevdeki
üst bürokratlarla siyasilerin en büyük şansı,
seslerini duyurabilecekleri dinamik bir yerel
basının var oluşudur. Diğer önemli ve asıl şansları
ise, Erzurum yerel basınının metodik bir fikri takip
geleneğinin olmayışıdır. “Ecek, acaklarla dolu
vaatlerin, projelerin” takibi genellikle yapılmıyor
ve beyanat projecilerinin önüne “hani sonuç” diye
bir mikrofon çoğu kez uzatılmıyor. O yüzden Erzurum
giderek “söyle unut” cenneti haline geliyor. Birisi
çıkıp sadece yerel medyayı tarayarak söz verilip
unutulan açıklamaları derlese Meydan Larousse
hacminde “ne dediler, ne yaptılar?” ansiklopedisi
çıkabilir ortaya… Bence genç araştırıcalar denemeli.
İdareci ve siyasileri peşinen mahkûma ve belgesiz
eleştiriye dayalı tarzı da, “palavracılığın üstüne
sünger çeken unutkanlığı da” hoş görmek mümkün
değil… Doğru tavır ikisinin ortası… Analize dayalı
eleştiri… Hizmeti elleri patlatırcasına alkış, boş
vaatleri belgelerle çürütme…Şarlatanı yerin dibine
sokma kararlılığı.... Fikri takip… Yerel siyaset
önderlerinin birbirilerini eleştirirken
izleyecekleri yol da bu olmalı, yerel basının
“araştırmacı gazetecilik” üslubu da…
Kentsel Kalkınma Stratejisi diyorduk. Konu önemli
devam edelim. Bu noktada Erciyes Üniversitesi,
Yozgat IIBF, iktisat Bölümü öğretim üyelerinden
Murat CETIN’İN görüşlerini dikkate değer buluyorum.
“1990'lann başından itibaren gelişme sergileyen
endojen bölgesel kalkınmanın ikinci jenerasyonu daha
çok kalkınma sürecinde fiziksel olmayan faktörler
üzerinde yoğunlaşmış, firma, endüstri ve bölgesel
bazda kapasitenin geliştirilmesine önem vermiştir.
Böylece, yenilikler ve bilgi akışının teşvik
edilmesi, yeni finansal kaynakların yaratılması,
bölgesel programların oluşumu ve uygulamalarında
işbirliğine dayalı yaklaşımların desteklenmesine
başlanmıştır. Bu tür endojen kalkınma anlayışında
sosyal, kültürel, ekonomik ve doğal sermaye
oluşumunda yerel ve bölgesel çevrenin destekleyici
rolü ön plana çıkmıştır. Bölgedeki işsizliği
azaltma, üretim ve istihdamı artırmaya yönelik bir
kalkınma stratejisinin; yerel-bölgesel üretim
sistemlerinin yapısı, bölgesel yenilik seviyesi,
işgücü yetenek düzeyi, firmaların yönetimsel ve
teknolojik kapasitesi, kamu ve özel kurumlanın
esnekliği, firma, şehir ve bölgenin yenilik ağlarına
entegrasyonu, yerel ve bölgesel dış kaynaklardan
istifade etme ve yerel girişimcilik gibi gelişmeleri
dikkate almasI gereği ortaya çıkmıştır”
Şehrin, bu yeni anlayış çerçevesinde bir yerel
kalkınma stratejisinden bahsedebiliyor muyuz? Bu
sorunun cevabına ihtiyacımız var.
ERZURUM’UN İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE PLANLAMASI
Türkiye, merkezi kalkınma planı aşmasından “Bölgesel
Kalkınma Planlaması” aşamasına adım atmış, bu süreci
de geride bırakarak “İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE
PLANLAMASI AŞAMASINA” gelmiştir.
DPT internet sayfalarından ayrıntılarını
inceleyebilirsiniz. Bolu ve Düzce, Mersin, Çankırı,
Batman Samsun illerimizin İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE
PLANMASI tamamlanmış bulunuyor. Sivas, Şanlıurfa,
Manisa illeri de planlarını bitirmiş durumdalar.
Hatta Pozantı ilçesi de dikkate değer bir kalkınma
stratejisini hazır hale getirmiş.
Demek ki bu iller, kalkınma stratejilerini el
yordamıyla belirlemekten kurtulmuş, işin çerçevesini
çizmiş bulunuyorlar. Sırf il planı ya da kalkınma
projesiyle mesele halloluyor mu? Elbette ki hayır…
Ama işin besmelesi bu…
“İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE PLANMASININ” üzerinde
biraz daha duralım ve geçen Temmuz ayında TBMM’de
kabul edilen 9. Kalkınma Palının “Bölgesel Gelişme
Alt Komisyon Raporundan” bazı önemli bölümleri
buraya aktaralım:
“Dünyanın ekonomik düzenindeki yapısal dönüşümler,
bölgesel ve yerel ekonomilerin de küresel ekonominin
aktörleri arasında yer almasına fırsat yaratarak, bu
birimler arasındaki rekabeti artırmıştır. Yaşanan
gelişmeler kentler, iller ve bölgeleri yeni kalkınma
anlayışının sürükleyici unsurları durumuna
getirmektedir. Böylece, yerel ve bölgesel gelişme
konusu, diğer ülkelerde olduğu gibi, artık ülkemizde
de artan ölçüde önemli gündem maddeleri arasında yer
almaktadır. “İl” ölçeğinde başlayan bir kalkınma
anlayışının ve buna uygun bir planlama sisteminin
geliştirilmesi gereği kendiliğinden ortaya
çıkmaktadır. Bölgeler arasındaki gelişmişlik
farklılıklarının
kabul edilebilir düzeye indirilmesi ve görece
geri kalmış yörelerin kalkındırılması için, doğal
olarak il ve hatta ilçe kademelerinden başlayan bir
kalkınma ve planlama sistemi oluşturulması gerekli
olmaktadır.
İl düzeyi bölgesel gelişme stratejilerinin hareket
noktası olma özelliğine sahiptir. Kimi durumlarda,
havza, ilçe ve belde gelişme stratejilerine de
ihtiyaç olmakla birlikte, bölgesel gelişme
stratejilerinin hazırlanmasına temel alınması
açısından il gelişme planları ve stratejileri hem
hızlı ve dengeli kalkınmanın hem de yerel
ihtiyaçlara ve dinamiklere duyarlı, yerel
girişimleri harekete geçiren bir düzey olması
açısından gereklidir.”
Görüldüğü gibi, artık İl Kalkınma Stratejisinin
tespiti, kalkınma davasının ana eksenini teşkil
ediyor. Bizim de birkaç yıldır ısrarla üzerinde
durduğumuz ve toplanacak bir ekonomi kongresinde
tartışılmasını önerdiğimiz “Erzurum Kalkınma
Stratejisinin” tespiti noktasında artık vakit
kaybedilmesine hiç tahammül kalmadı.
Peki, mademki il gelişme planları ve stratejileri
hem hızlı ve dengeli kalkınmanın hem de yerel
ihtiyaçlara ve dinamiklere duyarlı, yerel
girişimleri harekete geçiren bir düzey olması
açısından gereklidir.
Öyleyse neden ERZURUM’UN İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE
PLANI hazır değildir?
Erzurum’un siyasi, bürokratik ve sivil kitle mensubu
seçkinleri böyle bir metni ortaya koymak bakımından
her halde POZANTI ilçesinden daha geri değiller. Ya
da, Erzurum kalkınma ve gelişmeye bu ilçemizden daha
az susamış değil?
Öyleyse ortada sanırım “bir geç kavrama”, “bir
vurdumduymazlık var”, “bir yerel bürokrasi kafasını
aşamama hali” var… Ya da ciddi çalışmalar var da
bizim haberimiz yok.
İl koordinasyon kurulu bilmem yine belli aralıklarla
toplanıyor mu? Burada neler konuşuluyor? Her yerel
bürokratik birim kendi alanıyla ilgili gelecek
senaryoları belirliyor mu?
Böyle olmayanlarını tenzih ederek söyleyelim “
Erzurum’u Kurtarmaya Soyunmuş, bunu beceremediği
gibi kendisi de çıplak kalmış” , “ PİŞPİRİK
DERNEKLERİ” ve “ ÂŞIKLAR KAHVELERİ” ne âlemdeler?
Şehrin sosyal, ekonomik, kültürel politikalarını
kimler belirliyor? Şehrin bir vizyon arayışı var mı?
Buna talip kuruluşlar mevcut mu ve böyle bir şeye ne
kadar muktedirler?
ERZURUM’UN İL GELİŞME STRATEJİLERİ VE PLANI
hazırlanacaksa eğer veya şu anda hazırlanıyorsa, bu
iş sıradan bir durum tespiti ve ağır aksak gelecek
tahminlerinden ibaret olmamalı… Şehrin tarihi,
kültürel, inanç kimliğini dikkate alan ve bu
vasıflara layık hedefler belirleyen bir PLANLAMA
atağına ihtiyacımız var.
Bürokratların ara sıra toplanıp “kes yapıştır, biraz
da rakam serpiştir” denemelerine biz “vizyon
arayışı” ve “gelecek planlaması olarak” bakmıyoruz.
Yazı dizimiz kaç gün devam edecek bilemiyorum. Ama
eğer okuyucularda katkıda bulunurlarsa bu yazı
dizisi “KES YAPIŞTIR BİRAZ DA RAKAM SERPİŞTİR”
durumundan kurtulur, şehrin vizyon arayışlarına bir
nebze de olsa katkı sağlar…
DEVAM EDECEK
vahdet_nafiz_aksu@yahoo.com |
|